Mescid-i Aksâ’yı Biliyor musunuz?

Bünyamin ÇİL

Meydanların dışında yapılan «soğuk savaş» dediğimiz hâdise, 20’nci yüzyıla kadar şimdiki gibi pek etkili değildi. Ancak artan teknik imkânlar ve muhabere yolları dolayısıyla gün geçtikçe en büyük savaşlar, meydanlardan daha çok kültürde, inançta, geleneklerde, akıl ve gönüllerde soğuk savaş metodlarıyla cereyan etmeye başladı.

Bu noktalarda büyük yıkımlar meydana getirip de kitleleri meydanlarda daha rahat alt etmeye, hattâ imha etmeye ve buna mukabil kimsenin ses çıkarmasına bile imkân vermemeye müsait nice nice metotlar geliştirildi.

Bunların amacı, karşı tarafı etkisiz veya mücadeleye ilgisiz hâle getirmek olduğu gibi gerektiğinde mazlumları canavar, canavarları masum göstermek ve böylece kirli emellerin karşısındakileri pasifleştirmek, en azından yanıltmaktır.

Psikolojik harp taktikleri de dediğimiz bu metodlardan birisi de uzun zamandır Mescid-i Aksâ üzerinde oynanmaktadır.

Yıllardır dünya çapında olmak üzere internette, gazetelerde ve televizyonlarda Kubbetu’s-Sahrâ fotoğrafları insanlara Mescid-i Aksâ diye tanıtılmaktadır.

Bugün Yahudiler, Mescid-i Aksâ’nın yerinde daha önce Siyon Mâbedi adını verdikleri bir mâbedin bulunduğunu ve bugün ondan geriye kalan tek şeyin Ağlama Duvarı adındaki kalıntının olduğu düşüncesindedirler. Bu sebeple Mescid-i Aksâ’yı yıkarak daha önce orada bulunduğunu iddia ettikleri Siyon Mâbedi’ni inşa etmeyi amaçlamaktadırlar.

Bu noktada gerek İslâm âleminin gerekse dünya kamuoyunun tepkisini azaltmak için Mescid-i Aksâ’yı «kenarda ve kimsesiz bırakmak» hattâ «hiç yokmuş» imajını vermek gayretindedirler. Çünkü bunu başardıklarında, Müslümanların bölgedeki en önemli merkezini ortadan kaldıracak ve Ortadoğu’ya hâkim olma projesinde bir adım daha mesafe almış olacaklardır.

Bu hususta İsrail yanlısı yabancı basın da, kamuoyunu olabildiğince şuursuzlaştırmaya çalışmakta; bunu bilmeyen iyi niyetli basın organları da şuursuzca hareket etmektedir.

Nitekim pek çok basın-yayın organında ne zaman Kudüs veya Mescid-i Aksâ ile bir haber çıksa arka plânda hemen Kubbetu’s-Sahrâ görüntüsü verilmektedir. Bu da toplumların şuuraltında göz ve bilgi yanılgısı oluşturmaktadır. Öyle ki Müslümanlar bile bu resimleri evlerinde ve ofislerinde Mescid-i Aksâ resmi diye asmaktadırlar.

Mescid-i Aksâ İle Kubbetu’s-Sahrâ Arasındaki Fark

Mescid-i Aksâ’nın, İslâm’daki müstesnâ yerinin sebebi Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mîrac mekânı ve tüm peygamberlere namaz kıldırdığı mescid olmasıdır. Yüce Allah, İsrâ Sûresi’nin birinci âyetinde Mescid-i Aksâ’yı ismen ifade ile şöyle buyurur:

“Kulunu, kendisine birtakım âyetlerimizi göstermek için bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya yürütenin şânı pek yücedir. Şüphesiz O duyandır, görendir.”

Kubbetu’s-Sahrâ, diğer adıyla Hazret-i Ömer Camii ise, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mîraca çıkarken bastığı rivâyet edilen kayanın üzerine inşa edilmiştir. Sahrâ kelimesi de «kaya» anlamına gelir ve Kubbetu’s-Sahrâ ismi buna binâen verilmiştir. Onun kıble istikametinde daha geniş ve büyük bir mâbed olarak asıl Mescid-i Aksâ yer almaktadır.

Diğer taraftan El-Aksâ Camii tabiri de Mescid-i Aksâ’nın diğer bir ismidir. Bu farklı isimle farklı bir mâbed havası estirilmekte ve Mescid-i Aksâ meselesi yine çarpıtılmaktadır.

Kısacası bizim için mukaddes yerler ve mâbedler olan Mescid-i Aksa ile Kubbetu’s-Sahrâ hakkında bütün meselelerde olduğu gibi doğru bilgi sahibi olmak, hem hakkımız olması hem de başkalarının kirli emelleri yönünde çarpık bilgilere kapılarak kirli oyunlara âlet olmamamız açısından son derece önemlidir.

1 Okuyucularımıza dergimiz adına şu bilgiyi vermek isterim: Geçen ayki Yüzakı Dergisi kapağında kullanılan resim Kubbetu’s-Sahrâ’dır. Mescid-i Aksâ değildir. Mîrac ile ilgili olarak Kubbetu’s-Sahrâ’yı seçmemizin sebebi, Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mîraca oradan urûc etmesidir, yoksa onu Mescid-i Aksâ zannetmemiz değil. Mâlum olduğu üzere Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya gelmiş, orada bütün peygamberlere namaz kıldırdıktan sonra Kubbetu’s-Sahrâ’nın olduğu yerdeki kayanın üzerinden semâya yükselmiştir.