Suyun Aldığı Cami: Ayazma

Can ALPGÜVENÇ

Sultan III. Mustafa: «Üç cami yaptırdım, üçüne de başkaları sahip çıktı!» diyordu.
Suyun Aldığı Cami: Ayazma

30 Ekim 1757’de, eski Londra elçilerimizden Koca Ragıp Paşa’nın sadrazamlık döneminde tahta çıkan Sultan III. Mustafa, annesi Mihrişah Sultan’la kardeşi Şehzade Süleyman adına bir cami yaptırmak istedi. Bu cami için Üsküdar’da, hem Kız Kulesi’ne, hem de Marmara ve Boğaz girişine hâkim bir sırt seçildi. İnşaata 29 Mart 1758’de, eski Ayazma1 Sarayı kalıntıları üzerinde başlandı. Yanında sıbyan mektebi, hamamı, çeşmesi ve muvakkithanesi ile birlikte bu külliye, yaklaşık üç yıl sonra 1761 yılı Ocak ayının bir Cuma günü Sadrazam Ragıp Paşa ve Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi’nin de hazır bulundukları bir törenle ibadete açıldı ve bulunduğu semtin adıyla «Ayazma Camii» diye anıldı.

Sultan III. Mustafa, bu caminin bitiminden hemen sonra, bu defa da Aksaray’da bir başka caminin -Lâleli Camii- temellerini attı, bu mâbet de üç yıl sonra 1761’de bitirildi. Padişah, bu faaliyetinin ardından, 23 Mayıs 1766’daki büyük depremde büyük ölçüde yıkılan Fatih Camii’nin inşasına girişti. Fatih Camii, 46 ay süren uzun gayretler sonucu 15 Nisan 1771’de, yine bir Cuma günü tekrar ibadete açıldı.

Sultan III. Mustafa, yaptırdığı camilerden hiçbirinin kendi adıyla anılmaması üzerine:

“Üç cami yaptırdım, üçüne de başkaları sahip çıktı. Fatih Camii’ni yeniden yaptırdım, atam aldı; Ayazma Camii’ni yaptırdım, su aldı; Lâleli Camii’ni yaptırdım, onu da bir meczup2 aldı.” diyerek üzüntüsünü ifade etti.

CENNET KAPISI

Padişah, Ayazma Camii’nin masraflarına da önem verdi, harcanan her kuruşun, sebepleriyle birlikte kaydını emretti; öyle ki, horasan harcında kullanılan yumurtaların adet ve fiyatları bile bina defterinde belirtildi. Neticede cami için 506.095 kuruş3 49 akçe harcandı. Hâlen Topkapı Sarayı müzesinde muhafaza edilen bu defter, bilginin mümkün mertebe gizli kalması düşüncesiyle, o devrin şifre-steno yazısı olan «siyâkat» hattı ile yazıldı.

Caminin avluya açılan üç giriş kapısı vardır. Üç kapının üzerinde de altın yaldızla ve celî bir hatla âyet-i kerîmeler yer alır. Kuzeydeki ana kapının, – ki caminin ana giriş kapısıdır- üzerinde, meâlen Zümer suresinin 73’üncü âyetindeki şu bölüm yazılıdır:

“Namaz şüphesiz, mü’minlere belli vakitlerde farz kılınmıştır.”

Avlunun batı kapısı -orada musallâ taşı da bulunduğundan- cenaze çıkış kapısı, doğu kapısı ise, hazîrenin önünden geçmesi sebebiyle «Cennet Kapısı» olarak tanımlanır.

On basamakla son cemaat yerine çıkılan mâbedi, altısı cephede, ikisi yanlarda olmak üzere sekiz sütun tutar, üzerleri üç kubbe ile örtülüdür. Caminin cümle kapısı üzerinde beş satırı mensur, iki satırı manzûm bir kitâbe yer alır. Manzûm kitâbe:

Sadr-ı asrı bendesi Râgıp didi târîhini
Câmi-i râ’nâ binâ-i Şâh Sultan Mustafâ.
1174 ketebehu eddâî Veliyyüddin ufiye anhü.

şeklinde biter. Bu kitâbeden, metni Sadrazam Koca Ragıp Paşa’nın, hattı ise ta’lik hatla Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi’nin yazdığı anlaşılır.

OSMANLI’DAKİ HAYVAN SEVGİSİ

Devlet düzeninin bozulduğunu, yeniçerilerin ıslah kabul etmezliğini, iş başındakilerin ehliyetsizliğini gördükçe üzülen ve:

Yıkılıpdur bu cihan, sanma ki bizde düzele.
Devlet-i çark dönüverdi, kamu müptezele.
Şimdi ebvâb-ı saâdette gezen hep hazele.
İşimiz kaldı hemân, merhamet-i lemyezele!

diyen Sultan III. Mustafa’nın camisini tek ve yüksek tambura oturan yüksek bir kubbe örter. Cami bu sebeple normali aşan bir yükseklikte görünür. İnşa edildiği yerin topografik durumu seviyeyi artırdığından mâbet çok daha heybetli bir görünüm kazanır. Bu sûretle Ayazma Camii, Boğaz’ın değişik kesimlerinden ve İstanbul’un birçok yerinden görülür, Anadolu yakasının silûetine farklı bir güzellik katar.

