Vasiyet ve Hikmetler

Dr. Âdem AKIN – Muhammed YETİM

Sadece gaflete düşmesi mümkün olan kişi ihtar ve sadece ihmalkâr davranabilecek kişi îkaz edilir.

MUHYİDDÎN-İ ARABÎ’DEN

VASİYETLER

Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, öncelikle Kur’ân ve sünnetten süzdüğü bilgilerin, sonra da kendisinden önce yaşayan ulemâ ve evliyânın eserlerinin ve başta Fütûhât-ı Mekkiyye’si olmak üzere bütün kendi kitaplarının özünü 201 vasiyette toplamıştır.

VASİYET 15-D

Fitne ve imtihan evinin ikinci sütunu riyaset diye tabir edilen makam ve mevkidir. Sıddıyklar hakkında ilim sahibi olmayan bir tâife bu hususta şöyle demiştir: “Sıddıykların kalbinden en son çıkan şey hubb-i riyâsettir (baş olma sevdasıdır).” Aynı sözü söyleyen kişilerden ârif olanlar bu sözü aynı yolu takip eden avâmın anladığı şekilde söylemezler. Biz, bu söz ile ehlullahtan kemal ehli olanların ne kastettiğini açıklayacağız.

İnsan nefsinde, Allah Teâlâ’nın gizlemiş olduğu birçok şey vardır. Âyet-i kerîmede: “…O Allah ki, göklerdeki ve yerdeki her gizliyi (meydana) çıkarır ve neyi gizleyip neyi de aşikâre yaptığınızı bilir.” (en-Neml, 25) buyurulmuştur. Yani bu: “Sizden açıkça görünen veya sizde gizli olup da sizin bilmediklerinizi Allah bilir.” anlamına gelmektedir.

Hak Teâlâ kulunun nefsinde gizleyip de kulun haberdar olmadığı şeylerden bazısını, açığa çıkarır. Nasıl ki hasta bir kişinin kendinde var olduğunu bilmediği ve hissetmediği bir hastalığı doktor ondan daha iyi bilirse, Allâh’ın yarattıklarının nefsinde gizledikleri de buna benzer.

Görmez misin Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ne buyuruyor: “Nefsini bilen Rabb’ini bilir.” İnsanın nefsi kendi varlığından başka bir şey değildir. Hak Teâlâ, insanın nefsinden, onda gizlemiş olduğu şeyi çıkarıp kuluna gösterir. Böylece insan önceden haberdar bulunmadığı şeyler husûsunda kendi nefsinden haberdar oluverir. Hâsılı birçok kişinin diyegeldiği: “Sıddıykların kalbinden en son çıkan şey hubb-i riyâsettir.” sözünde hubb-i riyâsetin kalpten çıkması, onun açığa çıkması anlamındadır.

Sıddıyklar riyâseti avâmın sevdiğinden farklı bir şekilde severler. Onların riyâseti sevmesi, Allah Teâlâ’nın: “…onların gören gözü, duyan kulağı…” ve diğer bütün kuvve ve âzâları olduğuna dair buyurduğu kavl-i şerîfe muhatap olmalarından kaynaklanır. Bu mertebede sıddıyklar riyâseti sadece Allâh’ın onu sevmesi sebebiyle severler. Muhakkak ki âlem üzerindeki riyâset ancak Allah Teâlâ’ya aittir. Riyâseti, âlem üzerine reis/Rab olandan başkası gerçek mânâda sevemez. Ki âlem de O’nun kuludur.

Yöneten (reis) gerek vücudî gerekse takdirî anlamda yönetilensiz olmaz. Yönetenin yönetilene olan sevgisi kuvvetli bir sevgidir. Çünkü onun riyâseti bununla sâbittir. Mülkünü melikten fazla kimse sevmez. Çünkü mülkü ona ayrıca bir melik sıfatı verir ve böylece bu sıfat onda kalıcı olur. İşte bu: “Sıddıykların kalbinden en son çıkan şey hubb-i riyâsettir.” sözünün ârifler katındaki anlamıdır.

Sıddıyklar (kalplerinden zuhur âlemine çıkan) bu sevgiyi görmüş ve onun zevkine şâhit olmuştur. Yoksa bu sevgi onların kalbinden çıkıp gitmiş de onlar riyâseti sevmez olmuş değillerdir. Sıddıyklar riyâseti sevmezse Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in şu kavli gereğince yaratılmış oldukları sûretin ilmine husûl kesbedemezler:

“Muhakkak ki Allah Âdem’i kendi sûreti üzere yarattı.”

Bu hadîsin bazı tevil ve yorumlarında böyle söylenmiştir. Bunu iyi bilesin.

EL-HİKEMÜ’L-ATÂİYYE’DEN
HİKMETLER

Ahmed Bin Muhammed İbn Atâullah El-İskenderî’nin eşsiz ve ölümsüz eseri olan el-Hikemü’l-Atâiyye 264 veciz hikmetten oluşmaktadır. Bu hikmetlerin muhtevası üç kısımda toplanır:

1.Arı-duru Allah inancı, yani tevhid,

2.Güzel ahlâk,

3.Nefsi her türlü kötülükten temizleyerek Allah yoluna girmek.

HİKMETLER -XVIII-

Hikmet 168:

Ezelî hüküm, sebep ve illetlere bağlı olmaktan berîdir, yücedir.

Hikmet 169:

Allah Teâlâ’nın sana inayeti sende olan bir şey sebebiyle değildir. O’nun inayeti ve gözetimi sana yönelip karşına çıktığında sen neredeydin? O’nun ezelinde ihlâslı ameller yoktu ve hiçbir hâl de vücut bulmuş değildi. Bilâkis bunda sırf ihsan ve büyük bir ikram vardır.

Hikmet 170:

Allah Teâlâ, kullarının, inayet sırrına olan merak ve iştiyakını bildiğinden “Dilediğine rahmetini tahsis eder…” (Bakara Sûresi, 105) buyurmuştur. Onları başıboş bıraksa, ezele dayanarak ameli terk edeceklerini bildiği için de: “Muhakkak ki Allâh’ın rahmeti ihsan sahiplerine yakındır.” (A‘râf Sûresi, 56) buyurmuştur.

Hikmet 171:

Her şey O’nun dilemesine dayanır, O’nun dilemesi hiçbir şeye istinad etmez.

Hikmet 172:

Bazen edep; seni, kısmetine dayanmak ve istemekle değil de zikretmekle meşgul olmak sûretiyle, talebi terk etmeye sevk eder.

Hikmet 173:

Sadece gaflete düşmesi mümkün olan kişi ihtar ve sadece ihmalkâr davranabilecek kişi ikaz edilir.

Hikmet 174:

Belâ ve mihnetlerin gelişi müridlere bayramdır.

* Onuncu vasiyette de zikretmiş olduğu şu hadîs-i kudsîyi kastediyor: “Kulum, onun üzerine farz kıldığım amelden Benim için daha sevimli olan hiçbir şeyle Bana yaklaşmamıştır. Kulum bana nâfilelerle yaklaştıkça onu severim ve sevdiğimde de onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden dileyip isterse ona mutlaka (dilediğini) veririm, Bana sığınırsa onu mutlaka korurum. Mü’min kulumun nefsinde tereddüt ettiğim kadar fâili olduğum hiçbir şeyde tereddüt etmedim. O ölümden hoşlanmaz, ben de onun kötülüğünü istemem.”