Vasiyet ve Hikmetler

Dr. Adem AKIN- Muhammed YETİM
ademaki n@yuzaki.com muyetim@yuzaki.com

MUHYİDDÎN-İ ARABÎ ‘DEN VASİYETLER

Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, öncelikle Kur’ân ve sünnetten süzdüğü bilgilerin, sonra da kendisinden önce yaşayan ulemâ ve evliyânın eserlerinin ve başta Fütûhât-ı Mekkiyye’si olmak üzere bütün kendi kitaplarının özünü 201 vasiyette toplamıştır.

VASİYET 14-A

Kullara zulmetmekten şiddetle kaçın! Zulüm, kıyâmet gününün zulmetleri/karanlıklarıdır.

Kullara zulmetmek, Allah tarafından onlar için edâ etmeye memur kılındığın haklardan onları mahrum etmendir. Bu bazen hâl ile, yani bir kulun sıkıntı ve ihtiyaç içerisinde olduğunu görmen ve o ihtiyacı giderip o sıkıntıyı def edecek gücün sende mevcut olduğunu bilmen iledir. Onun bu hâlini bilmenle, o kulun senin malın üzerinde bir hakkı doğar. Allah Teâlâ seni o hâle sırf o kulun hakkını îfâ edesin diye muttalî kılmıştır. Bu hakkı îfâ etmezsen mes’ ûliyet altında kalırsın. Şayet kulun o ihtiyacını görecek güce sahip değilsen yine de bil ki Allah Teâlâ seni onun durumuna boş yere muttalî kılmamıştır. Bu durumda Allah senden, o kulun sıkıntısını giderebileceğini bildiğin birinin yanında güzel söz söylemekle (yani o kişiyi yardıma teşvik etmekle) o kula yardım etmeni istemektedir. Eğer bunu da yapamazsan hiç olmazsa o kul için dua et. Ancak dua, var olan bütün gayretini sarf edip artık yardım edebilmekten ümidini kestiğin ve elinde duadan başka bir şey kalmadığını bildiğin zaman makbûldür.

Şayet sen (buraya kadar anlattığımız) bu ölçüyü eksik tutarsan, o ihtiyaç sahibine zulmeden kişilerden oluverirsin. Ancak bu durum, o muhtaç kul zarûret hâli sebebiyle öldüğü zaman geçerlidir. Şayet ihtiyaç sahibi ölmeyip, onun ihtiyacını mü’minlerden bir başkası giderirse, o mü’min kardeşin sen hissetmeksizin senin üstünden bu mes’ûliyeti düşürmüş demektir. Mü’min, mü’minin kardeşidir; onu bir başkasına teslim etmez ve ona zulmetmez. İhtiyacı karşılayan kişi böyle (yani seni mes’ûliyetten kurtarmaya) niyet etmemiş olsa bile işin aslı budur. Allah Teâlâ da bunu böyle kabul eder.

Zarûret hâlinde yardım isteyen kişiye bir şey verdiğin zaman, vermemiş olan önceki bir mü’min kardeşinin yeri ne vermeye niyet et ve bu işi sana bırakarak hayra senin nâil olmanı sağlayan mü’min kardeşini muhabbet ve şefkatin sebebiyle kendi nefsine tercih et. Şayet o kişi verseydi, muhtaç kul onun verdiğine kanaat edecek ve sen de bu hayra nâil olamayacaktın. Ârif kişilerin, dilleri ve hâlleri ile dilenen zaruret sâhiplerine ihsânı bu niyet iledir. “İsteyen kişiyi azarlama!”(Duhâ sûresi, 10) İstenen şey maddî bir gıda maddesi veya mânevî bir şey olsun -ki ilim sahibi olup başkalarını da bundan faydalandırma bu bâbdandır-fark etmez.

Yolunu şaşırmış kimse hidâyet, aç kalmış kimse doyurulmak, çıplak kimse ise kendisini havanın sıcağından- soğuğundan koruyacak ve avretini örtecek kıyâfet ister. Senin kendisini affedebilecek güce sahip olduğunu bilen suçlu kişi ise senden suçunun affedilmesini ister. O hâlde şaşırmışa yol göster, açı doyur, susamışa su ver, çıplağı da giydir. Bil ki sana karşı muhtaç olunan bu şeylerin hepsine sen dahî muhtaçsın. Âlemdeki her şeyden müstağnî olan gerçek ganî/zengin sadece Allah’tır. Buna rağmen O, kulların dualarına icâbet etmede, ihtiyaçlarını gidermededir. Kullardan içinde bulundukları sıkıntıyı def edip iyilikleri ulaştırması için kendisine dua etmelerini istemektedir. Bu böyleyken senin Allah’ın kullarına aynı şekilde davranman hayli hayli gereklidir. Çünkü sen de bütün bu şeyler hususunda Allah’a muhtaçsın.

