Uyanmak İstemesek de Zorla Uyandırıyorlar

Ömer KAYIR

İyi ki Papa konuştu ve kursağında ne varsa döktü. Başta Türkiye olmak üzere İslâm âlemi Papa’nın kursağından dökülenlerden rahatsız. Bütün kabalığına ve inciticiliğine rağmen Papa’nın İslâm’la ilgili gerçek düşüncelerini ortaya dökmesinden memnun olmalıyız.

Afganistan ve Irak’a yaptığı harekâtlara dair «Haçlı Savaşı» tanımlamasını Bush’un ağzından ilk duyduğumda da irkilmiş ve: “Eyvahlar olsun!” demiştim ama işin sahibinin yaptığı işe doğru bir ad koymasından da memnun olmuştum.

Pentagon’da «savaş desteği ve istihbarat»tan sorumlu müsteşar yardımcısı Korgeneral William Boykin’in, Müslümanlarla yaptıkları savaş için «Şeytanla savaş» ve «Müslümanların Allah’ı gerçek Tanrı değil, put!» dediğinde de: “Eyvah bunlar tanrılarını bile Müslümanlardan ayırmaya başladılar, bu işin sonu çok kötü!” demiş ve üzülmüştüm. Ama yine de ABD’li şahinlere hâkim olan dinî anlayışın çıplak bir şekilde ortaya dökülmesinden memnun olmuştum.

Sözleri ne kadar incitici olursa olsun, gerçeklerden kopuk ve yaşadıklarına doğru bir anlam bile vermekten uzak Müslümanlara en azından neyle karşı karşıya olduklarını açıkça söyleyenleri takdir etmeliyiz. Bununla birlikte gerçeklerle yüzleşmeli, içinde bulunduğumuz vahim durumu görmeli ve bütün bu saldırılara karşı koymanın yollarını aramalıyız.

Papa’nın çıkışı gösterdi ki Evangeliklerin başlattığı İslâm’a karşı son haçlı seferine bu savaşın asıl sahibi Katolikler de katıldılar. Aslında bu beklenen ve bilinen bir gelişmeydi. Ortada herhangi bir sürpriz yok. Pek çok kişi Kardinal Ratzinger’e Papa’lık yolunu «İslâmî köklere sahip Türkiye’ye AB’de yer yok!» konuşmasının açtığına inanıyor. O konuşmanın sahibinin Papa seçilmesinin kilisedeki İslâm’a karşı açıktan tavır almaya yönelik politika değişikliğini gösterdiği kanaatinde olanlar çok.

Soğuk savaş döneminde inananların komünizme karşı birlikte mücadele etmesinin zeminini hazırlayan ve bunun için İslâm’a dönük yumuşak bir politika geliştiren kilisenin yeni dönemin şartlarına uygun olarak o dönemdeki politikalarını kısa zamanda terk edeceği anlaşılıyor.

Öyle görülüyor ki, son 50 yılda çehresini büyük ölçüde değiştiren; çevreci, barışçı, özgürlükçü, insancı ve hoşgörülü bir imaj çizen kilise, Haçlı Savaşları ve sömürgecilik dönemindeki çizgisine geri dönüyor.

Papa, meşhur konuşmasıyla bu politikaya dönüşün bütün işaretlerini verdi ama konuşmasında kullandığı argümanları basit ve zayıf kaldı: İslâm’a karşı asırlar boyu süren Haçlı Seferleri’ni başlatan kilisenin başının; İslâm’ın kılıç zoruyla yayıldığı iddiasında bulunması oldukça gülünç. Bundan da gülünç olan, akılla hiçbir ilgisi olmayan kilisenin akla büyük değer veren İslâm’ı akıl dışı olmakla suçlaması. Belki bunlardan da gülünç olanı Papa’nın bu suçlamalar için İslâm’la savaş hâlindeki bir Bizans İmparatoru olan II.Manuel’in argümanlarını kullanmaya kalkması.

İşte tam burada Papa’nın işaret ettiği dönemdeki bir Katolik Hırıstiyanın Odon de Deuil’in şâhitliğine başvurmak gerekiyor: «Dindaşları Rumların zulmünden kaçarak Müslümanlar nezdinde emniyet, himaye ve merhamet arayan haçlılardan üç binden fazla gencin Türklere katıldığı söyleniyor. Ah merhamet, sen hıyânetten de daha zâlimsin! Çünkü Müslümanlar, Hıristiyanlara ekmek vermek sûretiyle bunların dinlerini satın alıyorlardı. Bununla beraber Türkler, bu iyiliklerine mukabil hiç birini din değiştirmeye zorlamadılar.» (Osman TURAN, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi, İst. 1979, sh: 500)

Papa, II. Manuel’in ağzından soruyor: “Muhammed yeni olarak ne getirdi?” Biliyoruz ki Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yenilik olsun diye kendiliğinden bir şeyler getirmeye çalışan bir kişi değil, Hazret-i Âdem’den Hazret-i İsa’ya kadar bütün peygamberlerin vahiyle tekrarladıkları bir gerçeği aynı vahiyle tekrarlayan bir elçiydi: “Yaratıcınız tek bir Allah’tır. O’na eş ve ortak koşmayın ve sadece O’na kulluk edin.” Bir Hıristiyan açısından bakıldığında Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in getirdiği en büyük yenilik, İhlâs Sûresi’nde ifadesini bulan “De ki: O, tek Allah’tır. Allah, -sameddir – öncesiz ve sonrasız, bütün var olmakta olanların sebepsiz sebebidir. O, doğurmamıştır, doğurulmamıştır ve hiçbir şey O’nunla mukayese edilemez.” inancıdır.