Kılıç Ali Paşa ve Tophane’deki Cami

Can ALPGÜVENÇ
Emrindeki filo ile bozgun içinde zafer kazanan amiral:


25 Mayıs 1571’de, Papa V. Pius’in gayretiyle, Papalık, Venedik ve İspanya arasında üçlü bir ittifak imzalanarak-ki bu ittifaka daha sonra başka devletler de girecektir- güçlü bir donanma meydana getirilmiş, Kıbrıs’ın Osmanlı’nın eline geçmesinin önlenmesi amaçlanmıştı. Hollanda valisi Amiral Don Juan d’Autriche komutasındaki Haçlı donanması, önce İtalya’nın güney ucundaki Messina’da toplanmış, sonra da Doğu Akdeniz’e doğru yola çıkmıştı. Hedef Kıbrıs’ı geri almaktı!

CENK GÖRENLER NİYE SUSAR?

Müttefiklerin muhtemel Kıbrıs saldırısını önlemek, Venedik donanmasını ve Dalmaçya sahillerini vurmak üzere, Akdeniz’e II. vezir Pertev Paşa kumandasında büyük bir donanma gönderildi. Kıbrıs’ın fethine katılan Kaptan-ı Derya Müezzinzâde Ali Paşa da emrindeki gemilerle Mora kıyısındaki ana donanmaya katıldı. O günlerde (27 Mayıs 157) Batı Cezayir Beylerbeyi olarak görevde bulunan Uluç Ali Paşa da emrindeki 18 parça gemiyle donanmaya iltihak etti. Müttefik Haçlı donanmasının gelmekte olduğunun anlaşılması üzerine toplanan savaş meclisinde, düşmanın körfezde karşılanması ve savunma savaşı yapılması teklifine, Kaptan-ı Derya Müezzinzâde Ali Paşa yanaşmadı, saldırı savaşına karar verildi.

Taarruz savaşının yanlışlığı üzerinde ısrar eden Uluç Ali Paşa, saldırının hiç olmazsa sahilden uzakta yapı iması gerektiğini söyledi. Paşa, bu isteğinin de kabul edilmemesi üzerine, öfkesinden sakalını yolarak:

“Hayrettin Paşa ve Turgutça (Turgut Reis) ile cenk
görenler niçin susarlar? Donanma sahilden uzak
olmalıdır. Top mermisi isabet edince, batma ihtimali
karşısında, gemiler kıyıya yönelir; bu da askerin bozguna
uğraması demektir.” diye bağırdı, fakat kararı değiştiremedi.

Uluç Ali Paşa’nın, düşman tarafının tanımasını önlemek için, donanma komutanlarına ait gemilerin fenerlerinin çıkarılması, büyük bayrak ve flâmaların çekilmemesi hususundaki tavsiyelerine de kulak asılmadı.

KAPTAN-I DERYA ŞEHİT DÜŞÜYOR

Osmanlı donanması İnebahtı Körfezi’nden çıkıp Kefalonya önlerindeki düşman donanmasına taarruza geçtiği sırada, merkez filosuna Kaptan-ı Derya Müezzinzâde Ali Paşa, sağ kanat filosuna Uluç Ali Paşa, sol kanada ise Şuluk Mehmed Bey komuta ediyordu. Düşman amirali, kendisine saldıran teknenin Kaptan-ı Derya’ya ait olduğunu fenerlerinden fark edip, bütün donanmayı bu gemi üzerine yürüttü. Sol cenah filo komutanı Şuluk Mehmed Bey, merkeze yardıma geçtiği sırada bir kurşunla şehit düştü. Bir müddet sonra, Kaptan-ı Derya Müezzinzâde Ali Paşa da, alnından vurularak şehitler kervanına katıldı ve gemisi düşmanın eline geçti. Gemideki Kaptan-ı Derya sancağı indirilerek yerine Haçlı bayrağı çekilmiş, ayrıca Paşa’nın kesik başı, bir mızrağa geçirilerek bayrağın yanına asılmıştı. Merkezi yok olmaktan kurtarmak için yapılan bütün teşebbüsler neticesiz kaldı. Düşman, Osmanlı donanmasını yakıp geçmişti.

