Bayrama Doğru

Naci ÖZTÜRK

Bayram nedir? Gayesiz, öylesine, zaman öldürmeye yönelik eğlence ve şenlik günleri mi?

O zaman bayramlar, zevk u safâ vasıtası olurdu.

Fakat değil.

Çünkü bayram, peşin dünya tutkularına kapılmayan, îman edip ezeldeki sözünü yerine getiren ve âhiret saadetini tercih ederek güzel ameller işleyen mü’minler içindir. Bir bakıma âhiretteki nimetleri hatırlamaya vesile olsun diye dünya hayatında verilen temsilî bir hediyedir. Çünkü bu dünya hayatı, âhiret hayatının mecazî bir resmi demektir.

Dolayısıyla dünyadaki bayram, asıl nimeti, sonsuz bayramı hatırlatan bir pencere gibidir.

Asıl değildir.

Çünkü dünyanın her şeyinde olduğu gibi bayramlarında da geçicilik vardır. Çünkü ebedî âhiret nimetlerine nispetle, dünyanın bütün lezzetleri sadece bir tek an için geçerlidir.

Kısacası bütün dünya nimetleri, âni, misalî ve mecazî; ancak âhiret nimetleri ebedî ve hakikîdir.

O hâlde maksat, dünyadaki bayramlar değil, sonsuz olan âhiret bayramını elde edebilmektir. Zira Cenâb-ı Hak, ebedî hayatın visal köprüsü kıldığı yeryüzünü, var edip «kazananların» ve gaflete düşüp «aldananların » elendiği bir imtihan zemini olarak yaratmıştır. Dolayısıyla bu âlemde hakikati idrak edip hakkı anlamaya vesile olacak temsiller göstermiştir. Böylece ilâhî değerleri insanoğlunun idraki seviyesine indirmiştir.

Öyle ki Cenâb-ı Hak Teâlâ, âhiret yurdunda geçerli ve değerli olan bütün faziletlerin bu dünya hayatında temsilî resmini çizmekte, sonsuz gerçekleri, şuur ve idrak sahibi kıldığı insanoğluna bu sebepler âleminde mecazî misâllerle göstermektedir.

İşte Ramazan Bayramı, bu tefekkür ve hakikatler zemininde idrak edilmelidir.

O zaman görülecektir ki bu bayram, mü’minlere bahşedilen ilâhî değerlerden mümtaz bir incidir. Huzur ve mutluluk timsâlidir. Hürmeti gözetilendir. Aşırılıkları giderendir. Yakınlıkları pekiştirendir. Mânevî feyziyle gönlümüze su serpendir. Cenâb-ı Hakk’ın bize hediye ettiği mutluluk, huzur ve saadet demleridir.
Bu bayram, Allah için oruç tutan ve yine O’nun rızâsı için gözünü, kulağını, kalbini ve dilini muhafaza edip, günahlardan ve mâlâyânî lâkırdılardan uzak duranlara semâvî bir müjdedir. Sonsuz mükâfatların habercisi olan bir müjde…

Bayram, ten kafesinde yaşadığımız şu dünya hayatında bize bahşedilen ve ruhlarımız için esaretten hürriyete açılan bir sonsuzluk nefesidir.

Bu itibarla;

Gelişiyle kalpleri sevinçle dolduran, mânevî bir mutluluk ve sürûr kaynağı olan bayram, sadece «âhiret gayesiyle» esaslı bir değer arz eder. Bayramın mânâsı, ömrünü ebedî gaye şuuruyla yaşayanlar için apayrı derinliklere sahiptir.

Her yıl, on bir ay boyunca dünyanın yoğun meşgaleleri arasında sürüklenip gideriz. Derken Ramazan-ı Şerîf gelir. İbadetlerimize ilâve olarak bir ay oruç ve diğer nafile ibadetlerle Rabb’imizin rızâsını aramaya, rızâ vesilesi kıldığı sâlih amellerle O’na yakın olmaya daha bir gayret sarf ederiz. Ramazan boyunca gafletten uzak durmaya, gözümüzü, kulağımızı, dilimizi ve kalbimizi günahlardan korumaya ve Rabb’imizin rızâsını kazanmaya bilhassa çalışırız.

Maksat;

Ramazan ayında, on bir aya temel teşkil edecek esaslı bir âhiret mayası edinmektir. Nefislerimizi kötü alışkanlıkların pençesinden kurtarmaktır. Gönlümüzü îman değerleriyle yoğurmak ve ömür boyu mânevî bir hayat ikliminde yaşamaktır.

Buna göre kendimize sormalıyız:

Rahmet meleklerinin dört bir yanımızı kuşatıp feyiz dağıttığı mübârek ayda feyiz yağmurundan ziyadesiyle istifade edebildik mi? Kalplerimizi takvâ nûruyla cilâlayıp parlatabildik mi? Sayılı gün tez biter, her gelecek olan da, sonunda mutlaka gelir. Bizim günlerimiz bayram olacak şekilde bitti mi? Geleceğimiz bize müjde ve mükâfat verecek şekilde bir vasıfta mı?

