LATÎFE VE NÜKTELER

 

KIYMETLİ DÎVÂN

Molla Câmî zamanında, saçma-sapan sözler söyleyip bunu etrafına şiir diye yutturmaya çalışan müteşairlerden birisi
hacca gider. Dönüşte Molla Câmî’yi ziyaret eder ve konuşma esnasında sözü yine kendi yazdıklarına getirip:

“-Hacca giderken dîvânımı da beraber götürmüştüm. Teberrüken Haceru’l-Esved’e sürdüm.” der. Molla Câmî ise şöyle karşılık verir:

“-Keşke zemzem kuyusuna atıp orada bıraksaydın… ”

ÇALINTI ŞİİR

Şair Enverî bir gün Belh’e seyahat eder. Çarşı içinde dolaşırken bir adamın etrafında toplanmış olan kalabalık dikkatini çeker. Ortadaki adam şiir okumakta diğerleri de onu dinlemektedir. Yaklaşıp okunan şiirlere kulak kabartır. Fakat ne duysun?!. Okunan şiirler kendi şiirleridir. Sahtekâr adamı üstü kapalı îkaz edebilmek için Enverî kalabalık içerisinden seslenir:

“-Kardeş, sen Enverî’yi tanır mısın?” Adam hiç bozuntuya vermeden başını çevirip cevap verir:

“-Tanımak nekelime? Ben zaten Enverî’nin kendisiyim… ” Enverî bunu duyunca gülümser ve şöyle der:

“-Garip!.. Şiirin çalındığını duymuştum da şairin çalındığına ilk defa şâhit oluyorum.”

ŞAİRİN CÖMERTLİĞİ

Hafız-ı Şîrâzî’nin şu mealdeki beyti meşhurdur:
“Eğer Şirazlı güzel bize iltifat ile gönlümüzü alacak olursa, onun bir benine Semerkand’ı da Buhara’yı da bağışlarım… ”

Bu beytin içinde bulunduğu gazel ağızdan ağıza dolaşarak Timur’un kulağına kadar varır. Semerkand ve Buhara ise
Timur’un yeni kurmuş olduğu iki şehir olup güzelliği ve mâmûriyeti ile dillere destandır. Zulmü ile meşhur hükümdar bu beyte çok sinirlenir. Ordularıyla Şiraz’ı zapt ettiği gün ilk iş olarak Hâfız’ın derhâl bulunup bütün malının yağmalanmasını ve kendisinin de huzura getirilmesini emreder. Zaptiyeler hemen bu emri îfâ ile Hâfız’ı bulurlar. Fakat şairin yağmalanacak en ufak bir malı bulunmamaktadır. Sıkıştırırlar ama nâfile… Nihayet tutup Timur’un karşısına çıkarırlar. Timur pür-gazap bir vaziyette biraz da alayla sorar:

“-Zaptiyeler, malının mülkünün olmadığını söylüyor. Oysa bir de Semerkand’ı, Buhara’yı bir güzelin benine bağışlamaktan bahsediyorsun. Böylesi fakr u zarûret içerisinde bu nasıl cömertliktir?”

Hâfız vakârını hiç bozmadan cevap verir:

“-Böylesi cömertlikle herkese dünyaları bağışladığımdan, bendeniz nihayet fakirliğe dûçâr oldum.”

Timur hiç beklemediği bu cevap karşısında kendini tutamaz ve gülmeye başlar. Daha sonra, hoşuna giden bu beliğ cevap sebebiyle şaire izzet ü ikramda bulunur.

NE İLE TERLETMELİ?

Tıp Fakültesi’nde öğrencilerden birisi sözlü olarak bir heyet tarafından imtihan edilmektedir. İmtihanı yapan heyet, öğrenciye sorar:

“-Hastayı terletmek gerektiğinde ne ile terletmeli?”

Öğrenci gerekli ilacın ismi söyler. Heyet:

“-Başka?” diye sorar. Öğrenci bir başka ilâç ismi verir. Fakat heyet, öğrenciyi iyice yormaya niyetlidir. Her cevaptan sonra:

“-Başka, başka?..” diye sormaya devam ederler. Öğrenci bildiği bütün yöntem ve ilâçları saydıktan sonra yine aynı soru ile karşılaşınca dayanamayıp şöyle cevap verir:

“-Eğer hasta bütün bu tedbir ve ilâçlarla da terlemezse, buraya getirip imtihan etmeli… “