Mutluluğun Sırrı

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

ahsevgi@selcuk.edu.tr

Her insan mutlu olmak ister. Rahat ve huzur içinde hayat sürmeyi kim istemez ki? Esasen Allah insanları mutlu olsunlar diye yaratmıştır. Lâkin herkes mutlu olamıyor. Peki, neden? Bedbahtlar niye bedbaht oluyorlar? Mutluluğun bir sırrı var mıdır?..

Bendeniz bu soruların cevabını Nâbî’nin bir beytinde bulur gibi oldum. Beyit şöyle:

Senden ednâyı görüp şükr ile demsâz olmak

Senden âlâlara reşk eylemenin merhemidir.

Şair bu günkü dille diyor ki: “Kişinin kendinden daha aşağı durumda olanları görüp hâline şükretmesi, kendinden yukarıda olanlara haset etmesini önler.”

Gerçekten de mutluluk şükürle, mevcutla yetinmesini bilmekle elde edilen bir gönül huzurudur. Bence huzursuzluklarımızın temelinde ayağımızı yorganımıza göre uzatmamamız yatmaktadır. Ziya Paşa’nın dediği gibi, sıkıntıların birçoğu insanların haklarına râzı olmamalarından kaynaklanıyor:

Olaydı olduğu hâle rızâsı insânın

Bu rütbe olmaz idi çok belâsı insânın.

Şeyhî’nin «Harnâme»sini hatırlayalım. Hikâyenin başkahramanı merkep; sahipleri tarafından âzat edilerek aç susuz sağda-solda dolaşan hemcinslerine bakıp şükretmesi gerekirken, çayırda otlayan öküzlere bakar ve onların boynuzlarına özenir:

Ki biriz bunlarınla hilkatde

Elde ayakda şekl ü sûretde

Bunların başlarına tâç neden

Bizde bu fakr u ihtiyâç neden

Bizi gör arpa oku yay etdi

Bunların boynuzın kim ay etdi.

Yok mudur gökde bizim ıldızımız

K’olmadı yer yüzünde boynuzumuz.

Görüldüğü gibi merkep ortada bir adâletsizlik olduğunu düşünüyor: “Merkepler de öküzler de Allâh’ın yaratıkları olduklarına göre eşit olmaları gerekir. O hâlde niye öküzlerin boynuzları var da merkeplerin yok?”

Bu düşüncesini gün görmüş pirlerine açan merkep ondan nasihat yollu şu cevabı alır: “Allah öküzleri rızka vasıta kıldı. Onlar gece-gündüz arpa-buğday işlerler. Onun için başlarında devlet tacı (boynuz) var. Bizim işimizse odun taşımak. Aslına bakılırsa değil boynuz, bize kulak ve kuyruk da fazla”:

Bize çokdur hakîkî buyrukda

Nice boynuz, kulak u kuyruk da.

Eşek bu ya, «buğday işleme»yi «ekin dişlemek» olarak yorumlar ve komşunun gök ekinine dalar. Olup bitenleri gören tarla sahibi, merkebi dövmekle yetinmeyip kulağını ve kuyruğunu da keser. Böylece, hakkına râzı olmayan merkep, boynuz umarken kulak ve kuyruktan da olur:

Bâtıl isteyü Hak’dan ayrıldım

Boynuz umdum kulakdan ayrıldım.

Hikâyede çok güzel ifade edildiği üzere açgözlülük, tamahkârlık ve özenti her zaman insanları zarara sokar. Atalarımız boşuna dememişler: «Az tamah çok ziyan getirir.» diye…

Diğer taraftan, bizim kültürümüzde «mutluluk»la «ay» arasında dâima bir ilgi kurulmuştur. Bilindiği üzere, ilk İslâmî eserlerimizden Kutadgu Bilig’de «Aytoldı» (vezir) mutluluğu temsil eder. Bakınız Aytoldı «saadet»le «ay» arasında nasıl bir münasebet kuruyor:

“Ay doğarken, önce çok küçük doğar; sonra gün geçtikçe büyür ve yükselir. Büyüyüp dolunay hâline gelince, dünyaya ışık saçar ve dünya halkı onun aydınlığından faydalanır. Ay büyüyüp tamamlanarak en yüksek noktaya çıkınca, tekrar eksilmeye başlar ve güzelliği gider. Onun parlaklığı azalır ve sonunda kaybolur; sonra tekrar küçük olarak doğar ve yine büyür. Benim de tabiatım bunun gibidir; bazen var, bazen de yok olurum. […] İnsana saadet gelir, meşhur olur; yeni ay gibi, büyür ve parlaklığı artar. Dönek ve deli saadete gönül bağlama; saadet dolunay gibidir, tekrar küçülür.” (Yusuf Has Hacib: Kutadgu Bilig, Çeviri:Reşid Rahmeti ARAT, Ankara 1985, s. 64)

Aynı şekilde Sümbülzade Vehbî de «ay»ın «hilâl»le «bedir» arasındaki farklı durumları ile «saadet» arasında bir ilgi kurar ve tıpkı ay gibi mutluluğun da tam veya noksan olduğu zamanlar olabileceğini belirterek: «Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim…» çizgisinde yürümemizi tavsiye eder:

Âgâh ola gör dehrde ahvâl-i hilâle

Âlemde dilâ olma heveskâr kemâle.

Aslında sözü fazla uzatmaya gerek yok. Sağlıktan daha büyük bir nimet olmadığına yürekten inanıyorsanız sizden daha mutlu bir insan yok demektir.

Şayet saadeti parada- pulda arıyorsanız hiçbir zaman bulamayacaksınız. Evet, insanların rahat ve huzuru için mal-mülk, para-pul da gerekli. Ama «sıhhat»le asla mukayese edilemez… Hem sonra unutmayınız ki malın-mülkün, paranın-pulun olduğu yerde tamahkârlık, kıskançlık, çekememezlik gibi insanları kemiren zaaflar da eksik olmaz. Bana sorarsanız, mutlu olmak için Kanunî Sultan Süleyman’ın şu sözü kulağınıza küpe olsun derim:

Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi

Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi.