Muhyiddîn-i Arabî’den VASİYETLER

Dr. Âdem AKIN – Muhammed YETİM

Vasiyet ve Hikmetler

Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, öncelikle Kur’ân ve sünnetten süzdüğü bilgilerin, sonra da kendisinden önce yaşayan ulemâ ve evliyânın eserlerinin ve başta Fütûhât-ı Mekkiyye’si olmak üzere bütün kendi kitaplarının özünü 201 vasiyette toplamıştır.

VASİYET 15-B

Allah’ın sevdiği şeylerden birisi de fitne ânında Allah’a yönelmektir. Allah Teâlâ fitneye uğradığı hâlde tevbe etmiş her kulunu sever. Nitekim şöyle buyurmuştur:

“(O) amel itibariyle hanginizin daha güzel olduğunu sınamak için hayatı ve ölümü yaratandır.” Sınama ve fitne aynı mânâdadır. Yani insanın yaşantısı üzerine imtihandan başka bir şey söz konusu değildir.

“Bu senin fitnenden başka bir şey değildir…” Yani imtihanından,“…Onunla dilediğini saptırırsın…” yani şaşırtırsın,“…dilediğini de hidâyet edersin.” Yani ona hayatında kurtuluş yolunu gösterirsin.

Fitnelerin en büyüğü, kadın, mal, çocuk ve makamdır. Allah Teâlâ bu dördüyle veya bunlardan sadece biriyle bir kulunu imtihan ettiği zaman, kul bunların gerektirdiği şeyi hakkıyla yerine getirir ve bu maddelere takılıp kalmayıp Allah’a yönelir de bunları ilâhî birer nimet olarak telâkki ederse, bunlar kişiyi Allah’a vardırır. Ve kulu şükür makamına oturtur. Ki bu makamın hakkı, nimeti Allah’tan bilmektir.

Nitekim İbn-i Mâce Sünen’inde Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ’den şöyle rivâyet etmiştir:

“Allah, Hazret-i Musa’ya şöyle diyerek vahyetti: «Ey Musa, bana hakkıyla şükret.» Musa da dedi ki: «Yâ Rab, buna kimin kudreti yetebilir ki?» Allah Teâlâ da şöyle buyurdu: «Ey Musa, bir nimeti benden bildiğin takdirde bu şükrün hakkını vermektir.»”

Allah Teâlâ, nebîsi Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i, geçmiş ve gelecek günahlardan mağfiret buyurup:

“Tâ ki, Allah Sen’in günahından geçmiş ve gelecek olanı mağfiret etsin, Sen’in üzerine nimetini tamamlasın ve Sen’i dosdoğru bir yola iletsin.” âyetiyle müjdelediği zaman, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Allah’a şükretmek için ayakları şişinceye dek kıyamda durdu (namaz kıldı). Rahatlayıp rehavete kapılmadı. O’ndan bu hususta (Hazret-i Âişe tarafından) nefsine acıması istendiğinde de şöyle buyurdu:

“Şükreden bir kul olmayayım mı?” Bu cevap, Allah Teâlâ’nın şu sözünü işitmesi sebebiyleydi: “Hayır! Yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.”

Kul, nimet sahibine şükretme vazifesini hakkıyla ikame etmezse, sadece şükreden kulların nâil olduğu bu makama dair Allah Teâlâ’nın hususî muhabbetini kaybeder. Allah Teâlâ:

“Kullarımdan şükredenler pek azdır.” buyurmaktadır.

Kul, şükür makamını elinden kaçırdığı zaman, Allah’ı tanıma, O’nun tecellisine ve nimetlerine mazhar olma, ilâhî ikram diyarında kendisine has bir mertebeye ve o büyük çetin günde keskin bir ru’yete sahip olma gibi nimetleri de kaçırmış olur. Her ilâhî sevgi için bir hususî bir sıfat vardır: İlim, tecelli, nimet, mertebe…

Bunlar, sıfat sahibini diğerlerinden temyiz etmek yani ayırmak için gereklidir.

EL-HİKEMÜ’L-ATÂİYYE’DEN HİKMETLER

Ahmed Bin Muhammed İbn Atâullah El-İskenderî’nin eşsiz ve ölümsüz eseri olan el-Hikemü’l-Atâiyye 264 veciz hikmetten oluşmaktadır. Bu hikmetlerin muhtevası üç kısımda toplanır:

1. Arı duru Allah inancı, yani tevhid,

2. Güzel ahlâk,

3. Nefsi her türlü kötülükten temizleyerek Allah yoluna girmek.

HİKMETLER -XVII-

Hikmet 147:

Sen, bir nimete nâil olduğunda bast (sevinç) hâline, mahrum edildiğinde ise kabz hâline giriyorsan bu senin çocukluğundan ve kulluğunda sıdk sâhibi olmamandandır.

Hikmet 148:

Senden bir günah sâdır olduğunda, Allah’a olan istikametin hususunda ye’se düşmene sebep olmasın. Bu, belki de senin üzerine takdir olunmuş son günahtır.

Hikmet 149:

Ümit kapısının sana açılmasını istiyorsan, O’ndan sana gelen şeyleri müşahede et. Korku kapısının açılmasını istiyorsan da O’ndan sana gelen şeyleri müşahede et.

Hikmet 150:

Belki kabz gecesinin sana faydası dokunur da bast güneşinin doğması hiçbir fayda sağlamaz. “…Menfaatçe
hangisinin size daha yakın olduğunu bilmezsiniz…” (Nisâ Sûresi, 11)

Hikmet 151:

Nurların kaynakları, kalpler ve sırlardır.

Hikmet 152:

Kalplere emânet edilen nûrun huzmeleri, gayb hazinelerinden gelen nurdan kaynaklanır.

Hikmet 153:

Nur vardır, sana Allah’ın eserlerini keşfettirir, nur vardır sana Allah’ın sıfatlarını keşfettirir.

Hikmet 154:

Nefisler mâsivânın kesafetiyle perdelendiği gibi bazen de kalpler, nurlarla beraber (seyr u sülûk yolunda) duruverir.

Hikmet 155:

Allah Teâlâ iç âlemlerdeki nurları, âşikar olup da ayağa düşmesin ve şöhret lisanıyla ona (olur-olmaz herkes) davet olunmasın diye örtmüştür.