Nijeryalı Ömer Ağa’nın Osmanlı’ya Sadâkati

Doç. Dr. Ahmet KAVAS
akavas@istanbul.edu.tr

 

Ömer Ağa, İngilizlere, kendisinin Osmanlı tebaasından olduğunu ve Trablusgarp idarecilerine danışmadan hiç bir şey yapamayacağını ifade etti.

Almanya’nın Berlin şehrinde 1885 yılında toplanan Afrika Konferansı’nda Avrupalı sömürgeci ülkeler, kıtayı kâğıt üzerinde paylaştılar ve alınan kararlarını derhâl uygulamaya geçirmek için de kıyasıya bir mücadeleye giriştiler.

Sömürgeciliğin Afrika’yı tamamen sardığı 1890’lı yıllarda 30 milyon km2’lik devâsâ kıtanın her bölgesi adım adım işgale uğradı. Özellikle İngiltere ve Fransa, kıtayı kimselere bırakmak istemiyorlardı. Libya hâriç kuzey Afrika’nın tamamı, batı ve orta Afrika’nın büyük bir çoğunluğu Fransa tarafından; doğu ve güney Afrika bölgesindeki ülkelerin yarıdan fazlası birkaç yıl içinde İngiltere tarafından istilâ edildi. Almanya, Portekiz, İspanya, Belçika ve İtalya gibi ülkeler de bu paylaşımdan birkaç bölgeyi zor da olsa kendi adlarına sömürgeleştirdiler. Ancak Almanya, Birinci Dünya Savaşı’nda sömürgelerinin çoğunu İngiltere’ye, bir kaçını da Fransa ve Belçika’ya kaptırdı.

Afrika, tarih boyunca Müslüman bir kıta olarak bilinmekteydi. 16’ncı yüzyılda kıtanın batı sahillerinde Portekiz, Hollanda, İspanya, Danimarka, İngiltere ve Fransa’nın başlattığı köle ticareti, tam dört asır sürdü ve gemi yolculuğunda ölenler hâriç en az 20 milyon insan köle olarak başka kıtalara taşındı. Bu dönemde Afrika’nın kuzeyinde, doğusunda, batısında ve orta bölgelerinde yaşayanların en büyük hâmisi Osmanlı Devleti idi. Avrupalılar Amerika kıtasında ve Uzakdoğu’da birçok ülkeyi 16 ve 17’nci yüzyıllarda sömürgeleştirirlerken Afrika’nın sadece güneybatı ve güney sahillerinde etkili olabildiler. Çoğunlukla Müslümanların yaşadığı iç kısımlara ise nüfuz edemediler. 19’uncu yüzyılın sonunda Osmanlı’nın zayıflamasını fırsat bilerek Etiyopya, Libya ve Amerika Birleşik Devletleri’nin azatlı köleleri için kurduğu Liberya hâriç bugünkü bağımsız 53 ülkeden 50’sinin tamamına sahip oldular. İtalya sömürgeciliğe geç adım attığı için o da Etiyopya ve Libya’yı istilâ etmek istiyordu. Osmanlı Padişahı II. Abdülhamid takip ettiği siyasî manevralarıyla tahtta kaldığı sürece bu ülkenin istilâcı emellerini boşa çıkardı. İşte bu dönemde o günkü adıyla Trablusgarp vilayeti olarak bilinen Libya hem Fransız işgalindeki Tunus ve Cezayir’deki Fransız istilâsından kaçanlara, hem de kıtanın iç bölgelerindeki Nijerya, Çad ve Nijer’den gelen Müslümanlara büyük bir sığınak oldu.

Ne var ki İngiltere ve Fransa’nın Trablusgarp vilayetinde bulunan konsolosları Osmanlı’ya sığınan bu insanların peşini bırakmadılar. Burada uzun yıllardır yaşayanlarla yeni gelenleri derhâl kendi tebaaları kabul ederek isimlerini konsolosluklardaki özel defterlere kaydetmek istediler. Bu taleplerini önce Trablusgarp valisine ilettiler, ardından İstanbul’daki sefirleri vasıtasıyla da ilgili bakanlıklara bildirdiler. Milletlerarası anlaşmalar gereği sömürgeleştirilen bir bölgenin insanları, sömürge düzeni devam ettiği müddetçe nerede olurlarsa olsunlar müracaat ettikleri takdirde sömürgeci ülkenin vatandaşlığına geçiyorlardı. 1900’lü yılların başında Nijerya’nın tamamını işgal eden İngiltere’nin Trablusgarp vilayetindeki konsolosu derhâl bu sömürgelerinden daha önceki yıllarda gelen kişilerle irtibata geçerek onları İngiliz tebaası yapmak istedi. Osmanlı Devleti kendi toprakları üzerinde yaşayan kimseye baskı yapılamayacağını söyledi. Ama isteyenlerin kendi iradeleriyle İngiliz vatandaşı olmasına müsaade etti. İngiliz konsolosu devletinden aldığı bu görevi çabuklaştırmak için Nijerya’dan gelenler üzerinde büyük tesiri olduğuna inandığı ve kendisi de bir Nijeryalı olan Ömer Ağa ile irtibata geçti. Konsolosluğa çağırdığı ağa ile bizzat görüşerek hem kendisinin İngiliz vatandaşı olmasını istedi, hem de hemşehrilerinin İngiliz tebaası olmaları için yardımını talep etti.

