Çağın Yüzkarası: Çocuk İstismar

B. Cahit ÖZDEMİR
bcahit@hotmail.com

Dünyada yaklaşık 2 milyon çocuk, milyar dolarlık cinsî istismar sektörüne malzeme olmakta; 246 milyon çocuk, işçi olarak çalışmakta; 30’dan fazla ülkede 300 bin çocuk, savaş ve çatışmalarda kullanılmaktadır.

Çocuklar… Cennet bağının goncaları; saadet yuvalarının bülbülleri; günahsız, masum, şefkat ve merhamet tülleriyle sarıp-sarmalanıp korunmaya muhtaç, Allah Taâlâ’nın emanetleri… Tertemiz, münbit dimağlarına ne ekilirse, onu yeşerten; ne verilirse, yarınlara onu aktaran, geleceğin sahipleri…
Üsve-i hasene (en güzel örnek) olduğu beyan buyurulan Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, yüce kitabımızda; «dünya hayatının ziyneti» (18/46), olarak tavsif edilen çocuklara gösterdiği muameleler, ibret alınacak, zirve seviyesindeki örneklerdir. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, ibadet ederken dahî, torunlarının kendileri ile oynamalarına müsamaha gösterdikleri; çocukların şakalarına karşılık verdikleri, onların oyun oynama isteklerine uydukları; hizmetine bakanların, çocukluk hâli ile yaptıkları kabahatleri hoş gördükleri; bir bayram günü, mahzun kalmış yetim bir çocuğa baba şefkati göstermeleri gibi nakledilen hâdiseler, O’nun çocuklara nasıl engin bir şefkat ve merhamet çerçevesinden baktığını gösteren hâtıralardır. O Rahmet Peygamberi -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, ashab -radıyallâhu anhüm-’e sık sık sordukları sorulardan birisi de, «bugün, bir yetimin başını okşayıp okşamadıkları»dır. O -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, çocukları sevip okşamaya hayret edenlere «şefkat ve merhameti» tavsiye buyurmaları da, yine çok bilinen tavırları cümlesindendir. (Buhârî’den Seçilmiş Hadisler, M. M. Umâre, Erkam Yay.: 47, s. 394)
Çocuklar bugünü, yarına bağlayan; milleti geleceğe taşıyan husûsiyetleri dolayısıyla, mefkûresi olan devlet idarelerinin, en önemli gündemi durumundadırlar. Bununla ilgili olarak; insan fıtratına aykırı, maddeci bir sistemi, bir deli gömleği gibi cemiyetin sırtına giydirmeye kalkan komünizmin bu mevzudaki zâlim siyaseti, yıkılıp gidinceye kadar devam etmiştir. Bu süreçte, çocuklar ve gençler ailelerinden koparılıp, rejimin bekâsı için, beyinleri yıkanmış robotlar hâline getirilmiş; Kırgız yazar Cengiz AYTMATOV’un tabiri ile «Mankurt»laştırılmıştır. Öyle ki; Rusya’da o dönemde, rejim düşmanı diye babasını ihbar edip öldürten bir çocuğun, meseleye psikolojik bir câzibe kazandırmak için heykeli dikilmiştir.
«Bilgi Çağı» diye adlandırılan günümüzde, medeniyet ve teknoloji yarışında öne geçmeye çalışan ülkelerin, her tedbiri alarak, bu gayelerine ulaşmaya çalıştıkları bir vâkıadır. Yeni nesli, milletini temsil edecek muhtevada fertler olarak yetiştirmek için gerekli bütün tedbirler alınmaktadır. Bu maksatla; anaokulundan itibaren, zarurî bütün düzenlemeler yapılmakta, bütçeden eğitime mümkün olan en büyük pay ayrılmaktadır.
Ancak; çeşitli bölgelere göre mâhiyeti değişmekle beraber, çocukların mâruz kaldıkları istismar ve kötü muamele keyfiyeti, çağa damgasını vuracak bir vahâmet kesbetmiştir. Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu (UNICEF)’in hazırlamış olduğu bir raporda, çocukların dünya ölçeğindeki acıklı durumları gözler önüne serilmektedir. Buna göre:
«Yaklaşık 2 milyon çocuk, milyar dolarlık cinsî istismar sektörüne malzeme olmakta; 246 milyon çocuk, işçi olarak çalışmakta; 30’dan fazla ülkede 300 bin çocuk, savaş ve çatışmalarda kullanılmaktadır. Çok sayıda çocuk da, çeteler ve aileler tarafından, uyuşturucu kuryesi olarak kullanılmaktadır.» (Milliyet-13. 12. 2006) Ayrıca: «Hindistan’da, çuvallanmış 50 kadar çocuk cesedi bulunduğu ve BM kayıtlarına göre bu ülkede, günde 7.000 kız çocuğuna, dünyaya gelme şansı verilmediği; Ukrayna’da çok sayıda sağlıklı bebeğin, milletlerarası kök hücre tacirlerine satılmak üzere öldürüldüğü; milletlerarası bazı mafya teşkilâtlarının Yunanistan’da, Avrupa’daki ailelere satılmak üzere «bebek çiftlikleri» kurdukları…» gibi, basında son günlerde yer alan bazı haberler, insanın vahşî yönünün hangi derekeye kadar düşebileceğini gösteren birkaç misâldir.
Ülkemizde de; maalesef, durumun çok daha iyi olduğunun söylenemeyeceği ortadadır. Bir defa; sayısı kesin olarak bilinmemekle beraber, on binlerce çocuğun sokaklarda yaşadığı belirtilmektedir. «Potansiyel suçlu» olarak görülen bu çocukların, «kapkaççı, tinerci» olarak adlandırılan önemli bir kısmının, halkın korkulu rüyası hâline geldiği bilinmektedir. Devlet imkânları, bu çocukların pek azına hizmet verebilmektedir. Ancak; bu devlet yurtlarında da, sıkça gündeme gelen, çocukların mâruz kaldıkları cinsî istismar, fuhuş, şiddet gibi menfî hâdiseler, meselenin bir diğer acı yönüdür.
Ailenin dağılması; yoksulluk; aldatıcı hayaller; aileyi yozlaştıran ve bir şefkat yuvası olmaktan çıkaran geçimsizlik, huzursuzluk, şiddet, çarpık ilişkiler gibi çeşitli içtimâî hastalıklar, çocukların evden kaçmalarının bazı sebepleri arasında sayılabilir. Bu cümleden olarak; Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) kayıtlarına göre, son iki yılda çocuklara yönelik cinsî istismar ve kötü muamele sebebiyle aileler hakkında 160 dâvânın takip edildiği görülüyor. (Hürriyet-06. 01. 2007) Sokakların karanlık dehlizlerine sığınan bu çocuklar; oralarda da, onları kaçırtan sebeplere ilaveten bin bir tehlike içindedirler. Ayrıca; kanunlardaki iyi niyetlerle konulmuş olan ve işlenecek suçlar karşısında çocuklara tanınan ceza muâfiyetleri, çeşitli suç çeteleri tarafından vicdansızca istismar edilmektedir. Öyle ki; terör, hırsızlık, soygun, yankesicilik, uyuşturucu ticareti, dilencilik gibi çeşitli «organize» suçlarda kullanılmak üzere, kaçırılan çok sayıda çocuğun ortaya çıkarılmasına, zaman zaman şâhit olunuyor.
Bahis mevzuu suçları, aile mesleği gibi benimseyen ebeveynlerin, hiçbir ahlâkî ve vicdanî mes’ûliyet duymadan, çocuklarını da bu batağa soktukları, yine sık sık gündeme gelmektedir. Bununla ilgili olarak; böyle faaliyetlerle servet biriktirmiş çocuk yaştaki iki kişinin, çevresi ile beraber, beş yıldızlı bir otelde yapmak istedikleri düğünün polis tarafından engellendiği hatırlanacaktır.
Çocukların uğradıkları bir kötü muamele de, daha dünyaya gelmeden mâruz kaldıkları kürtajdır. «Zamanımızda sıkça yaşanan çocuk aldırma hâdiseleri, câhiliye devrindeki kız çocuklarını diri diri gömmenin modernleşmiş bir şekli olup asrın cinayetidir.» (Osman Nûri TOPBAŞ, Kur’ân- ı Kerîm Işığında Nebîler Silsilesi, c. 2) «Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması’nın 2003 yılı raporuna göre, Türkiye’de her 100 gebelikten 15’i istenmediği için sonlandırılmakta ve kürtaj hızla yayılmaktadır. (…) Ülkemizde kürtaj yaşı 13’e inmiş durumdadır.» (Dr. Betül Nefise İNAL, Şebnem: Yıl, 5. sayı, 19)
Çeşitli sebeplerle istenmeyen bebeklerden kurtulmanın bir yolu da, onları çöplüğe veya bir köşeye atmak olarak görülmektedir. Avrupa’da, hiç olmazsa terk edilecek bebeklerin kurtarılması maksadıyla, birkaç asır öncesindeki gibi, uygun yerlere muhafazalı bebek kutuları yerleştirilmeye başlanmıştır.
Ülkemizde, son zamanlarda gündeme oturmaya başlayan bir sapkınlık da, «çocuk pornosu» denilen mübtezelliktir. Milletlerarası boyutu olan bu âfetin tâcirliğini yapanların da maalesef, üniversite talebesi, öğretmen, doktor, mühendis gibi eğitimli kişiler olması, meselenin diğer bir vahim tarafıdır.
Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, «ölümün en büyük vâiz», olduğunu buyuruyor. Ancak; çağın îcabı zannedilen «seküler» zihniyetin, cemiyetleri bir çözülme vetiresine soktuğu müşâhede edilmektedir. Bu yozlaşma girdabında âhireti unutan, mukaddeslerle irtibatını koparan fertlerin, «ebeveyn» olma izzet ve mes’ûliyetinden uzaklaştıkları da bir vâkıadır. «Ölüm»ü, bir «yok olma» gibi algılayıp, merhamet ve şefkatini kaybetme, «zevkçilik (hedonizm)» batağına sürüklenme, içtimaî hayatı tehdit eden bir tehlike hâline gelmiştir. Cemiyetin, hayvanlar âleminde bile görülmeyen aşağılıklarla kirlenmemesi için; âcilen, ruhların bir «Hesap Günü» idrakiyle ihyasına ihtiyaç vardır.