Hayatımız AyrıntılardaGizlidir

Ayla AĞABEGÜM
Hayatımız ayrıntılarda gizlidir, küçük dikkatlerimiz farkına varmadan hayatımıza yön verir. Yetişkin olunca düşünmeye başlarız, hayatımızda önemsediğimiz küçük şeyler bize nasıl etki etmiş ve yaşantımızın bir parçası olmuştur. Çevremizde gördüğümüz örnekler, dinlediğimiz kıssalar, okuduklarımız ilmik ilmik hayatımıza girer, rûhumuzla bütünleşir, eğitildiğimiz devrede ailemiz, komşularımız, okulumuz, öğretmenlerimiz önemlidir. Dostlarımdan çocukluk hâtıralarını dinlemek benim için önemlidir, her anlatılanda eğitimin bir parçası gizlidir. Bu hâtıraların derlenmesi eğitimde uygulayacağımız metotların belirlenmesi açısından önemlidir.

Birkaç gün önce Üsküdar Kız Lisesi’nde okuttuğum üç öğrencim beni ziyarete gelmişti. Geçmiş günlerden konuştuk, hâtıralarımızı anlatırken gözlerimiz doluyor, zor anlar yaşıyorduk. Üç iyi öğrencim, hayatta da başarılı olma yolunda ilerliyordu. Meryem AKBAL, kadın ve çocuk programlarında imzası olan iyi bir televizyoncuydu. Edebiyat defterlerine yazdığım bir şiirden söz ediyor: «Hayatım boyunca bu şiiri unutamadım.» diyordu.

EN İYİSİ
Dağ tepesinde bir çam olamazsan
Vadide bir çalı ol,
Fakat ormanda en iyi küçük çalı sen olmalısın.
Çalı olamazsan bir ot parçası ol,
Bir yola neşe ver,
Bir çiçek olamazsan bir saz ol,
Fakat gölün içindeki en canlı saz olmalısın.
Hepimiz komutan olamayız, tayfalara da ihtiyaç
var,
Dünyada hepimiz için bir şey var.
Yapacağınız iş size en yakın olan iştir,
Cadde olamazsan patika ol,
Güneş olamazsan yıldız ol.
Kazanmak ya da kaybetmek ölçü ile değildir.
Sen her neysen onun en iyisi olmalısın.

Meryem’in yaptığı her program ödül alıyor.

İkinci başarılı öğrencim, Sibel ERASLAN döneminin en iyi öğrencilerinden, yarışmalarda birinciliği kimseye kaptırmayan bir öğrenci idi. Lise yıllarında yazdığı «Beni Kim Sevecek?» oyunu sahnelendiği zaman liseler arası tiyatro yarışmasına girmişti. Oyunu Rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca’mızın sütununda övdüğü bir oyundu. Elinde, imzalayarak arkadaşlarına getirdiği «Can Parçası (Hazret-i Fâtıma)» isimli eseri vardı.

Üçüncü öğrencim, Mihriban ER aynı çevre öğrencilerinden, yazdığı kompozisyonlarını örnek olarak okuduğum, kitap okumayı seven bir öğrencim, seslendirmeler yapıyor ve dizilerde başarılı oyunlar sergiliyor. Üçü de sanat dalında emin adımlarla ilerliyor. Doğruluğu, güzelliği, örnek olmayı anlatarak, üçünün de hayatında, verdiğim kitap okuma ve kompozisyon yazma cezaları var.

Çocukluğumda unutamadığım hâtıraların içinde ipek böceği önemli bir yer tutuyor. «Sabırla koruk, helva; dut yaprağı, atlas olur.» sözü ile ilgili hâtıralar. Yaz gelince köye gidişimiz ve ipek böceğinin her gün dut yapraklarını yiyerek büyümesini seyredişimiz, neden erik yaprağı değil de dut yaprağı… Yıllar sonra dut yaprağının sırrının ipek böceğinde yaşadığını, ipek böceğinin de dut yapraksız olamayacağını anlamaya ve bulmaya çalışıyoruz ve o zaman geçen zaman içinde okumadığımız eserlerin bizi sürüklediği boşluğa hayıflanıyoruz.
Üç ayların girişi, Ramazan’a yaklaşmanın heyecanı, sonra Ramazan Bayramı; dualar, ibadetler, pişmanlıklar, sonra tekrar yanılışlar, tövbeler, dualar, yakarışlar…

