Bugün Allah İçin Ne Yaptın?

İbrahim Hakkı UZUN

“Sonu gören mesut olur. Böyle kişinin Hak yolunda yürürken hiç bir zaman ayağı kaymaz, sürçmez, tökezlemez.” (Mevlânâ)

Bu kâinat, içerisinde barındırdığı her şeyle bir hikmetler mecmuasıdır. Onun işleyiş ve âhenginde her şey bir kanun üzere hareket eder ve bir hikmete mebnîdir. Bu kanunlardan biri de, imtihan ve ibretler âlemi olan bu dünyaya gelen her varlığın hayat ırmağından faydalanarak büyümesi ve nihayetinde öbür âleme intikal etmesidir. İnsanın önüne serâpâ güzelliklerle donatılmış bir sanat hârikası olarak takdim edilen şu muazzam tabiatın da, kendini yenileyebildiği ölçüde tazeliğini ve canlılığını koruduğunu görmekteyiz. O, her sene gizli bir el tarafından yeşilliğini yeniden kazanır ve kendisini seyreden gözler için gönül huzuru olur. Aslında devamlı bir sûrette gerçekleşen bu muhteşem tahavvül, bizlere çok basit bir hâdise gibi görünürken kim bilir duyan gönüllere neler fısıldamakta!

Herhâlde bu fısıltılar içinde şu sözler hiç kesilmiyor:

“Bil ki ey insanoğlu! Sen kendini dâima yenileyebildiğin ölçüde tazeliğini, diriliğini ve hayatiyetini devam ettirebilirsin. Şayet bugünün dünden bir farklılık arz etmiyorsa, ilim defterine bir yaprak ve sevap hânene Cenâb-ı Hakk’a götüreceğin bir hasene daha ilave edememişsen ziyandasın… Tazeliğini devam ettiremiyorsan bil ki er-geç seni sertlik ve kuruluk karşılayacaktır. Bunlar da ölümün parçalarıdır.”

Belki sizler, tabiatın, görmek ve duymak isteyen gönül ve idraklere fısıldadığı başka şeyler duymuş veya yüreğinizde hissetmişsinizdir.

Niçin bazı insanları, ölüm bile öldürememiştir? Niçin onların güzel sözleri dilden dile dolaşmıştır. Gelin, bunun cevabını o güzel ifadeleri okuyarak verelim.

Mevlânâ Hazretleri’nden:

“Allah aşkına lutfet, ihsan et. Bugün yapacağın iyiliği yarına bırakma. Aklını başına al da, çuvalına taşları değil, sultanlara, padişahlara sunulması gereken değerli şeyleri doldur!

Sonunda sen de bunu ikrar ve idrak edeceksin ya, bari şimdiden kendine gel de son günü, yani âhireti bugünden gör. Aklını başına al da, işin sonunu bugünden görmeye çalış. Hakikati, âhireti görecek gözünü gafletle körleştirme.

Sonu gören mesut olur. Böyle kişinin Hak yolunda yürürken hiç bir zaman ayağı kaymaz, sürçmez, tökezlemez.

Her an ayağının kayarak, sürçüp düşmeyi istemiyorsan, kâmil bir insanın ayağının bastığı toprağı gözüne sürme olarak çek de, gözün aydınlansın, hakikati görsün.

Aklını başına al da, sermayeni bugün için değil, ileride bir şey yapmak için biriktir; hazırlan!

Ey yolculuğu seven kişi! Yolcu ona derler ki, yolu düşünür, varacağı yeri hesaplar; aklı hep ileridedir!

İnsanın gücü, kuvveti, yapma isteği elinden alınınca, ölünce hiç bir şey yapamaz olur. Bu sebeple aklını başına al da ömür sermayesini ecele kaptırma.

Senin gücün, kuvvetin, kâr elde edeceğin sermayendir. Güçlü, kuv­vetli bulunduğun zamanı değerlendir, fırsatı kaçırma.”

Sâdî Şîrâzî’nin Bostan adlı eserinden:

“Akıllı isen, her şeyin mânâsına meylet!.. Çünkü sûret kalmaz; lâkin mânâ kalır. Âhiret azığını hayatında kendin tedârik et! Çünkü sen öldükten sonra akraba hırsa kapılır; senin rûhun için hiçbir iyilikte bulunmazlar.

Altını, nimeti elinde iken bugün sen ver! Sen öldükten sonra bunlar elinden çıkar, sahip olamazsın! Istırap çekmemek istersen, ıstırap çekenleri hatırdan çıkarma! Bugün hazine elinde iken lâzım gelen yerlere çabuk dağıt, yarına bırakma! Çünkü yarın anahtar elinden çıkmış olur. Azığını bugün sen kendin götür. Öldükten sonra karından, çocuğundan şefkat bekleme!

Azığını öbür dünyaya kendi götüren kimse, devlet topunu çelmiş demektir.

Bugün muhabbet tohumunu ekmeyen, yarın tûbâ dalından yemiş yiyemez.

Ey ömrü yetmişe ermiş kimse, acaba uyumakta mı idin ki; bu ömür heba olup gitti. Dâima burada bulunmak için çalıştın. Bir kere gitmek tedârikini görmedin. Belki de gönlünden bile geçirmedin.

Yarın kıyâmette cennet pazarı kurulacak; herkes orada ameline göre menzil olacaktır, oraya ne kadar sermaye götürürsen o kadar kazanacaksın. Eğer müflis isen eline utanmaktan başka bir şey geçmeyecek.

Bir çarşı ne kadar tıklım tıklım dolu olsa, eli boş giden o kadar perişan, mahzun döner. Elli akçelik bir malı, beş akçen eksik olsa alamaz, gönlün gam pençesiyle yaralı olarak dönersin.

Elli yılın elinden çıkmış gitmiştir. Giden geri gelmez. Bari geride kalan beş gününü olsun ganimet say; kıymetini bil.

Ölünün dili olsaydı ağlaya inleye, bağıra çağıra şöyle diyecekti:

«–Ey diri insan! Dilin dönerken Cenâb-ı Hakk’ı zikret! Dudaklarını yumma! Bizim zamanımız gaflet ile geçti. Sen bizim gibi olma, birkaç nefesini fırsat say!..»”

İslâm âlimi A’meş -radıyallâhu anh- şöyle demiştir:

“Kimin sermayesi; Allâh’a karşı sorumluluk bilinciyle yaşanan bir hayat ise, diller onun dinî kârını anlatmaktan âciz kalır.

Kimin sermayesi de; insanı Allâh’a yönelmekten alıkoyan geçici hayat ve nimetleri ise, diller onun da dinî zararını anlatmaktan âciz kalır.”

Aslında satırlara dökülen bütün bu sözlerin özü şu:

“Bugün Allah için ne yaptın?” Bir diğer ifade ile, daha derinden düşünürsek:

“Âhiret için kendine ne hazırladın?” demek…