GAZ LÂMBALI VE FLÜORESANLI GECELER

Halil GÖKKAYA hgokkaya@yuzaki.com

Güngörmüş kimseler arada bir: «Bizim zamanımızda şöyle idi, böyle idi…» diye iç geçirirler. Tekrar tekrar geçmişten bahis açarlar. Niçin? Dün imkânlar bakımından daha iyi durumda oldukları için mi? Şüphesiz hayır. Çünkü dün maddî açıdan çok zor ve sıkıntılı günler yaşadıklarını yine onlar bizlere aktarmıyorlar mı? O hâlde sebep? Sebep belli; insanların olgunluk ve kültür dünyalarındaki dünkü seviye ile bugünkü seviye arasında uçurum var. O yüzden güngörmüş yaşlılar şimdiki geçlere bakınca iç geçirip «aah, ah!» diyorlar. Çünkü pek çoklarını şu vaziyette görüyorlar:

Bir elleri yağda, bir elleri balda oldukları hâlde her şeyden şikâyet ediyorlar. Kolay kolay hiçbir şeyi beğenmiyorlar. Sürekli tüketmek, kazanmadıkları kadar tüketmek istiyorlar. Hiçbir şeyde huzur bulamıyorlar. Teknolojik imkânların içinde kaybolup gidiyorlar. Hep hazır yemeye meyilliler. Çalışmak en sevmedikleri şey olmuş. Kısa yoldan köşeyi dönmek daha çok işlerine geliyor. Gençliklerinin enerjisini boş heves ve hevâların peşinde heba ediyorlar. İç ve dış dünyalarında sadece cep telefonları, İnternet, kulak patlatan müzikler, arabalar, karşı cinsten arkadaşlar, düşük eğlenceler vesâire var.

İstisnalara elbette ki söz yok. Ama onlar, herhâlde güngörmüş büyükleri tatmin edecek kadar çok değiller. Hak verelim mi, vermeyelim mi?

Bugün uzaktan kumandalı bir dünyada, dijital ortamlarda ruhun ve gönlün ne kadar yeri kaldı ki? Her şeye maddî menfaat gözlükleriyle bakılmıyor mu? Flüoresanlı olduğundan beri kimileri için geceler, artık sadece chat masalarında, blog başlarında, kafelerde, diskolarda geçmiyor mu? Evet flüoresanlı gecelerle birlikte neler değişti neler … Oysa gecelerin ışıklanması ne kadar büyük bir nimetti. Niye âfete döndü ki?!.

Ne diyelim:

Çağlar nice çağlardı, nice dostluklar vardı,
Bülbül güle ağlarken ay ışığı altında…
Sihirli camlar geldi, muhabbetler köreldi,
Gönül aşkla çağlarken ay ışığı altında… [Halil]

Şimdi evvelce köy köy dolaşan âşıklar nerede? Köy odalarından eksik olmayan misafirler nerede? Her öğünde değişik bir evden getirilen ikramlar nerede? Sohbetleri dolduran İslâm ve Türk tarihindeki efsâneleşmiş kahramanlar, hayaller nerede?

Babam masal anlatırdı,
Gaz lâmbalı gecelerde,
Bin bir türlü mânâ vardı,
O sihirli hecelerde … [Halil]

Gaz lâmbalı geceler, o zamanları yaşamış her kime sorarsanız sorun genellikle çok güzel ve bereketli anlar olarak anlatılır hep. İşin sırrı, gaz lâmbasında mı acaba? Ya da bugünkü gecelerin huzursuzluğu flüoresanlarda mı?

Aslında ikisinin de cevabı hayır. Çünkü aslında insanlar, masal gibi dünyalarından, romandan güzel hayatlarından, cennet gibi köylerinden koptuğu için her şey tatsız ve düzensiz. En azından ben böyle düşünüyorum. Pek gidemediğim köyüme bakıp diyorum ki:

Karlı karlı dağlarıyla,
Gözlüyor mu köyüm beni?
Burcu burcu bağlarıyla
Özlüyor mu köyüm beni?..

Bir kuş olup uçabilmek,
Sularından içebilmek,
Tığlarında ilmek ilmek
İzliyor mu köyüm beni?..

Suya gider gelir anam,
Tarla-bahçe gezer babam.
Düğün dernek dolu rüyam,
Sözlüyor mu köyüm beni?..

Meyveleri soyum soyum,
Bazlamalar doyum doyum.
Her şey var da ben yok muyum?
Gizliyor mu köyüm beni?..

Bu Halil’siz çağlarıyla,
Gözlüyor mu köyüm beni?
Kekik kokan dağlarıyla
Özlüyor mu köyüm beni?.. [Halil]