Doğunun Çektikleri

Galip MEHMEDOĞLU

Asıl gerçekler her zaman perde arkasındadır. Aslında onlar da perde önündedir, fakat gözlerin durduğu yere göre perde arkası durumuna düşerler.

Buna göre yıllardır ortadoğuda çöreklenen ve bugünlerde gittikçe şiddetini artırmış olan kargaşa, zulüm ve büyük katliamların sebebi nedir?

İlk bakışta kana susamış, insana değer vermeyen, küçücük bebelere bile merhamet etmeyen zâlim ve vahşî ruhlar göze çarpacaktır. Bu doğru. Ancak genellikle ilk sebep karşı taraftan değil dâima içten kaynaklanır. Bunun için Cenâb-ı Hak, buyurmuş ki:

“İnkâr edenler birbirlerinin dostlarıdır. Eğer siz aranızda dost olmazsanız yeryüzünde kargaşa, fitne ve büyük bozgun çıkar.” (el-Enfal, 73)

Yani Allah açıkça îkaz ediyor: “Siz kendi aranızda kardeşliği yaşayamazsanız, benim emirlerim çerçevesinde bir bütün olamazsanız, sizin şu dağınıklığınız ve güçsüzlüğünüz karşısında düşmanlarınız başınıza musallat olur; kargaşa, fitne ve büyük bozgunlar yaşarsınız.”

Osmanlı bayrağı altında bir ve bütün bir Ortadoğu’da yüzyıllarca bu sıkıntıların hiçbiri zuhur etmedi. Fakat dostluklar bozulup da kardeş kardeşe sırt dönünce, üstelik de düşmanların hilelerine kanarak onlarla dostâne, dostlarla da düşmanca münasebetler, yaklaşımlar ve tavırlar geliştirilince olanlar oldu. En yakın kardeşe ihânet; en uzak, sinsi ve zâlim düşmana sadakât gösterildi. Netice? Düşmanın oynadığı bu oyun, yüzyılı aşkın bir zamandır bir türlü durulmayan, tedavî edilemeyen yaralar açtı doğunun sînesinde. Oysa Allah bu hakîkati de yüzyıllar öncesinde îlan ve ihbar etmişti:

“Kendi dinlerine uymadıkça, yahudi ve hıristiyanlar senden aslâ hoşnut olmayacaklardır. De ki: «Doğru yol, ancak Allah’ın yoludur.» Sana gelen ilimden sonra onların heveslerine uyarsan, and olsun ki, Allah’tan Sana ne bir dost ve ne de bir yardımcı olur.” (el-Bakara, 120)

İşte doğunun yüzyılı aşkın zaman çektiklerinin temel sebebi bu. Ne hazindir ki batı tarafından çelmelenip tekmelendikçe, ezildikçe, sömürüldükçe, hattâ yok edilmeye çalışıldıkça doğu, bir o kadar daha batıcı kesiliyor. Onlara meylin kaç yüz yıllık acı neticelerini; zulümleri, katliamları, vahşetleri görmek için nasıl bir göz lâzım? Bugün onların arzularına uyan hangi Müslüman âbâd olmuş, dimdik durabilmiştir? Onlara meyletti, onların kulu kölesi oldu diye kimin başı göklere ermiştir? Kim düşmanlarını dost edinip de onlarla aynı seviyeye çıkabilmiştir? Kuvveti elinde bulunduranlar, onu bir başkasıyla paylaşırlar mı hiç? Sen yükselmeye başladığın anda kafana vuruverirler. Merhum Âkif’in bu gerçekleri kavrayarak yıllar öncesinden yaptığı şu îkaz ne kadar yerinde:

Ey koca Şark! Ey ebedî meskenet,
Sen de kımıldanmaya bir niyyet et!
Korkuyorum Garb’ın elinden yarın,
Kalmayacak çekmediğin mel’anet!..