Meğer Bir Hiç Peşindeymişim!

Mehmet NİŞANCI

Neden bir hiç peşinde koşuyoruz da bize lâzım olan hakikatin peşinde koşmuyoruz?

“Bütün bu uğraşmalar ve çabalamalar Allah’ın zâtında sükûndur.” Goethe

Her şeyden sıkılmıştı. Sığınacak/saklanacak bir yer aramaya başlamıştı kendine. Gece-gündüz sığınacağı/saklanacağı yeri arıyordu.

Sonra bir ses duydu:

“–Hey, ne arıyorsun?!.”

Etrafına baktı; kimseler yoktu. Aynı sesi şimdi daha şiddetli duydu:

“–Ne arıyorsun?”

“–Sığınabileceğim,” dedi kekeleyerek: “Bir yer arıyorum.”

“–Neden ve kimden?” diye sordu aynı ses.

“–İnsanlardan,” dedi; “insanlardan kaçıyorum. Sıkıldım onlardan. Beni anlamıyorlar, bana değer vermiyorlar.”

“–Ey gafil!” dedi o ses; “niye anlaşılmayı, değer verilmeyi bekliyorsun? Onlar da senin gibi bir beşer ve de âciz birer varlık. Onlar senden çok mu üstün de onlardan ilgi bekliyorsun? Uyan! Uyan da kendine gel. Şimdi dön onların yanına! Dön ve hayatını onlara göre değil hakikate göre yaşa! Unutma ki hakikat senin için tek ve kaçınılmaz bir yol. Mutluluk ve huzur aramaktaysan ona sımsıkı sarıl ve ondan ayrılma!”

Gâipten gelen ses kesilmiş ve yerini yüzleri okşayan tatlı bir rüzgâra bırakmıştı. Sessizliğe büründü ve derin tefekkür ummânına daldı. “Ne kadar gafilmişim ki,” dedi; “benim gibi âciz varlıklardan medet ummuşum.” Sonra güldü ağlanacak hâline ve ağladı gülünecek hâline.

Evet dostlar,

Ne kadar boş bir uğraş peşindeyiz?! Değer verilme, anlaşılma kaygısı… Hayatımız böyle sürüp gidiyor. Sonra geriye dönüp baktığımızda kocaman bir hiç kalıyor. Evet, kocaman bir hiç kalıyor. Peki, neden bir hiç peşinde koşuyoruz da asıl bize lâzım olan hakikatin peşinde koşmuyoruz? Bu hengâmede ne kadar sorguluyoruz kendimizi?

Gelin işe kendimizden başlayalım ve sorgulayalım kendimizi. Acaba peşinde olduğumuz bir hiç mi yoksa bir hakikat mi?