Mübârek aya hüzünle vedâ ederken, Rabb’imizin mânevî ikrâmı olan Ramazan Bayramı’yla teselli bulma hakkını elde edebildik mi?

Cevaplarımız müspetse ne mutlu!

O zaman;

Hem gecesi hem gündüzü ayrı bir feyiz, rahmet ve bereket olan Ramazan ayının sonunda Cenâb-ı Hakk’ın bayram ikramı, iki taraflıdır. Yani hem dünyevî hem de uhrevîdir.

Hem gecesi hem gündüzü ayrı bir feyiz, rahmet ve bereket olan Ramazan ayının sonunda Cenâb-ı Hakk’ın bayram ikramı, iki taraflıdır. Yani hem dünyevî hem de uhrevîdir.

Bayramı böyle iki yönlü hak edebilenler ne bahtiyar insanlardır! Gerçekten de Ramazan ayının şuuruna varan, gecesini gündüzünü onun mânâsıyla yaşayan ve rahmet vesileleriyle hayatını dolduranlar için bu bayram, apayrı bir bereket ve rahmet vesilesidir.

Bayramın özü ve mânâsı işte budur! Yani ilâhî hediye, af, mükâfat ve sonsuz müjdeye nâil olmak.

Bu da;

Elbette ki Ramazan boyunca ahdine sâdık kalmak ve Ramazan’da kazandığı mânevî mayayı bütün seneye yaymak kaydıyla mümkün. Ramazan ayında kalbimize ektiğimiz mânevî meyveleri ömür boyunca korumak şartıyla mümkün! Bütün sene boyunca Ramazan şuûrunu korumakla mümkün. Ramazan’da edindiğimiz ilâhî şuurla yaşamakla mümkün. Ömre mihenk teşkil edecek değerleri hayatımızın içinde ikâme edip istikâmetimizi devam ettirmek şartıyla mümkün. Yani hayatımızı şuur ve mânâ ile yaşamak ve ömrün gayesine ulaşmak şartıyla mümkün…

Ramazan-ı Şerîf ’i bu mümkünlükler içinde şuur ve idrak ile yaşayabilenlere ne mutlu!

Kötü alışkanlıkları hayatından söküp atarak hâlini düzeltenlere ne mutlu!

Âhiret gayesine doğru esaslı bir uyanış gerçekleştirenlere, yanlış akıntı ve takıntılardan kurtularak dosdoğru yolda rotasını Allah’a döndürebilenlere ne mutlu!

Bu mutluluk kapılarından geçerek Ramazan’ın kadir ve kıymetini bilebilmişsek hepimizin bayramı mübârek olsun! Çünkü bu bayram, hem dünyada hem de âhirette bize rahmettir.

Böyle bir bayramı gönül rahatlığı ile kutlayabilmek ne güzel. Bir bakıma bayram sonrası Ramazan güzelliğini devam ettirebiliyorsak, bayramımız mübârek olacaktır. Yoksa sadece «Bayramımız mübârek olsun!» demekle değil. Yani Ramazân-ı Şerîf ’e sadakatli bir hâl içinde olamazsak, bayramın neş’esini değil, hüznünü taşımak durumunda kalırız.

Ancak ömrünü Ramazan gibi yaşayanın ölümü de bayram gibi olur!

Ama gafletle yaşayanın, ölümü dâima hasretle olur!

Çünkü gafiller, hayat sermayesini kötü kullandıkları için âhiret yurduna iflâs ederek çıkarlar.

Böyleleri bayram yaptıkları zaman bile aslında bayramdan kopuk bir hâldedirler. Zaten nâdide ömür sermayesini bir takım dünyalık zevklerin peşinde tüketen, ömür mühletini süflî eğlencelerle bitiren ve geçici dünyanın aldatıcı heveslerine göz diken kimseler için, ne Ramazan’ın bir anlamı vardır ne bayramın! Zaten biricik ömür sermayesini dünyanın çöplüğünde hebâ edenler için hayatın, vaktin ve ömür servetinin hiçbir anlamı yoktur.

Bu durumda ömür mühletinden ve ecel vaktinden gafil olanlar için Ramazan’ın şuur ve mânâsı ne olabilir?! Ramazan’ın şuûrundan uzak yaşayanın da bayramdan ne nasibi olabilir?!

Hiçbir şey.

Çünkü;

Mübârek Ramazan’ı idrak edemeyen veya bir an önce bitmesi gereken ağır bir külfet olarak görenler için «Ramazan» acı bir kayıp, bayram ise kalpte sızısı kalan buruk bir hasrettir. Cenâb-ı Hakk’ın bahşettiği bu eşsiz günlerin değerini ve kıymetini bilmeyenler için bayram, sevinç görünümlüdür, fakat ağır bir nedâmet doludur!

Bayram’a, mânâ ve mahiyetinden uzak; âdeta oruçtan kurtulmuş olmanın rehavetine kapılarak adım atmak, amansız bir gaflettir. Ramazan-ı Şerîf ’i de zâyî etmektir!

Böyleleri de ölümün kapısında zâyî olurlar.