Savaşın başarılı tek kumandanı Uluç Ali Paşa idi. Büyük denizci, emri altındaki sağ cenah filosuyla bozgun içinde âdeta bir zafer kazanarak düşmanın sol cenahını darmadağın etti. Karşı cenahındaki Malta gemilerini yaktı, amiralin gemisini zapt etti, Amiral Giustiniani’nin başını kendi eliyle kesip Haçlı donanmasının sol kanadını tamamen bozguna uğrattı. Ayrıca düşmanın sağ cenahına da büyük zararlar verdirdi. Merkez filosunun tamamen mahvolduğunu görünce, donanmadan kurtardığı 40 parça gemiyle Modon üzerinden İstanbul’a doğru açılıp gitti.

***

Uluç lâkabıyla anılan Ali Paşa, rivâyete göre Güney İtalya (Kalabriya) doğumludur. 20 yaşlarında, papaz olmak üzere Napoli’ye giderken bindiği gemi, Cezayirli Ali Ahmet Reis tarafından ele geçirilince, Osmanlı’ya esir düştü. 14 yıl forsada çalıştıktan sonra, Müslüman olup Ali adını aldı, ardından âzat edildi ve Barbaros’un yanında yetişti. 1548’de Turgut Reis’in maiyetine giren Uluç Ali, Mehdiye ve Cerbe Savaşları’nda başarılı hizmetlerde bulundu. 1560’da İzmir Sancakbeyi, 1568’de Turgut Paşa’nın (reis) şehâdeti üzerine Trablusgarp Beylerbeyi tayin edilen Paşa, 5 ay bu görevde kaldıktan sonra, aynı yıl Batı Cezayir Beylerbeyi oldu. Uluç Ali Paşa, Tunus halkının kendisine müracaatı üzerine Tunus’u fethetti. Daha sonra, bölge halkının desteğiyle Endülüs Müslümanlarının yardımına koştu, İspanyol şehirlerini yağmaladı.

SEKİZ AYDA 250 PARÇA GEMİ

İnebahtı bozgununa üzülüp, Edirne’den İstanbul’a gelen Sultan II. Selim, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’ya, derhal yeni bir donanma inşa edilmesini emretti. İnebahtı’da büyük kâbiliyet ve başarı gösteren Uluç Ali Paşa’ya, -28 Ekim 1571 ‘de- Kaptan-ı Deryalık, Cezayir Beylerbeyliği rütbesi ve Kılıç lâkabını verdi. Uluç olan lakabını, düşman donanmasını kılıç gibi yarıp geçtiğinden, «Kılıç» a çevirdi.

Akdeniz’deki sahil ve adaların korunabilmesi için, adeta yok olan Osmanlı donanmasının, çok acele inşasına ihtiyaç vardı. Bütün bir kış mevsimi, Osmanlı tersanelerinde yoğun bir faaliyet gösterilerek yeniden mükemmel bir donanma hazırlandı. Öyle çalışıldı ki; Kılıç Ali Paşa 13 Haziran 1572’de, 250 parçadan meydana gelen büyük bir donanmayla tekrar Akdeniz’e açıldı. Sekiz ay sonra, Osmanlı donanmasını yeniden karşılarında gören Haçlılar, hayalet görmüş gibi büyük bir şaşkınlığa uğradılar. İspanyollar savaşı göze alamayıp bölgeden kaçtı, Yenedikliler Osmanlı ile barış anlaşması imzalamak zorunda kaldı.

Kaptan-ı Deryalık görevini ölümüne kadar sürdüren
Kılıç Ali Paşa, İstanbul tersanesinin genişletilmesinde,
gemilerin daha büyük ve gösterişli yapılmasında büyük
rol oynamış, kürek çekmeyi kolaylaştıracak ve gemileri
hızlandıracak önemli yenilikler keşfetmiştir.

KAPTAN-1 DERYADEGİLMİSİN?

Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa, 1587’de inşa ettirdiği
külliyesi için, devrin padişahı Sultan III. Murad’a
başvurarak, Tophane’de bir cami yaptırmak istediğini
söyler. Padişah da latife olarak şöyle buyurur:

“Kaptan-ı Derya değil misin, camini deryaya yaptır, ne diye benim toprağıma göz dikiyorsun?”