Cami taşlarının tamamı, kesme «Bakırköy küfekisi»dir. Minare dört köşe bir kâide üzerine silindirik bir küp, inci uzun bir gövde, kirpi takozlarla yapılmış bir şerefe ve taş bir külâhtan meydana gelir. Caminin doğu cephesinde iki katlı Hünkâr Köşkü yer alır. Köşkün üst katı zemin kat üzerine oturtulmuş; kesme taştan, iki sıra pencereli bir odadır. Buradan zarif bir geçitle hünkâr mahfiline girilir. Mahfil, dört siyah mermer sütun üzerine kurulu, altın yaldızlı kalemle işlenmiş başlıklarla bezelidir. Bu süslemeleri tahta oymalı, yaldızlı taş ve tuğlar tamamlar ki, ahşap kısımlar som yaldızlıdır.

Caminin avlu duvarının kuzeydoğu köşesinde Sultan’ın kitâbeli bir çeşmesi vardır. Şair Zihnî’ye ait olan kitâbe şöyle sona erer:

Mâ-i zerrîn ile Rehnî sebt-i târîhe sezâ
Çeşme-i âb-ı revan-ı vakf-ı Sultan Mustafâ

Caminin mihrap cephesinde bulunan küçük hazirede 52 mezar taşı olup, yatanların çoğu Enderunludur. Mezar taşları yeniçeri külâhlı, kavuklu, sarıklı, hayat ağaçlı, bereket sembolü olan üzümlü gibi çeşitli şekillerdedir. Şair Naşit İbrahim Bey’in kavuğunun sol yanına zarif bir gül takılıdır; kitâbesindeki şiirin sonu şöyle biter:

Bülbül-i kudsî Sürûrî’ye didi târîhini
Nâşid İbrâhîm Bey Gülzâr-ı Adn’i kıldı cây

Caminin batı cephesinde mili kaybolmuş, yazıları kısmen silinmiş, bir basita (güneş saati) vardır. Namaz vakitlerini gösteren bu saat, o devrin tanınmış muvakkitlerinden Şeyh Abdullah’ın eseridir.

Sultan Mustafa Camii’nin başka bir özelliği de, caminin güney cephesinde üç, batı cephesinde bir, batı avlu giriş kapısı üzerinde üç, doğu avlu giriş kapısı üzerinde iki, hünkâr köşkü doğusunda birer kuş köşkünün bulunmasıdır. Bunlar çok zengin oyma taş güvercinliklerdir. Bu, Osmanlılardaki hayvan sevgisini göstermesi bakımından fevkalâde önemlidir. Çevrecilerin son 15-20 yıldır gösterdikleri gayreti, Osmanlılar asırlar öncesinde gösteriyorlardı.

TEVHÎDİ SEMBOLİZE

EDEN DAİRE!

Sultan Mustafa Camii’nin iç duvarları kırmızılı siyahlı kaba kalem işleriyle örtülüdür. Mihrap mermer olup mâbedin genel üslûbuna uygun biçimde barok tarzındadır.

Minber somaki mermerdir; dekorasyonu siyah kakma mermerler tamamlar. Zarif kapısı ise yekpâre oymalı ve çok sanatlıdır. Minberin sol üst yan köşesinde «Mühr-i Süleyman» yer alır. Bu motif, Türk süsleme sanatında bolca kullanılmıştır; ortadaki daire, «Tevhîdi/Allah’ın birliğini sembolize eder.» Kur’ân-ı Kerîm’de belirtildiği üzere, Hazret-i Süleyman’ın hayvanlarla konuşması ve cinleri emri altında çalıştırması sebebiyle, bu motif kötülüklerden korunma, -tılsım- amacıyla, Türk kültüründe, Selçuklulardan bu yana fazlaca kullanıldı. Mühr-i Süleyman’ın -bazı kimselerin zannettiği gibi- 1948’de kurulan İsrail Devleti’nin bayrağıyla ilgisi yoktur. Motifin ortasındaki kabartma çivi başı da son derece nefistir. Som yaldızlı minber külâhının uzunluğu ve alemin kubbeye doğru iyice yükselmesi camiye ayrı bir güzellik katar.

Mermer minberin oymaları ve yekpâre somaki mermerden vaiz kürsüsü dantel gibi işlenmiştir. Süsleme motifleri kıymetli birer sanat eseridir. Gerek minber ve kürsü mermerleri, gerek mermer sütunlar, o kadar mükemmel perdahlanmıştır ki, âdeta ayna gibi parlar.

Kubbeden inen zincir askıların çoğu tavan görüntüsünü bozduğu için kaldırılmıştır. Ancak, mevcut kandil askıları arasında 50-60 kadar devekuşu yumurtası göze çarpar. Bu yumurtalar, dekoratif olarak altın-gümüş sırma püsküllerle asılıdır. Osmanlı geleneklerine göre, camilerimize dekoratif malzeme izlenimi verilerek asılan devekuşu yumurtalarının örümceklerin yuva yapmasını engellediği, yumurtaların asılı olduğu yerlerde örümcek ağı görülmediği tespit edilerek kullanıldığı bilinir.

Sultan III. Mustafa, çoğunluğu cami civarında olmak üzere 64 dükkân, 43 menzil, 3 fırın, 3 han, 2 değirmen, 2 bahçe vakfederek, bunların gelirlerinden cami görevlilerinin ücretlerinin verilmesini ve caminin tamirini şart koşmuştur. Zaman içinde, Ayazma Camii külliyesinden olan sıbyan mektebi, hamam ve muvakkithâne yıkılmış, vakıf dükkânlarından ise sadece bazı izler kalmıştır.

1 Bir azizin adına adanmış kuyu veya pınarlardır ki, halk arasında suyunun şifâlı olduğuna inanılır.

2 Lâleli Baba denilen bir velî.

3 1 kuruş=120 akçe. 1 akçe=0.18g. (gümüş)