Öfke Anlarını Kâra Dönüştürebilmek

Aynur TUTKUN

Kābil’in Hâbil’e karşı olan saldırganca tutumu ve en sonunda kan dökmesi, insanın yaratılışıyla beraber getirip içinde sakladığı öfkesine
ilk misâli teşkil eder.

Ağzımıza geleni söylediğimiz, fevrî çıkışlarla saldırgan davranışlarda bulunduğumuz, öfkeyle hareket ettiğimiz zamanlarda kendimizi savunmak için aklımızdan ilk geçen şey «önce o sataştı» ya da «hak etmişti ama»dır.

Çocuk gibi davranırız fakat öyle öfkeliyizdir ki nasıl davrandığımızı görecek durumda değilizdir. Öyle ya madem ilk saldırganca söz/davranış karşımızdakinden çıktı, bizim de istediğimizi söyleme, istediğimiz gibi davranma hakkımız vardır!?. Fakat bu şekilde davrandığımız takdirde olaylar hiç de hoş gelişmez; karşılıklı atışmalar, didişmeler, itişip kakışmalar sürer gider. Müspet bir netice almak yerine durum ya daha kötüye gider, ya da en kötüde biter.

Oysaki öfkelendiğimiz zamanlarda ilk önce kendimizi kontrol etmesini bilmeli, saldırganca davranışlara dönüşmeden mantıklı davranışlarla öfkenin üstesinden gelebilmeliyiz. Çocuklarımıza da öğretmek istediğimiz bu değil midir? «Bak yavrum, bir arkadaşın sana sataştığında, konuşarak onu ikna etmeye çalış, olmuyorsa ilgili makamlara (öğretmen/müdür) meseleyi götür. Sakın sen de karşılık verip olayı büyük bir kavgaya dönüştürme!» diye tembihlerde bulunuruz. Yetişkinler olarak bizlere de sataşıldığında aynı metodu uygularız; konuşup ikna etmeye çalışırız, özür dilerse şayet memnun oluruz, son çare olarak da ilgili makamlara şikâyette bulunuruz.

Öfke ânını vukuatsız geçirmek pek kolay değildir, fakat duygu patlamasıyla değil de mantığıyla hareket etmeyi yeğleyenler için mutlaka öyle olması gerekir. İlköğretimdeki yeni eğitim sisteminde öfke ânında birden yirmiye kadar saymalarını istemekle çocuklara öğretilmek istenen de tahrik merkezli hareket etmekten kaçınmaktır.

Olgun ve olumlu davranışlarımızla sataşan tarafa örnek olmak herkesin kârı değildir. Bam telimize dokunulduğu bir anda kendimizi kontrol edebilip öfkemize hâkim olmak, yumruğumuzu sıkıp tekrar gevşetmek, ağzımızdan bir sürü lâf çıkmak üzereyken onları mantığımıza geri gönderip uygun ifadelere dökebilmek ne kadar zordur. Fakat olumsuz neticelerden sakınmak için böyle yapılmalıdır. Aksi takdirde ilişkiler daha da kötüye gidebilir hattâ en kötü bir şekilde bitebilir. Kavgalar, kan dâvâları, küslükler, hattâ bazen savaşlar bu yüzden çıkmaz mı?

Öfke ânını ilk olarak kazasız-belâsız atlatmanın yanı sıra ikinci hedefimiz de bu anları kâra dönüştürmek olmalıdır. Meselâ açlıktan kıvranan bir erkek akşam eve geldiğinde hâlâ yemeğin hazır olmadığını görürse bu bir kavga sebebi mi görülmelidir? Yoksa ne zamandır zeytin, peynir, karpuz-ekmekle karnımızı doyurmadığımızı hatırlayıp bir nostalji mi yaşanmalıdır? Altı üstü bir karın doyurmak değil midir? Baklava-börekle de doyar, soğan-ekmekle de… Hoşgörünün ve anlayışın doğuracağı netice sevgiyle kuvvetlenen bağlardır.

Aynı şekilde kavgaya tutuşmuş çocuklarımızı ne yapmak gerekir? İlk anki öfkemizle hareket edecek olursa bir-iki şamar birine, bir-iki şamar da ötekine iyi gelir. Fakat bu olayı kazanca dönüştürmek istersek büyük olanı bir odaya koyarız yanına da okul çantasını atarız, küçük olanı da lâvaboya götürür, bol macunla dişlerini fırçalattırır, pijamalarını giydirir, uyuma hazırlıklarını bitiririz. Sonra da elimize bir kitap alır yatağının kenarında o içini çeke çeke uyumaya çalışırken biz de 10-15 dakika kitap okumuş oluruz!

Milletlerarası düzeyde de öfkemize hâkim olmak, ilk sataşan karşı taraf olsa da mantıklı hareket etmek, bu tür olayları kâra dönüştürmek gerekir. Tıpkı Papa olayında Türkiye’nin takındığı tavır gibi. O, Almanya’da bam telimize dokunmuş, Müslümanları tahrik etmek, saldırgan ve öfkeli davranışlarda bulunmalarına sebebiyet vermek ve tüm dünyaya Müslümanların gerçekten saldırgan, problemci hattâ terörist olduklarını ispatlamak istemişti. Öfkemizle hareket edecek olsaydık istedikleri neticeyi alacaklardı. Fakat akıllı davrandık; misafirperverliğimiz, güler yüzlülüğümüz, olumlu ve ılımlı yaklaşımımızla tüm dünyaya Müslüman Türklerin nasıl olduğunu ispatladık. Önce onlar sataştı diye câhilce karşılık verip duygu tahrikine göre hareket etmeye kalkışsaydık istemediğimiz neticeler yaşanabilirdi. Mantıkla hareket ederek milletlerarası düzeyde bu tâlihsizliği bir kazanca dönüştürmüş olduk.

Evet, bazen insanlar birbirlerine sataşırlar, saldırganca davranırlar; çünkü şu dünyadaki imtihan sebeplerimizden biri de öfkemizdir. Kābil’in Hâbil’e karşı olan saldırganca tutumu ve en sonunda kan dökmesi, insanın yaratılışıyla beraber getirip içinde sakladığı öfkesine ilk misâli teşkil eder.

Öfkeleriyle bize sataşanlara karşı serinkanlı ve mantıklıca karşılık verebilmek öğrenmemiz gereken en önemli davranışlardan biridir. Çizgi film ve filmlerde fütursuzca saldırgan davranışların sergilendiği, güçlü olanın, saldırgan ve öfkeli davrananın olduğu fikrinin işlendiği de göz önünde bulundurulduğunda çocuklarımıza öfke ânında mantıklı davranmayı öğretmenin ne kadar zor olduğu anlaşılabilir. Okullardaki saldırganca davranışların sebeplerinden biri de budur mutlaka. Böyle bir çevrede oto kontrol mekanizması gelişmiş, öfkelerinin esiri olmayan nesillerin yetişmesi toplum saadeti için elzemdir.

Peygamber Efendimiz’in: “Gerçek pehlivan öfkelendiğinde öfkesine hâkim olandır.” sözünü hayatımıza düstur edindiğimizde, önce karşımızdaki sataşmış olsa bile öfkeyle kalkıp zararla oturanlardan olmamış oluruz. Öfkeli anlarda sâkinleşip mantıklı hareket etmek, olgun ve olumlu insanların dengeli tutumlarının neticesidir.