Yahyâ Kemâl’de Sonbahar Düşünceleri

Sadettin KAPLAN

Sonbahar, şairin gönlünde hâkimiyetini kurmuştur artık. «Mevsimler» onu istediği, özlediği bahara bir türlü erdiremez… Hüzün dolu bir türküdür sonbahar…

Rüyâ gibi bir yazdı. Yarattın hevesinle
Her ânını, her rengini, her şi’rini hazdan.
Hâlâ doludur bahçeler en tatlı sesinle!
Bir gün, bir uzak hâtıra özlersen o yazdan

mısralarıyla başlar Yahyâ Kemâl’in «Geçmiş Yaz» adlı şiiri. Ömründe geçmiş yazların sımsıcak hâtıraları sarı yapraklı bir defterin etrafa saçılmış sayfalarınca uçuşan sonbahar yapraklarına dalarak, geçmiş yazları bir rüyâ gibi «yerli yerinde» duruyor görmekle avunan şairin en büyük hüznüdür sonbahar… Yaşı kemâle eren Kemâl’in, ömründeki zevâle yaklaşma endişesi artık ağır basmaktadır…

Bir zamanlar «Göğsünde yosma Gırnata’nın en güzel gülü» ile gördüğü İspanyol rakkaselerini seyrederken yaşadığı heyecanla:

Gül tenli, kor dudaklı, kömür gözlü, sürmeli
Şeytan diyor ki sarmalı, yüz kerre öpmeli

diyen şair, artık günde değil, geçmişte ve geçmişin tatlı hâtıralarında yaşamaktadır…

Artık o, müzmin bekârlığın, değişen zamanla yavaş yavaş kendini gösteren itibarsızlığın ve kendisiyle baş başa kalmanın verdiği hüznün şairidir… Ayrılıklar, ihmaller, içe kapanma ile kendini gösteren ömür muhasebesiyle tedirgindir:

Hicran gün ortasında neden böyle seslenir,
Birden hatırlatır unutan kalbe sevgiyi?

diye kendi kendine sorarken, cevabını yine kendisi verir:

Mâzi yosunla örtülü bir göl ki yok dibi,
Mevsim serin ve bahçede yaprak yığın-yığın…

Sonbahar, şairin gönlünde hâkimiyetini kurmuştur artık. «Mevsimler» onu istediği, özlediği bahara bir türlü erdiremez… Hüzün dolu bir türküdür sonbahar, Yahyâ Kemâl’in yorgun yüreğinden kalemine doğru çağlayan:

Kopar sonbahar tellerinden,
Derinden, derinden, derinden,
Biten yazla başlar keder mûsıkîsi.

Sonbahar, her şair gibi Yahyâ Kemâl için de bir tükeniş sahilidir… Artık o, bir süre daha yaşayacağı dünyada keşfetmediği özge bir sır kalmadığına inanmaktadır. Ülfetin belâlı, uzletin sıkıntılı olduğunu sonunda fark eden şair:

Bilmem nasıl geçirmeliyim son beş on yılı?

diye karamsar bir düşünce batağına saplanmıştır…

Ölüm düşüncesi, bir karabasan gibi örtülmüştür yalnız gecelerinin göğsüne… «Bitsin hayırlısıyla bu beyhûde sonbahar.» derken de, ölüm korkusundan çok, unutulmanın verdiği acıyı duymaktadır:

Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,
Müşkül odur ki; ölmeden evvel ölür kişi.

mısraları, şairin içinde kıvrandığı unutulmak acı ve endişesinin en açık ifadesidir…

Ömrünce, çevresini saran ve kendisine büyük hayranlık duyan, kendi ifadesiyle «ışıklı kafa»ya sahip onca kalabalıklar arasında bile içinden söküp atamadığı yalnızlık korkusu canına tak etmiştir şairin… Tıpkı bir uçuruma yuvarlanırken tutunduğu bir dalın ucundaki umutsuz bekleyişten bıkan ve o bilinmez sona doğru bir an önce kendini bırakmak isteyen kimsenin çaresizlikten doğan cesaretini yorgun yüreğine içirip, çıkacağı yolculuğu düşünmektedir artık…

Ne «Sicilya Kızları», ne «Moda’da Mayıs», ne «Üsküdar’ın Dost Işıkları», ne «Mehlika Sultan», ne «İstanbul’un O Yerleri» ile ilgilenecek durumda değildir. Sonbahar son demlerini sürdürmektedir… O saatten sonra, gayrı korkunun ecele faydası yoktur. Ondandır ki;

Dönülmez akşamın ufkundayız, vakit çok geç,
Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç

umursamazlığı içinde, yeni bir «Vuslat» için saatini kurmaktadır Yahyâ Kemâl…

Her sözü, hayranlarınca sanatın ve şiirin kanunu gibi kabul gören, peçete kenarına çiziktirdiği iki mısrası bile çevresindeki «ışıklı kafalar»ca hikmetin ve estetiğin zirvesi olarak kabul gören büyük şair, insanların kimi zaman ne kadar küçüldüklerini görüp, vefasızlığın sahtiyan gibi kansız ve cansız çehreleriyle tanışmıştır. Rağbetin devlete, servete, kudrete ve şöhrete dönük; vefanın ise sadece bozasıyla ünlü bir semt olduğunu yaşayarak anlamıştır… Artık o, dünya denen bu rıhtımdan, bir «Sessiz Gemi» ile çıkacağı yolculuğa hazırdır…

Ve 1 Kasım 1958 günü, ruhunda kışa doğru esen bir sonbahar rüzgârının şişirdiği yelkenle o «Açık Deniz»e doğru açılıp gitti…

O şimdi: «Sâde bir semtini sevmek bile bir ömre değer» dediği ve:

Yaşamıştır derim en hoş ve uzun rüyâda
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan

diye ululadığı İstanbul’un dizlerinde sonsuz uykusunu uyumaktadır… Ve besbelli:

“…memnun ki yerinden; birçok seneler geçti, -dönmedi- seferinden…”

İçimizde sonbahar rüzgârlarının esmeye başladığı şu günlerde, Yahyâ Kemâl’i saygı ve rahmetle anıyoruz…