İNSANLARLA GEÇİNME SANATI

Aynur TUTKUN

Evde, okulda, işte, arkadaşlar arasında başarıya ve mutluluğa giden yolda belki de en önemli ve gerekli şey, insanlarla geçinmeyi bilmektir. Bedenen hiç kimse bir diğerinin aynısı olmadığı gibi; zevkler, fikirler, tercihler, duygular yönüyle de aynısı değildir. Bu yüzden insanlarla geçinmek (eş, anne-baba, evlât, kardeş, arkadaş, akraba da olsa) çoğu zaman zor olmasa bile emek ve gayret isteyen bir husustur. Hiç birimiz: “İstediğimi yapar, istediğimi söyler, istediğim gibi davranırım…” diyemeyiz. Her zaman ölçülü hareket etmek ve ölçülü konuşmak durumundayız. Aksi takdirde hem karşımızdakini hem de kendimizi incitebiliriz.

Aslında insanlarla geçinebilmek, kendimizle iyi geçindiğimizin ve kendimizle barışık olduğumuzun bir göstergesidir, diyebiliriz. İlişkilerimizde kalp kırıyor, dozu kaçırıyorsak kendi kendimizle problemimizin olduğunu biraz düşünürsek bulabiliriz. Evde afacanların yaptıklarına tahammül gösterememek sabırsız olduğumuzun, eşimizden çok şey beklemek merhametsiz olduğumuzun, komşularla görüşmemek ya kibirli olduğumuzun ya da kendimizi küçük ve değersiz gördüğümüzün, işyerinde patronun ezici tavırları karşısında sessiz kalmak şahsiyetimizin gelişmediğinin birer belirtisi değil midir? Güçlü, sağlam, tutarlı, mutlu, kendiyle barışık insanlar biraz da gayret gösterince her türlü insanla geçinmesini bilebilirler. Evet, insanlarla geçinmesini bilmek bir sanattır ve bu sanatı az bir gayretle herkes öğrenebilir ya da öğrenmesi gerekir. T. Roosevelt: “Başarı formülünün en önemli bileşeni, insanlarla iyi geçinmeyi bilmektir.” der.

Geçinmeyi bilmenin ilk şartı, karşımızdakine evlât, ebeveyn, işçi, işveren, eş ve benzeri roller biçmek dışında evvelâ «İnsan» olarak bakabilmeyi ve değer vermeyi bilmektir. İnsanın eşref-i mahlukat olarak yaratılmış olması geçinebilmek için güzel bir sebeptir.

Karşımızdaki kim olursa olsun onu ilgilendiren konular hakkında konuşmak fakat bundan da önce iyi bir dinleyici olmak gerekir. Bizi can kulağıyla dinleyenlere karşı hep güzel duygular beslemiş ve onların yanındayken rahatladığımızı hissetmişizdir. Geçinmek istediğimiz kişiler için bunu yapabilmemiz gerekir. Biri çiftçi, diğeri doktor olsa bile iki insanın bulabileceği ortak konular mutlaka vardır ve bunlar birbirlerini merakla dinleyebilirler. Çoğu zaman en büyük pişmanlıklarımız, dilimizle söylediklerimizden kaynaklanır. İyi bir dinleyici olmamızdan kaynaklanan pişmanlıklarımızsa yok denecek kadar azdır. Einstein’dan hayatta nasıl başarılı olunabileceğini formüllerle anlatması istenmiş. «A’ya başarı dersek, A=x+y+z» demiş. «x çalışmayı, y dinlenme ve eğlenmeyi ifade eder.» Oradakilerden birisi hemen atılmış: «z neyi ifade eder efendim?» diye. Einstein cevap vermiş: «Çenenizi tutmayı!»

Dikkatimizi kendi üzerimizden kaldırıp karşımızdakine verebilmeli, kendimizden başkalarının da olduğunu düşünmeli ve hissetmeliyiz. Kalabalık bir ortamda hep kendinden bahseden bir insan ne kadar da sıkıcıdır. Dikkatimizi kendi üzerimizden kaldırıp başkalarına vermek onların bize karşı pozitif duygular beslemesine ve geçinebilmeye yardımcı olur.

