Sepetçioğlu’nun Gözüyle Edebiyatçılarımız -2

Mehmet Nuri YARDIM

BİR GARİP İMTİHAN

İşin keyifli tarafı asıl şimdi geliyor. Dört ünlü hoca Mustafa Necati’yi imtihan edecektir. Yazarımızın «dört dörtlük» olarak tanımladığı bu hocalara bakışı ilginçtir, bırakalım anlatmaya devam etsin:

“Son sınıftaydık. Lise bitirme imtihanlarında edebiyat imtihanında bu dört hocanın dördü birden geldi. Dördü de ünlüydü, dördü de gerçekten biliyordu hocalığı, dört dörtlük hocaydılar.

Nihal ATSIZ Bey Türkçüydü, Enver Naci Bey Kemalist’ti, Mithat Sadullah SANDER masondu, Mahir İZ Bey İslâmcıydı. Ben, imtihan odasının kapısında sıramı bekliyordum. Saat öğleye doğruydu, 12 sularında bir vakit; benden önceki çocuk o sırada dışarı çıktı, ben yemek arasını hesaplayıp öğle sonrasına sarkacağımı sandım, canım sıkıldı. Ne de olsa imtihan heyecanının yükü taşınmazlaşıyor o durumlarda, dersi iyi bilsen bile bunalabiliyorsun…

Derken, Enver Naci Bey göründü, beni gördü, beklediğimi gördü, belki hırçınlaşmış heyecanımı gördü; çağırdı, elimden tuttu, içeri çekti: «İşte size bir öğrenci!..» dedi; «Sorun soracağınız kadar, ben yemeğe gidiyorum, benden tam not yazabilirsiniz, hoşçakalın!..»

Dediği anda da durmadı, çıktı gitti.

O vakit Nihal ATSIZ Bey kalktı, çantasını aldı, aşağı yukarı aynı sözleri söyledi, o da yemeğe gitti. Onu Mithat Sadullah Bey izledi.

Ben, Mahir İZ Bey ile kalakaldım.

Sanırım hoca oruçlu idi. Beş vakit namaz kılanlardan, fazlasına koşanlardandı. «Peygamber Efendimiz yoksul idi, altın benim neyime?» der, nikâh yüzüğünü bile takmazdı; incecik, en düşük ayarda bir gümüş yüzük ile yetinirdi. Beni şöyle bir süzdü: «Madem öyle biz de birlikte söyleşiriz ben kalıyorum, gel bakalım delikanlı, şöyle yanıma yaklaş!» dedi, karşısına oturttu.

Bir anda imtihan-öğrenci-hoca düzeninin dışına çıkıverdik. Hoca Dehhânî’den, Şeyyat Hamza’dan başlayıp dîvân edebiyatı söyleşmesine daldık. Hallâc-ı Mansûr’dan Fuzûlî’ye tasavvuf; Nâbî’den Şeyh Gâlib’e hikmet; Nedim’den Leskofçalı Gâlib’e derken ben sözü dönüp dolaştırıp Mehmet Âkif’e getirdim. Hocanın Âkif’çi olduğunu biliyordum. İlk Büyük Millet Meclisi’nde kâtip iken Ankara’da, Tâceddin Dergâhı’nda Mehmet Âkif Bey’in yanında bulunmuş bir şâkird olduğunu da biliyordum.” 5

ÂKİF VE FİKRET HAKKINDA

Mâhir İZ’in Âkif’i çok sevdiğini bilen Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU, Mehmet Âkif muhabbetini âşikâre belirtirken kantarın topuzunu biraz kaçırır ve Fikret’e yüklenir. Bakalım buna Mahir Hoca’nın tepkisi ne olacak? Meraka değer bu hususun cevabını satır aralarından öğrenelim:

“Ben, Âkif merhumdan söz açınca hocanın hoşuna gitti, bir süre de Âkif’in şiiri üzerine konuştuk. Yemeğe giden hocalar döndüğünde biz hâlâ Âkif’te idik, onlar da bizi bırakıp kahve içmek üzere ayrıldılar.

Sonunda Mahir İZ Bey: «Ya Fikret?..» deyiverdi; «Tevfik Fikret için ne diyeceksin bakalım?»

Allah biliyor ya, daha çok hocayı sevindireyim diye Fikret’i beğenmediğimi söyledim. İslâm dışı olmasını değil de maddeciliğini sevmiyorum… dedim, hocadan aferinler bekledim.