Müslim, Sahih’inde Abdullah b. Abdurrahman b. Behram ed-Dârimî, Mervan b. Muhammed ed-Dımeşkî, Saîd b. Abdülazîz, Rebîa b. Yezîd, Ebû İdris el-Havlânî, Ebû Zer -radıyallâhu anhum- tarîkıyla Hazret-i Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-‘ den rivâyet ettiğine göre Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

“Ey kullarım, Ben zulmetmeyi nefsime haram ettim. Onu aranızda dahî haram kıldım. Birbirinize zulmetmeyin!

Ey kullarım, Ben’im hidâyet eylediklerimden başka her biriniz dalâlettesiniz/sapkınlıktasınız. Ben’den hidâyet isteyin ki size hidâyet vereyim.

Ey kullarım, Ben’im doyurduklarımdan başka her biriniz açsınız. Ben’den doyurulmayı talep edin ki sizi doyurayım

Ey kullarım, Ben’im giydirdiklerimden başka her biriniz çıplaksınız. Ben’den giydirilmeyi isteyin ki sizi giydireyim.

Ey kullarım, siz gece-gündüz hata/günah işler durursunuz. Ben ise bütün günahları bağışlarım. Ben’den bağışlanma talep edin ki sizi bağışlayayım.”

Cenab-ı Hak, bütün bunları sen O’ndan istemeden lütfetmiştir. Fakat bununla beraber, dua ve talebin karşılığında sana olan yardım ve inâyetini göstermek için kendisinden dilenip istemeni emretmiş ve duana icâbet olarak da ihsanda bulunmu ştur. Bu, O’nun sana ihsan ettiklerine ek olarak vermiş olduğu ayrı bir mertebedir.

Allah Teâlâ’nın emretmesi sebebiyle dua ettiğin zaman, O, senin bu isteyişini bilmektedir. Sen yaratılmış olduğun asıl tabiat itibariyle zarûret hâli içindesin. Bu zaruret hali sana, istemekle üstüne vacip olan bir vazifeyi yerine getirmen için verilmiştir ki bunu yaptığın takdirde Allah Teâlâ seni, emrine uyanların mükâfatıyla mükâfatlandırsın; hayır ve ihsanını katbekat artırsın. Yani O, sana sadece bir rahmet tecellîsi olarak ve hayır lütfunda bulunmak için emir buyurmaktadır. Bu, aynı zamanda senin O’ndan başkasına hâcetini arz etmemen içindir. Zira sen sadece O’na ibadet etmek ve sadece O’nun karşısında fakr u zarûret içinde bulunmak için yaratıldın.

EL-HİKEMÜ ‘L-ATÂİYYE’ DEN HİKMETLER

Ahmed Bin Muhammed İbn Atâullah El İskenderî’nin eşsiz ve ölümsüz eseri olan el Hikemü’l- Atâiyye 264 veciz hikmetten oluşmaktadır. Bu hikmetlerin muhtevası üç kısımda toplanır:

1. Arı duru Allah inancı, yani tevhid,
2.Güzel ahlâk,
3.Nefsi her türlü kötülükten temizleyerek Allah yoluna girmek.

HİKMETLER-XIV Hikmet 119

Namaz, kalplerin günah kirlerinden arınışı ve (kula) gayb kapılarının açılışıdır.

Hikmet120

Namaz, münâcat mahalli ve arınma yeridir. Namazda esrar meydanları genişler, nurların parlaklığı artar. Allah Teâlâ sendeki acziyeti bildiği için namazın adedini azalttı. O’nun fazl u keremine olan ihtiyacını bildiği için de sevap ve faziletini artırdı.

Hikmet 121

Bir amel sebebiyle karşılık beklediğin zaman, senden o amelde sadâkat ve teslimiyet istenir. Şüphe sahibi olan kişiye, selâmet içinde bulunuşu mükâfat olarak yeter.

Hikmet122

Hakikî fâili olmadığın bir amel için karşılık bekleme. Amelinin makbûl olması mükafat olarak sana yeter.

Hikmet123

Allah Teâlâ, senin üzerinde ihsanını göstermek istediği zaman hayrı yaratır ve onu sana nispet eder (sana ait kılar).

Hikmet124

Allah Teâlâ, seni kendi nefsine döndürecek olursa kötülük ve ayıplarına nihayet yoktur. Senin üstünde fazlını ve ihsanını izhar ettiği zaman da övgüye lâyık şeyler bitesi değildir.

Hikmet125

Allah’ın rubûbiyyet sıfatlarına sımsıkı bağlan. Kendi kulluk sıfatlarının da hakkını yerine getir.

Hikmet126

Allah, yaratılmış şeyleri (zenginliği, izzeti, şöhreti, sıhhati) hakikatte senin olmadığı hâlde, öyle olduğunu iddia etmeni sana yasakladı. O, hiç Allah ait olan vasfı senin kendine ait olduğunu iddia etmene izin verir mi?

Hikmet127

Sen, kendi nefsinin âdetlerini bile yırtıp aşmadığın hâlde senin için hârikulâde (âdet üstü) şeyler nasıl gerçekleşsin.

Hikmet128

Hakikî mesele talebin bulunması değil, güzel edeple rızıklandırılmandır.