16’ncı yüzyılın başından itibaren Osmanlı Devleti ile devamlı dostane ilişkiler içinde bulunan ve tarih boyunca Bilâdüssudan da denilen kuzeydoğu Nijerya’daki Kânim-Bornu Sultanlığı, ülkenin orta kısımlarındaki Hevsa şehir devletleri, 19’uncu yüzyılın başında kurulan Sokoto Halîfeliği ve aynı asrın son çeyreğinde kurulan Râbih Devleti topraklarının tamamının yeni adı Nijerya olarak değiştirildi. Müslüman halk ve başlarındaki idarecilerinin tamamı Osmanlı Devleti’ne bağlıydılar ve düzenli olarak İstanbul ile Sahraaltı Afrika’da kalan bu bölge sultanlıkları arasında karşılıklı olarak görevliler gidip gelmekteydi. Onlar İstanbul’a kendi yörelerine ait hediyeler gönderirlerken Osmanlı padişahları da onlara kıymetli giysiler, nişanlar, fermanlar gibi kıymetli hediyeler ihsan ediyorlardı. Bu karşılıklı münasebetler de genelde Trablusgarp vilayeti üzerinden gerçekleşmekteydi. Hâliyle bu vilayette yaşayan Nijeryalılar Osmanlı Devleti ile ülkelerindeki idareciler arasındaki irtibatı sağlıyorlardı.

Nijeryalı Ömer Ağa İngiliz konsolosuyla görüştükten sonra Trablusgarp vilayetindeki Osmanlı idarecilerine yaptığı bu gizli görüşme hakkında bilgi verdi. Adının Ömer Ağa bin Muhammed Ağa olduğunu ve Osmanlı tebaasından olduğunu bildirdi. Daha önce mahkemede mübaşir olarak çalıştığını, fakat okuma-yazma bilmediği için bu işine son verildiğini özellikle belirtti. Ömer Ağa İngiliz konsolosunun kendisini konsolosluğa çağırdığını ve İngiltere’den aldığı emri iletmek istediğinden bahsetti. Konsolos, Ömer Ağa’ya kendisinin Trablusgarp’taki bütün zencilerin şeyhi olduğunu, hâliyle bundan böyle İngiliz tebaalığını kabul edeceklerin konsolosluğa müracaat ederek tebaalıklarını kayıt ettirmelerini istedi. Ömer Ağa konsolosa hac için Nijerya’dan yeni gelenlerin mi, yoksa eskiden bu tarafta Trablusgarp’ta ikamet edenlerin mi tebaalığa geçirilmek istendiğini sorduğunda konsolos Nijerya’dan ister önceden gelsin, ister yeni gelsin İngiliz tebaalığına kayıt işinin herkes için geçerli olduğunu söyledi. Bunun üzerine Ömer Ağa kendisinin Osmanlı tebaasından olduğunu ve Trablusgarp idarecilerine danışmadan hiç bir şey yapamayacağını ifade etti. Konsolos ise bu uygulamasını bir hafta önce Osmanlı idarecilerine bildirdiğini ve bir sakıncası bulunmadığını kendisine anlattı. Tebaalığı kabul edenler her sene için üç şilin, yani 15 kuruş para ödeyecekler, kayıt olmalarının ardından Osmanlı tebaalığını kaybedecekler, bir haksızlık karşısında haklarını aramak için konsolosluğa müracaat edecekler ve konsolos da haklarını savunacaktı.

Osmanlı Devleti’ne gönülden bağlı Ömer Ağa konsolos sözlerini bitirince kendisinin Trablusgarp vilayetinde yaşayan Nijeryalılar üzerinde bir memuriyeti veya nüfuzu olmadığını, şeyhliğinin de fahrî bir makam olduğunu, bunun da vatandaşları arasındaki itibarından ileri geldiğini söyleyerek yapılan teklifi kesin bir dille reddetti. Konsolosluktan çıkar çıkmaz doğruca Trablusgarp Belediye Reisi Hasan Paşa’nın yanına giderek durumu haber verdi, ama kendisine yapılan bu teklifi hemşehrilerine bildirme ihtiyacı hissetmedi.

 Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Fon Kodu: DH.İD, Dosya No: 61-1 Gömlek No: 14

Konusu: Afrika’daki İngiliz müstemlekâtından olan kuzey ve güney Nijer ahâlisinden olup Trablusgarb ve Bingazi’de bulunan kimselerden isteyenlerin İngiltere tabiiyyetine kayıt ve tescili hususundaki İngiltere Sefareti takrirâtının Trablusgarb vilayetince tetkik edilerek mütâlaanın bildirilmesi.