Bu söz üzerine ünlü amiral, Tophane sahilindeki büyük birdeniz parçasını doldurtur ve Kılıç Ali Paşa Külliyesi bu alanda inşa edilir. Bugün denizden oldukça içeride kalan külliyenin 19’uncu asırdan önce, sahil kenarında yer aldığı, eski gravürlerde açıkça görülmektedir. İstanbul Tophane meydanında bulunan Kılıç Ali Paşa Külliyesi; cami, sebil, türbe, medrese ve hamamdan meydana gelir. Pek çok kaynakta Ayasofya’nın küçük bir örneği olarak tanımlanan cami, mimarî kuruluş bakımından gerçekten Ayasofya’yı andırır. Mimar Sinan, Kılıç Ali Paşa Camii’ nde, uzun meslek hayatının son büyük eseri olmasına rağmen, hem küçük ölçüde bir Ayasofya plânı ortaya koymuş, hem de Osmanlı dönemi Türk mimarîsinin bütün unsurlarını kullanarak şaşırtıcı bir uygulama sergilemiştir. Caminin cümle kapısı üzerinde yer alan, Şair Ulvî”nin yazdığı kitâbede:

Cehd edip yaptı bu zîbâ camii
Şîr-i meydan ol Ali Paşa benam
Ehl-i diller dediler târîhini
Oldu a’lâ câmiin Beytülharam

mısraları yapının 1580′ de (h.988) tamamlandığını gösterir.

KUZEY DUVARI YOLA FEDA OLDU

Kılıç Ali Paşa Cami ve Türbesi, bir avlu içinde yer alır. Avluya girilen beş kapıdan en önemlisi kubbeli ve kitâbeli olan ve mimarîsi 16’ncı asra inen doğu kapısıdır. 1958’de, Kemeraltı ve Meclis-i Mebusan caddeleri genişletilip Tophane Meydanı yeniden düzenlenirken kuzey cephesi yıktırılarak, daha geriye alınır, eski duvarın caddeye bakan dış yüzündeki bir sıra dükkân da ortadan kal kar.

Kılıç Ali Paşa Camii’nin yarım kubbelerle derinlemesine yönlendirilmiş orta mekânının üç yanı mahfillerle çevrili, mihrabı çıkıntılı , son cemaat yeri çift revaklıdır. Minaresinin gövdesi ve petek bölümü çubuklu, şerefe çıkmaları stalâktitli, korkulukları işlemeli, külâhı kurşun kaplıdır. Camiin beyaz mermerden minberi ve müezzin mahfili itina ile işlenmiştir.

Mihrap, beyaz mermerdendir; iki yanı tepe pencereleri hizasına kadar karanfil, lâle, gül, benzeri çiçek ve yaprak desenli nefis çinilerle kaplıdır. Mihrabın tam üstünde çiniden bir madalyon bulunur. Mihrap çıkıntısının içindeki dört alt pencerenin tepesine lâcivert zeminli çini panolar konulmuş, bunlar üzerine beyaz hatla «Besmele» ve «Fâtiha Sûresi» yazılmıştır. Caminin 30 adet alt penceresinin üstlerinde, içinde âyetlerin yazılı olduğu çini panolar vardır. Büyük kubbenin içi kırmızı ve mavi renklerin hâkim olduğu kalem işi nakışlarla bezelidir.

Kesme küfeki taştan yapılmış olan Kılıç Ali Paşa Türbesi ise, camiin kıble tarafında, denize yakın yerde, sekizgen gövdeli, kubbesi kurşun kaplamalı ve iç içe çifte kubbeli bir yapıdır. İç sütunların gövdeleri beyaz mermer, başlıkları baklavalıdır. 1586’da, Akdeniz’e açılan donanmaya, yaşlılığı ve hastalığı sebebiyle riyâset edemeyen Paşa, bir yıl sonra 25 Haziran 1587’de vefat eder ve 1580 yılında yaptırdığı türbeye defnedilir.