Aksine: «Yanlışın var.» dedi. «O, onun inancıdır. Bir insan, doğru yanlış, inancı yüzünden kötülenemez. İnancında içten ise, pazarlıksız ise hiç kötülenemez! Fikret de iyi bir şairdir, dilimizi çok güzel işler, çok güzel söyler, ustadır, Mehmet Âkif ayarında ustadır!»” 6

ANTOLOJİDE KÖR BAĞNAZLIK

Edebiyat çalışmalarında ideolojik değerlendirmelerin ne kadar yanlış olduğunu herkes bilir. Hele antoloji hazırlayan birinin ayırım gözetmeksizin değerlendirmelerini objektif yapması ve tarihe not düştüğünün idrakinde olması mutlaka gerekiyor. Bu seçmelerin ideolojik yapıya, sempati ve antipatilere göre değil, sanat gücüne ve edebî kudrete uygun biçimde yapılmış olması îcap ettiğini akl-ı selim sahibi herkes kabul eder. Sepetçioğlu, Mahir İZ’le ilgili hâtırasını tamamladıktan sonra sözüne nihayet verir ve daha sonra şâhit olacağı bir bağnazlığın altını önemle çizer. İşte ibretli olduğu kadar şaşırtıcı ve kaydının tutulması gereken bir edebiyat hâdisesi:

“Aradan yıllar geçti.

Sanırım 1975 yılıydı. Günümüz şairleri arasında ön sıralarda saymaktan utanmayacağım Mustafa Necati KARAER merhumu, hayat hikâyesini yazarken gördüm. Karaer’i bana zarif ve içli şair-dostum Gültekin SAMANCI (Samanoğlu) tanıtmıştı.

Adı çokça duyurulmuş bir solcu yazar, hazırladığı «Şairler Güldestesi» için Karaer’den seçmeler istemiş, onun hazırlığındaymış. İçimden: «Boşuna yorgunluk» dedi isem de dışımdan Karaer’i kırmamak için söylemedim. O Güldeste yayınlandığında Karaer’in adının bulunmayacağını biliyordum. Öyle oldu zaten. Güldeste’de Karaer’in gölgesi olamayacak solcular var idi de bir tek o yoktu! Güldeste’yi yayınlayan azılı sol yayınevi: «Bu kişi sağcıdır, adını anarsak ters düşeriz; biz sağda sanat yoktur diyoruz; ya bu nedir derlerse… ne deriz?» gibisinden herzelerle Karaer adını geri çevirmiş. Solcuların gerici dediği Mahir İZ Bey’in sözlerini düşününce Karaer’i yok sayan solcunun ilericiliğindeki sahtekârlığı düşünebiliyor musunuz?” 7

Sepetçioğlu’nun, adaşı ve gönüldaşı Mustafa Necati KARAER’i çok sevdiği muhakkak. Nitekim 1997 yılında dört arkadaşımla birlikte hazırladığımız «Mustafa Necati KARAER Armağanı» için kendisinden şairimiz hakkında görüş istemiştik. Romancımız «Mustafa Necati KARAER Hakkında»:

“Şiirin hâini, inançlarının satılmışı, ülkesinin kemiricisi olsaydı adını herkesin bildiği şarlatan şairlerin yazar ve çizerlerin arasında yıldızlaşacak bir şair için yazıyorum:” 8 diye başladı.

Sepetçioğlu, Karaer ve şiirinin okunacağını ve dilleneceğini belirttikten sonra bu değerli şairle kendisini tanıştıran Gültekin SAMANOĞLU’na da minnetini ifade eder:

“Mustafa Necati KARAER’i bana, 30 yıl önce yine onun gibi zarif ve güzel şair dostum Gültekin SAMANOĞLU tanıştırmıştı. Benim fazla dostum yoktur. Yaşıtım şairler arasında da doyasıya okumak isteyeceğim birkaç şair ya vardır, ya yoktur. Karaer bunlardan biriydi ve öyle bir şairi tanıttığı için de şair dostum Gültekin’e minnettarlık duymuşumdur.” 9

_______________________
5 a.g.e., s. 204-205.
6 a.g.e., s. 205-206.
7 a.g.e., s. 206.
8 Mustafa Necati KARAER Armağanı, C. KARAER, O. ÜNLÜ, O. YAZICI, M. N. YARDIM, M. KARABAY, İstanbul Yayıncılık, İstanbul 1997, s. 243.
9 Dünden Bugüne ve Yarına I, Mustafa Necati SEPETÇİOĞLU, İrfan Yayınları, İstanbul 1999, s. 244-245.