Râşid Halîfeler Dönemi (Hulefâ-i Râşidîn)

Ahmet MERAL

HAZRET-İ ÖMER DÖNEMİ 2 (634-644):

Fetihleri kolaylaştıran en önemli unsurlardan biri de Bizans’a bağlı o bölgelerdeki baskıcı ve zâlim yönetimlerdi. Antakya Patriği büyük Mihail, mevcut yönetimlerin bu zulmünü «Chronique» adlı eserinde şöyle anlatıyor: “Her şeye kâdir olan, fânîlerin kurdukları imparatorlukları istediği yolda değişikliklere uğratan, onları dilediğine veren, düşkünü en üste çıkartan, Romalıların bize yaptığı kötülüklere şâhit olan Cenâb-ı Hak, hâkim oldukları memleketin her tarafındaki kiliseleri yağma eden bu merhametsizlere karşı bizi Romalılardan kurtarmak ve onlardan intikam almak üzere güneyden İsmail oğullarını gönderdi. Böylece Romalıların zulümlerinden, kötülük ve gaddarca uygulamalarından kurtulduk.”

Bizans’ın Suriye ve Filistin bölgelerinden kolayca çıkarılmasını Müslümanların sadece askerî maharetlerine veya yeni dinin ahlâkî öğretisini uygularken çevrelerine verdikleri olumlu intibalara bağlamak elbette ki eksik bir değerlendirme olur. Bizans’ın bölgedeki çöküşünün en önemli sebeplerinden biri de, hiç şüphesiz İstanbul Rum Kilisesi’nin doğu Hıristiyanlarına ağır dinî baskılar yapmakta oluşuydu. İstanbul Patrikliği’nin kendi itikadî şablonlarını bölge Hıristiyanlarına zorla dayatmaya kalkması ve kabul etmeyenlere çeşitli eziyetlerde bulunması, Bizans’ın çözülüşünde göz ardı edilmemesi gereken ana dinamiklerden biridir.

MISIR’IN ALINIŞI

Tıpkı Suriye’de olduğu gibi Mısır’ın kıptî sakinleri de Monofizit bir Hıristiyan inancı taşımaktaydılar. Bu sebeple İstanbul Rum Kilisesi’nin dayatmalarına şiddetle karşı çıkmaktaydılar. Nitekim Bizans imparatoru Herakliyus, Mısır’ı 628 yılında Sasanîlerden geri aldığında Kıptî Monofizit Kilisesi’ni başkentteki imparatorluk kilisesiyle birleştirmek ve aradaki sürtüşmeleri ortadan kaldırmak istedi. Bu amaçla 631 yılında Yrus (Muvakkıs) adındaki bir piskoposu İskenderiye Patriği ve sivil otoritenin başkanı olarak Mısır’a gönderdi.

Ancak Bizans’ın bu yeni kilise ve vergi politikası, uzak Mısır eyaletindeki karmaşayı önlemekte başarılı olamadı. Özellikle vergilerin ağırlığı karmaşayı daha da artırmıştı. Yeni çıkarılan kelle vergisi dışında meslek erbabından ağır vergiler alınıyor, kadınlar, ev eşyaları hattâ ölülerin gömülmesi bile vergiye tâbî tutuluyordu. Ayrıca merkezden gönderilen bütün askerî ve idarî görevlilerin yiyecek, içecek ve barınma dâhil tüm masrafları yerli halktan karşılanıyordu.

İslâm fetihleri için böylesine elverişli bir durumda Amr bin As Hazret-i Ömer’den izin almaksızın Mısır üzerine yürüdü. Hazret-i Ömer bu davranışından dolayı Amr bin As’a kızmasına rağmen Zübeyir bin Avvam komutasındaki yaklaşık beş bin kişilik yardımcı bir kuvveti arkasından Mısır’a gönderdi. Amr önce Helipolis’i ve daha sonra da Zübeyir bin Avvam’ın yardımıyla Babilyon şehrini fethetmeyi başardı. Herakliyus’un ölümünden sonra (Şubat 641) Müslüman-Arap ordularının Mısır içlerindeki ilerlemesi devam etti. Bu sırada Bizans İmparatorluğu taht kavgaları içerisinde çalkalanıyor, bir taraftan da Batı yakasında, İtalya’da Longobardlarla savaş hâlinde bulunuyordu. Bu durum Bizans’ın Mısır’a takviye güç göndermesini büsbütün engelliyordu. 642 yılı Eylül’ünde muzaffer İslâm ordularının uzun süren kuşatmalarına dayanamayan tarihî İskenderiye şehri de sonunda teslim oldu. Büyük İskender tarafından kurulan ve Bizans’ın denizden askerî yardımına rağmen teslim olmaktan kurtulamayan İskenderiye şehri ile beraber Mısır toprakları da yapılan bir barış anlaşmasıyla İslâm devletinin himayesine girdi.

Bu muazzam tarım ülkesinin arazisi, fetihten sonra yerli halka bırakılmış, idarî, adlî ve ekonomik yeni düzenlemelere gidilerek eski düzenin kötü izlerinin silinmesi devletin ana politikasını oluşturmuştur. Tarımın daha verimli hâle getirilmesi için sulama kanalları açılmış, Nil Nehri’nin taşmasını önleyen ek tedbirler alınarak yerli halkın durumu iyileştirilmiştir. Îmar faaliyetlerine hız verilmiş, bu amaçla Fustat şehri kurularak askerî ve idarî yönden Mısır’ın merkezi yapılmıştır.

SASANÎ İMPARATORLUĞU’NUN YIKILMASI VE İRAN’IN İSLÂM HÂKİMİYETİNE GİRMESİ

Hazret-i Ömer yönetiminin en önemli askerî başarısı, hiç şüphesiz doğunun büyük ve köklü imparatorluklardan biri olan Sasanî İmparatorluğu’nun ortadan kaldırılması olmuştur. Bu muazzam gelişme, bereketli hilâl olarak bilinen verimli toprakların ardı ardına Müslümanların eline geçmesine yol açmıştır. Sasanî İmparatorluğu’nun çökmesiyle İslâm devletinin sınırları Irak, İran ve Horasan’a kadar genişlemiş, buna bağlı olarak daha sonraki dönemlerde gittikçe gelişecek olan klâsik devlet kurumları da İslâm devletinde ilk defa o dönemde kurulmuştur.

Bu fetihler, İtalyan Tarihçi Caetani’nin iddia ettiği gibi: «Açlık ve yoksulluk içerisindeki heyecanlı bir halkın pek çorak olan sahraları bırakarak komşularının daha zengin ve verimli topraklarına saldırısı…» olarak îzah edilebilecek bir durum değildi. Çünkü yüzyıllardan beri o verimli topraklar orada bulunmasına rağmen  Araplar bedevî bir hayat tarzı içerisinde sadece birbirleriyle didişmekle kalmış ve tarihe kayıt düşecek hiçbir birliktelik becerisi ortaya koyamamışlardı. Nitekim bizzat Sasanî İmparatoru’na çıkarak onu İslâm’a ve Allâh’ın emirlerine boyun eğmeye çağıran İslâm elçileri ile onların bu mağrur ve cüretkâr tutumları karşısında şaşkına dönen İran hükümdarı arasında geçen ilginç diyalog tarihin kayıtları arasındadır.