Öğretmen-öğrenci, ebeveyn-evlât, karı-koca, işçi-işveren, arkadaşlık, komşuluk ilişkileri de dâhil pek çok ilişki türünde karşımızdaki insan kendini önemli hissettiğinde ilişkiler daha güzel olur. Çocuğumuza: “İyi ki varsın, senin varlığın bizim için büyük bir boşluğu dolduruyor.” mesajını verebildik mi? Meselâ hangimiz mahalledeki, okuldaki, işyerindeki bir temizlik görevlisine: “Sen bizim için önemlisin.” mantığıyla bakabildik? Hiç kimse kimseden üstün değildir. Her fert toplumdaki bir boşluğu doldurmak üzere rolünü oynar. Karşımızdakini: “Ben ailem için, çalıştığım işyeri için, bu ülke için önemli ve gerekliyim.” Şeklinde düşündürebiliyorsak o kişiyle aramızdaki alıcı-vericiler açık olacağı için onlarla geçinmemiz daha kolay olur.

Bir başka husus da kavgacı tutumdan uzak durup anlaşmacı bir tutum sahibi olmaktır. “Ben seni yenerim.”, “Sana haddini bildiririm… ” mantığından uzak “Seninle anlaşabiliriz…” mantığına sahip tavırlar, karşımızdakinin niyeti bozuk bile olsa yumuşamasına sebep olur. Yanlışlıkla çarpıp elindeki dosyaları düşürmesine sebep olduğumuz öfkeli biri: “Kör müsün kardeşim?!” dediğinde biz: “Affedersiniz, dalgınlığıma gelmiş, yardım edebilirim… ” dersek ortaya çıkan tablo çok farklı olacaktır. Uzlaşmacı bir tutum sahibi olmak kadar, güzel konuşmasını bilmek de insanlarla geçinmekte önemli bir husustur.

Söz ola kese savaşı,
Söz ola kestire başı…

diye boşuna söylenmemiştir.

Öğütlere ve yardıma açık olmak da her iki tarafın birbirinden bir şeyler almasına sebep olur ki bu tarafların kendilerini iyi hissetmelerini sağlar ve kârlı bir davranış tarzıdır. Öğüt dinlemekten ziyade öğüt vermeye meyilli olan tavrımız, geçinme için bir engel teşkil edebilir. Öğüt kabul etmek, karşımızdakinin kendisini değerli hissetmesine sebeptir.

İnsanlarla geçinmeyi kolaylaştıran bir diğer husus da onların duygularını anlamaya gayret göstermektir. Kendimizi onun yerine koyabilmek her dâim mantığımızla hareket etmekten daha iyidir. İnsanın mantığıyla beraber bir de duygu dünyası vardır. Ama çoğu zaman karşımızdakini mantığımızla yargılar, duyguları pek hesaba katmayız. Hâlbuki sağlıklı davranışları, duygularla düşünceler beraber ortaya koyarlar.

Bir de geçinilmesi zor insanlarla geçinmek vardır. Saydığımız hususlardan hangilerini yaparsak yapalım o tür insanlarla geçinmek hakikaten zordur. Asık suratlı, kavgacı, saldırgan, laf anlamaz tutumlarıyla insanı çileden çıkaran tiplerdir bunlar. Güzel bir Arap atasözü şöyle der: “Bir şey yapmak isteyen yolunu bulur, bir şey yapmak istemeyen bahanesini… ”

“Onunla geçinemiyorum, çünkü o şöyle şöyle…” dediğimizde onun karşısında âcizliğimizi itiraf etmiş oluruz. Güzel huylu insanlarla herkes geçinir. Mârifet çevremizdeki diğer insanlarla geçinebilmektir. İnsanları tanımaya çalışmak onlarla geçinmeyi kolaylaştırır. Etrafımızdaki herkesle dost olmak zorunda değiliz fakat bir şekilde geçinmek zorundayız. Geçinilmesi zor insanları da idare etmesini bilmek gerekir. Ne çok uzak ne de çok yakın olmayan tavrımızla bu tür kişileri idare etmeye çalışmak en doğrusu olsa gerektir.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-: “Mü’min ülfet eden ve kendisiyle ülfet edilendir.” buyurmuştur. Öyleyse çevremizdeki çeşit çeşit insanlarla geçinebilmek için yollar aramalı, gergin ortamlar oluşturmaktan şiddetle kaçınmalıyız.