Ancak ömrünü Ramazan ve kulluk şuûruyla yaşayanlar, günahlardan şiddetle sakınanlar ve kötü arzularından imsak edenler ölümün kapısında diriliş bayramı yaşarlar. Onlar sonsuzluk yurdunun giriş kapısında: “Rabbinizin vaadiyle sevinin!” ifadeleriyle tebrik edilirler.

Demek ki gerçekten bayramı yaşamak, Ramazan’ı kazanmaya ve onun ulvî şuûruna ulaşmaya bağlıdır.

Unutmamalı ki, mü’minin hayatında ve bayramında asla gaflete yer yoktur! Gaflet mü’minden uzak, mü’min de gafletten mesafelerce uzaktır. Mü’minin bütün hayatında, sahur ve iftarıyla birlikte Ramazan ve bayramında dâima ulvî bir mânâ, arınmış bir ruh ve ötelere uzanan istikrarlı bir şuur vardır.

Şuur ve mânâ, mü’minin bütün hayatına ışık tutan mânevî bir aynadır! Ama bu ayna, gafiller için Ramazan ve bayram hakkında hiçbir şey göstermez. Görenler, gafletten sıyrılanlar, âmâ olmayanlardır.

Görenler için;

«Ramazan Bayramı», diğer bir ifadeyle Iydu’l-Fıtr, otuz günlük oruç ibadetinin ve diğer nâfilelerin cennet hazzıdır. Mü’mine henüz bu dünyada iken verilen mânevî bir hediye, âhiretteki sonsuz mükâfatın misâlî bir ikrâmiyesi gibidir. Yani bununla insanlara mecâzen denilmektedir ki:

“Ey insan, tıpkı Ramazan’da kendini oruçla pek çok şeyden alıkoyup da sonunda bayrama nâil olduğun gibi dünya hayatını yaşarken helâl ve haramlara dikkat ederek ömür sürersen bunun bayramı da cennette olur. O hâlde âhiret bayramının nasıl tecelli edeceğini dünya Ramazan’ında nasıl yaşayıp yaşamadığında ara!”

Evet bütün meselemiz, dünya Ramazan’ımızı dolu dolu yaşamak. Cenâb-ı Hakk’ın rızâsı uğruna nefsî arzulardan ferâgat ve imsak etmek. Boş ve hevaî arzulara gem vurmak. Allah rızâsı için bol bol infakta bulunmak.

Ne mutlu dünyayı Ramazan gibi yaşayıp sonsuz bayramı hak edenlere!

Bunun için insanın önce tercihini doğru yapması lâzım. Çünkü yanlış bir tercih, her zaman insanı pek çok nasipten mahrum eder.

Geçici olan dünya hayatının en küçük bir lezzeti, nefse hoş gelen mecazî bir eğlencesi, bazen bizi belki çok çok sevindirmektedir. Belki bu sevinç, peşin olduğu için haz veriyor. Kim bilir? Bu yüzden de nefsimiz hemen tadabildiği için dünya zevklerine rağbet ediyor. Fakat netice? Acılar da hazlar da son buluyor.

Herkes bilir ki; zevkiyle, eğlencesiyle, her türlü lezzet ve hevesleriyle şu dünya hayatının her şeyi âhirete nispetle bir gecelik rüyâ kadar ânî ve kısa… Sonsuza nispetle üç beş saniyelik. Başladığı anda biten. Sonra. Sonrası ise bitmeyen bir sonsuzluk sabahı…

O sabah, sonsuz bir saadetin beşâretini alabilirsek, acaba sevincimiz nasıl olacaktır?.. O sonsuzluk yurdunda amel defterimiz sağ elimize verildiğinde yaşanacak sevinci tahayyül bile edemeyiz. O an coşkuyla:

“Çalışanların mükâfatı ne güzelmiş.” (ez-Zümer, 74) demez miyiz?

Sonsuz saadet havzının başında yüzümüze yansıyan böyle bir bayram havası ne kadar mânidârdır!.. Allah bizden râzı, biz O’ndan râzı; ebedî saadet yurdunda bize müjdelenen o bayram kim bilir ne kadar güzel!

İşte bu, bütün bir ömrü ancak Ramazan şuûruyla yaşamaya bağlı!

Cenâb-ı Hak, hepimizi, on bir aya mihenk teşkil edecek mânevî ve kalbî bir arınmayla bayrama nâil eylesin. Ömür defterinden sayılı bir yılı daha geride bırakırken, Rabb’imizin lütf u keremiyle âhiret gayesine doğru bir adım daha yaklaşmış olalım.

Önümüzdeki Ramazan-ı Şerîf ’in ve bayramın kimlere nasip olacağını bilemiyoruz. Geçenler geçip gitti ama ömür mühletinden ne kadar sürenin geride kaldığını, nerede ve nelerle imtihan edileceğimizi bilemiyoruz. Cenâb-ı Hak, hepimizi; sabır, selâmet ve hidâyet üzere istikâmette dâim eylesin.

Niyazımız, bu Ramazan Bayramı’nın sonsuz hayırlara vesile olmasıdır. Rabbimiz, cümlemize son nefeste sonsuz bayramla neticelenen bir ömür nasip eylesin.