Mânevî anların yoğun olarak yaşandığı zamanlarda, kendimizi düşünebilsek, yaşadığımız zıtlıklardan kurtulmaya karar verebilsek, insanların yaşadıkları acıları hissedebilsek… Acıları hissetmek, yalnız isteyenlerin, yalvaranların, hâllerini dile getirenlerin yanında olmak değil, onların dışında yaşadıklarını anlatmaktan çekinenlerin, bir maaşla geçinip namusuyla yaşayanların, bir üniversite öğrencisine bilet aldıktan sonra harçlık veremeyen ailelerin, bir yurda yerleşip de yemekhaneye inip yemek yemeğe parası olmayan öğrencilerin, evinde yemek yapanı olmayan yaşlıların yanında olmak demektir.

Bütün bunları hissetmek için acıları yaşayanların yanında olmanız gerekir. Bu acıları yaşayanları bulmak için aramanız icap eder. Semtlerimizi, alışveriş yerlerimizi, çocuklarımızı okuttuğumuz okulları, bütün hayatımızı onlardan ayırdık. Artık çevremizde filesine yardım edeceğimiz teyzelerimiz yaşamıyor, çocuğumuzu okula gönderirken dar gelirli veya orta hâlli bir ailenin çocuğuyla aynı yolda göremiyoruz. Özel arabalar, servisler, özel bir dünya içinde yaşıyoruz. Yaşadıkça da daha ötesini istiyoruz. Oysa Peygamber Efendimiz’in, sahâbelerin hayatını okuyarak yola çıksak, yolda kalmayız. Çünkü o zaman mahallelerimizi, sokaklarımızı ve okullarımızı ayırmayız. İşte o zaman isteyemeyen muhtaçların derdine derman olabiliriz. Cennet bahçelerinde konaklamayı özlemek, ümit etmek, ayrım yapmadan bütün insanlarla beraber olabilmektir, sofralarımızı açabilmektir, ziyaret edebilmektir.

Hiç olmazsa Ramazan içinde, sofralarımızı ayrım yapmadan açabiliyorsak; öğrencileri, yaşlıları, zor durumda olanları bulup onlarla beraber olabiliyorsak, lüks tüketim tiryakiliğini bırakabiliyorsak, haftada bir gün soframızı en zor durumda olanların sofraları gibi düzenleyebiliyorsak ve çocuklarımıza bunun sebebini anlatabiliyorsak, onları örnek hayat hikâyeleriyle tanıştırabiliyorsak, sohbet iklimlerinde yetiştirebiliyorsak, her gün hayatımıza dinimizin güzelliklerinden birini nakşedebiliyorsak… Ramazanlar ve bayramlar bizimdir.

Bugün, dünya farkına varmadan tasavvufun peşinde koşuyor. Bu konuda yazılanlar en çok okunan kitapların içinde yer alıyor. Bir zamanlar «Simyacı» modası vardı. Bu yıl Robin Sharma modası var. «Ferrarisini Satan Bilge, Ermiş, Aile Bilgeliği… Aile Bilgeliği Kitabı’nın ilk sahifesi»’nde: “…Bundan yüzyıl kadar sonra banka hesabımın ne kadar olduğunun, nasıl bir yerde yaşadığımın ve ne marka araba kullandığımın hiç önemi olmayacak. Fakat eğer bir çocuğun hayatında önemli bir yer edinebilirsem o zaman dünya daha farklı yer olabilir, belki. Geride bıraktığımız kalplerde yaşamak, ölmemek demektir…” yazıyor.

Yollarımızı, mahallelerimizi, çarşılarımızı, pazarlarımızı, okullarımızı, öğretmenlerimizi, velhasıl hayatımızdaki ayrıntıları ayırırken bir kere daha düşünelim. «Peygamber Efendimiz yaşasaydı bu ayrıma ne derdi?» «Tasavvuf ulularının öğütleri nelerdi?» Mutsuzluğumuzu hazırlayan yolda ilerlerken, zekâtlarımızı, sadakalarımızı aracı kurumlara vererek mutlu olabiliyorsak, onu alan insanlardan uzak yaşıyorsak, o vakıfların, derneklerin içinde çalışmıyorsak, ayrı dünyaların içinde aynı insanlarla berabersek bu ruhsatı bize kim verdi, yollarımız neden ayrıldı?

Ne olur bu Ramazan’da düşünelim, Kalplerimizin, sokaklarımızın, çarşılarımızın, yollarımızın birleşmesi için dua edelim…