Yanlış Adres

Ali Rıza BUL

 

Hayatımız, türlü türlü adreslerin arasında koşuşturmaca ile geçiyor. Bir gün şurada, bir gün orada, nihayet kabrin koynundayız. Ancak gezip dolaştığımız adresler, varacağımız adresleri belirliyor.

Doğru adreslerin kapısı, güzelliklere açılıyor, yanlış adreslerin kapısı pişmanlıklara çıkıyor.

Ancak herkesin doğru adreste olduğunu iddia ettiği fânî âlemde doğru olan adresler etrafında ömrü sürebilmek en mühim meselemiz. Çünkü insanoğlu, sûret-i Hak’tan görünen bâtıl ve boş yollarda az perişan olmuyor.

Kâinatı iyi okumak lâzım. Yaratılan her şey ancak doğru bir yörünge etrafında ve bir istikamete doğru dönüp gittiğinde âlemde aksaklık yaşanmıyor. Güneş, dünya, ay, yıldızlar, atom hep böyle doğru bir yörüngede akıp gidiyorlar. Bu doğru eksende hareket noktasında bir tek insanoğlu istisnâ teşkil ediyor. Bu bakımdan zaman zaman onun kalbi, rûhu, bedeni, ameli ve zamanı çeşit çeşit yörüngelerin etrafında dönüp duruyor. İşte burada problemler ortaya çıkıyor ve bu sebeple de kendimize sık sık sormamız gerekiyor:  Eksenimiz doğru adreslere mi, yoksa yanlış adreslere mi bağlı?

Çokları belki de bu suali kendilerine sormadıklarından dolayı doğru adreslerde olduğunu farz eder ancak dünya, yanlış adreslerin çıkmazlarında boğulanlarla dolu. Bakın bataklıklara, felâket alanlarına, zulüm mezbahanelerine; ne kadar yığınlar göreceksiniz.

Niye? Çünkü gerçek doğru olandan mahrumiyet çekiyor insanlar. Ondan uzak duruyor. Çamurdan olanı tercih ediyorlar. Bunun neticesinde de yolun sonu hep esfel-i sâfilîne çıkıyor. Ellerinde kala-kala tahrif edilmiş eski bir adres var. Bu adresle sözüm ona mutlular. Oysa damarlarına kadar kökleri çürümüş bir yapı içindeler. Bu sebeple Âkif şu feryâdında çok haklı:

Ne yapsa Avrupa, bizlerce asl olan hareket

«O hâlde biz dahî yaptık» deyip hemen taklid

Bu türlü bir yenilikten ne hayredersin ümid!

Hayır! Mehâsin-i Garbın birinde yok hevesi,

Rezâil, oldu mu lâkin şiârdır hepsi!

Fransız’ın nesi var? Fuhşu bir de ilhâdı,

Kapıştı bunları «yirminci asrın evlâdı!»

Bugün okullardaki gençliğimiz kendini kaybetmişse, aileler huzursuzsa, çalışan insanımız çıkmazdaysa kendilerini yukarıdaki mısralarda anlatıldığı şekilde bir yanlış adreste arıyorlar demektir.

Bu yanlışı aşmak için birinci adım, insanın bulunduğu noktayı, yönünü tayin etmesiyle başlayacaktır. Bunun arkasından hedefini tespit etmesi ve oraya varmak azmi ile hareket etmesi geliyor. Çünkü doğruyu bilmek, tek başına yeterli değil. O istikamette yola koyulmak, ter dökmek şart.

Günümüz gençliği bu açıdan büyük bir savaşın içinde. Bunun zaferle neticelenmesi için pek çok gayret ve liyâkate sahip olmak lâzım. Hepsinden önemlisi yanlış adreslerden, metotlardan, heveslerden, inançlardan, yönelişlerden, gıptalardan kurtulmak lâzım. Bu gerçeği Âkif, bakın şifalı bir hap gibi bize ne güzel özetlemiş:

Allâh’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol…

Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol