Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK ile mülâkat…

RÖPORTAJ
“Sâye Saldı Ehl-i Îman Üstüne”
Edebiyat Âyînesinde Ramazân-ı Şerîf

Nihat ÖZTOPRAK Kimdir?

1960 yılında Samsun’un Vezirkopru ilcesinde doğdu. 1972’de ilkokulu ve 1975’te
ortaokulu doğum yeri Vezirkopru’de, 1978’te liseyi Boyabat’ta, 1982’de universiteyi
İstanbul’da Marmara Universitesi’nde bitirdi. Aynı universitenin Sosyal Bilimler
Enstitusu Eski Turk Edebiyatı Ana Bilim Dalında Prof. Dr. Amil CELEBİOĞLU’nun
danışmanlığında hazırladığı ≪Hayreti Divanında Bitkiler≫ adlı tez ile 1986’da yuksek
lisansını ve yine Celebioğlu danışmanlığında başladığı ama onun vefatı uzerine
Prof. Dr. Orhan BİLGİN ile yuruttuğu ≪Klasik Turk Edebiyatında Yuz Hadisler≫ adlı
tez ile de 1993’te doktorasını tamamladı.

Bu arada 1983’te oğretmenliğe başladı. 1984-1987 yılları arasında Şişli İmam-Hatip
Lisesi’nde oğretmen ve idareci olarak calıştı. Bir yıl Başbakanlık Arşivleri Osmanlı
Daire Başkanlığı’nda calıştıktan sonra 1988’de Marmara Universitesi Fen-Edebiyat
Fakultesi’nde araştırma gorevlisi olarak goreve başladı. 1995 yılında yardımcı
docent, 2000 yılında da docent oldu. 2001-2003 yılları arasında iki yıllığına Kıbrıs
Yakın Doğu Universitesi’nde misafir oğretim uyesi olarak calıştı. 2006 yılında profesor
oldu. Halen Marmara Universitesi Fen-Edebiyat Fakultesi Turk Dili ve Edebiyatı
Bolumu’nde oğretim uyeliği gorevini surdurmektedir.

Divan edebiyatı olarak da tanınan Klasik Turk Edebiyatı alanında edebiyat tarihi,
metin tespiti ve tesisi, metin şerhi ve poetika konularıyla ilgileniyor. Evli ve iki cocuk
babasıdır. Bircok makalesi bulunan Nihat OZTOPRAK’ın basılmış kitapları ise
şunlardır:

1. Refî-i Âmidî, Cân u Cânân (İnceleme-Metin), Turk-Gev Yayınları, İstanbul
2000.

2. Bağdatlı Rûhî, Timaş Yayınları, İstanbul 2001.

Yüzakı: Efendim, rahmet ve bereket
kaynağı Ramazân-ı Şerîf yine teşrif etti. İnşallah
hepimiz için, ülkemiz için, dünya için
hayırlara vesile olur. Bu çerçevede Ramazân-
ı Şerîf etrafında oluşan güzellikleri okuyucularımızla
paylaşmak niyetiyle Yüzakı
Dergisi olarak Ramazan edebiyatını işlemeye
karar verdik. Mevzu ile alâkalı oldukça
geniş malzemelerin olduğu da malûm. Hocam,
bunların ışığında Ramazan ile edebiyat
arasında nasıl bir irtibattan bahsedebiliriz?

Nihat ÖZTOPRAK: İlk once Ramazan
mefhumunu ele alarak başlayalım. Ramazan,
Muslumanlar icin bereket, mutluluk, lutuf ve
ihsan ayıdır. Bu ayda yapılan ibadetler, iyilikler
misli misli karşılık bulacak, eller boş cevrilmeyecek,
gonuller mutlulukla coşacaktır. İnanırız
ki, bu ayda mü’minler handan, münafıklar
giryan, şeytanlar perişandır.

Bu ayda mu’min adeta melekiyyet makamındadır.
Ona cennet kapıları sonuna kadar
acık, cehennem kapıları da tamamen kapalıdır.
Cunku her şeyin bir değerlisi, en şereflisi vardır.
Yaratılmışların en şereflisi insan, gecelerin
en şereflisi Kadir olduğu gibi ayların en şereflisi
de Ramazan’dır. Bunun icin ona ≪Sultan≫ denir.
Sultan, sultanlara layık bir şekilde karşılanır ve
aynı guzelliklerle uğurlanır. Burada sayılan hususları
bilen ve yaşayan şair de Ramazan ayında
bu sevinc ve coşkuya şiirleriyle katılır.

Turk edebiyatında Ramazan’la ilgili cok
zengin bir malzeme vardır. Bizim kulturumuzde
dini kulturun edebi tarzda bilhassa manzum
olarak ele alınması, adettir. Kur’an-ı Kerim,
fıkıh, akaid, hac, Kabe ve bilhassa Hazret-i
Peygamber’le alakalı siyre, mevlid, miraciye,
hilye, 40 Hadis, 100 Hadis ve benzeri mevzularda
eserlerin pek coğu manzumdur.

Hususiyle Cenab-ı Hakk’ın varlığı ve
birliği konusunda yazılan tevhid ve Hazret-i Peygamber’in sevgi ve ovgusunu dile getiren
na’tlar, Turk edebiyatının en zengin
orneklerini ihtiva eder. Bunlara ilave
olarak mevlid, regaib, berat ve mirac
kandilleri, Recep, Şaban, Ramazan hatta
Muharrem ayları, Ramazan ve Kurban
Bayramları kısaca mukaddes gun ve aylarla
ilgili edebi eserlerin yazıldığını da
hatırlamak gerekir.

Netice olarak toparlayacak olursak,
dini her mevzuda edebi eser yazılmıştır.
Bunlardan biri de Ramazan’dır.

Yüzakı: Ramazan’la ilgili edebî
eserlerin bir hayli yoğunluk arz ettiğini
görüyoruz. Sizce edebiyatımızda
Ramazan’ın bu kadar geniş bir şekilde
yer alması neye bağlıdır? Bu yöndeki
edebî eserler nasıl bir ihtiyaçtan kaynaklanmakta
ve nasıl bir boşluğu doldurmaktadır?

Nihat ÖZTOPRAK: Oncelikle
şunu ifade etmek gerekir: İnanmış bir
milletin edebiyatından bahsediyoruz.
İnancını yaşayan, uygulayan bir toplum…
Ramazan da bu inancın en yoğun
yaşandığı ay… Bu milletin şairi de
toplum icerisinde Ramazan’ı yaşayan ve
şiirleriyle bunu yaşatmak isteyen bir şahıs
olduğu icin, Ramazan’ı gerek yazdığı
mustakil eserlerde, gerekse bilvesile konu
edip şiirlerinde, beyitlerinde işliyor. Bu
gayet tabiidir; hatta olması gereken bir
şeydir.

Şairler şiirleriyle kendi fikirlerini
ortaya koyuyor gibi gorunuyorlarsa da,
aslında onlar toplumun aynasıdırlar.
Onlar; toplumun inancını, fikirlerini,
duygularını, coşkularını, uzuntulerini,
adetlerini yansıtmaktadırlar. Dolayısıyla
şair Ramazan’da da aynı vazifeyi yerine
getiriyor ve bunun icin şiirlerinde daha
cok Ramazan’ı işliyor. Ayrıca vatandaşın,
halkın, duşunemeyeceği Ramazan ve
orucla ilgili hayalleri ve ince fikirleri, onlar
adına, onlar icin, onlara soyluyor.

Bir Musluman Ramazan ayında
sabahtan akşama kadar 11 ayın hilafına
yemeden-icmeden kesiliyor. Bunu Hak
rızasını kazanmak ve nefsini koreltmek
icin yapıyor. Yalnız bununla birlikte nefis
yine ona o yemediklerini, terk ettiklerini
hatırlatıyor. Fakat mu’min bir disiplin
insanı olduğu icin o disiplin icerisinde
sabahtan akşama kadar sozunu tutuyor
ve yemiyor. Ama akşam o ozlemini gideriyor.
Burada bir ozlem soz konusu…
Şairin vazifelerinden biri de işte bu ozlemi,
bu ozlem duygusunu dillendirmek,
yazıya gecirmek.

Boylece şair icin başka zaman dikkat
cekmeyen, uzerinde cok durulmayan
bircok husus, Ramazan’da daha farklı
bir kimlik kazanıyor. Diğer donemlerde
mesela bir tatlı uzerine mani ya da gazel
soylenmezken Ramazan’da onlar adına
maniler, şiirler sıralanıveriyor.

Yüzakı: Buradan Ramazan’la ilgili kaleme alınan eserlere geçecek olursak, Ramazan ve oruç konusunda yazılmış müstakil eserler var mı?

Nihat ÖZTOPRAK: Evet var. Ornek olarak Suleyman Nahifi’nin Fazilet-i Savm (Orucun Fazileti) adlı 253 beyitlik eserinden soz edebiliriz. Bu eserde orucun ozellikleri, faydaları, farz ve sunnetleri, fıtır sadakası gibi oruc ve Ramazan’la ilgili her konu işlenmektedir. Bu eseri merhum Prof. Dr. Amil CELEBİOĞLU Hocamız hazırlamış ve tanıtmıştır. Bunun gibi başka mustakil eserler de vardır. Yalnız bunların araştırılıp tespit edilmesi lazım. Tespit edilenler var, edilmeyi bekleyenler var.

Mustakil eserlerin yanında bir bolumunde Ramazan ve orucla ilgili bilgi veren eserler daha coktur. Mesela; Nâbî’nin, oğlu Ebu’l-Hayr Mehmet Efendi icin yazdığı Hayriyye adlı mesnevisinin oruçla ilgili bolumu bu manada guzel bir ornek. İbrahim Tennûrî’nin de tasavvufi mahiyetteki Gülzâr-ı Mânevî’sinin ≪Beyan-ı Savm-i Manevi: Manevi Oruc Hakkında≫ başlığı altında yaklaşık yuz beyitlik bir kısmı vardır. Buna benzer bilhassa ansiklopedik mahiyette yazılmış olan eserlerimizin bircoğunda bu konu bir bolum olarak yer almaktadır.

Yüzakı: Bu eserlerde normal tariflerin dışında değişik olan, dikkat çeken nasıl bir oruç, nasıl bir Ramazan tarifi görüyoruz? «Şairler halkın görmediği bazı noktaları dile getirirler, ince noktalara işaret ederler.» demiştiniz.

Nihat ÖZTOPRAK: Ramazanı konu edinen edebi eserlerin hemen bircoğunda, diğer eserlerde de görülen Ramazan’ın fazileti, guzellikleri, bereket ve ihsan ayı olması, yapılan iyiliklerin misli misli karşılık gormesi gibi hususlara değiniliyor. Ancak farklı olarak mesela gunumuzde de pek fazla uzerinde durulmayan tasavvufi oructan soz ediyorlar. Nedir bu tasavvufi oruc? Beyitlerde bazen bir veya birkac kelime ile telmihen bu oruca işaret edilir. Erbabınca hemen anlaşılır. Mısralarda yer yer sadece yeme-içmeden kesilerek oruç tutulmayacağına işaret edilir. Kulak, göz, dil ve benzeri uzuvlarla da oruç tutmaktan bahsedilir. Hattâ Allah’ı bir an bile akıldan çıkarmayarak oruç tutmaktan söz edilir.

Şairin burada kastettiği oruç tasavvuf ehlinin orucudur. Tasavvuf ehline göre, üç çeşit oruç vardır: Avam, havas ve ehass orucu.

Bunları anlatalım: Avamın yani cahil halkın orucu, sadece maddi manada yiyip icmekten kesilmek; havassın yani bilgili-seckin kişilerin orucu, el, ayak, goz, kulak ve dil ile de perhiz kılmak; ehassın yani en seckin kişilerin orucu ise her turlu arzu ve istekten kesilip Allah ile olmak, Allah sevgisini, yani muhabbetullahı bir an bile kalpten eksik etmemek demektir.

Sozunu ettiğimiz oruçlar başka adlarla da anılmaktadır. Halktan böyle oruc tutması beklenmez. Ancak ehass, bu şekilde tutmadıkları takdirde oruçlarının bozulacağını duşunur… Bu yolda kendini yetiştirmiş veya yetiştirilmiş olan şahıslar, mertebeleri yukseldikce, bilgileri arttıkca, vatandaşın tuttuğu gibi yeme icmeden kesilmekten ibaret olan orucu aşmaya calışmışlardır. Onlar, uzuvlarına ve en onemlisi de kalplerine oruc tutturmak suretiyle manevi alemde dikkatlerini daha da yoğunlaştırmaya ve boylece orucun gercek nuktesini ve ozunu yakalayıp ruhlarıyla idrak etmeye calışmışlardır.

İşte bahsettiğimiz kitaplarda bu tur oruca ozellikle işaret ediliyor. Orucun yaratılış gayemize uygun olarak ahlaki ve eğiticilik yonu vurgulanıyor.

Şair, Ramazan konusunu şiirlerinde işlerken orucun farzları, sunnetleri, sıhhati ile ilgili hususları soylemek amacında değildir. Yani şiir bir fıkıh kitabı, bir ilmihal kitabı ya da bir din ansiklopedisi olarak gorulmemelidir. Şairin boyle bir amacı yok. Ama toplumun yetişmiş bir insanı olarak, bu konularla ilgili fikirlerini, hayallerini yeri ve zamanı geldikce şiirlerine de serpiştirmekten kendini alamaz. Bu noktada şairin, diğer yazarlardan farkı, işlediği konuları teşbih, istiare, mecaz ilh. yollarla başka unsurlarla ilgilendirerek guzellikler icerisinde sunmasıdır. Bizim edebiyatımızda ozellikle de divan edebiyatında çirkinlikler değil guzellikler on plana cıkarılıp sunulmaya calışılmıştır. Bu husus, klasik şiirimizde sosyal tenkitin yer almadığı anlamına gelmemelidir. Şairler yeri geldikce tenkitten de kacınmamışlar, sosyal tenkitin en guzel orneklerini vermişlerdir.

Yüzakı: Demek edebiyatımızda Ramazan ve oruç mevzuu bildiğimizden daha derin ve geniş. Böylesine engin bir sahada zamanımıza kadar ne tür çalışmalar yapıldı?

Nihat ÖZTOPRAK: Maalesef Ramazan edebiyatıyla ilgili mahsuller uzerinde derli-toplu mustakil bir calışma henüz yapılmadı. Bazı populer mahiyette yazıların dışında akademik anlamda ciddi calışmalar pek az. Bu alanda en ciddi calışma merhum Amil CELEBİOĞLU tarafından yapılmıştır. Celebioğlu, Ramazan manilerinden oluşan bir yazmayı Ramazan- nâme adıyla neşretmiştir. Bu eser son olarak Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da yayımlanmıştır. Bunun dışında hoca, Suleyman Nahifi’nin oruc ve faziletlerinden soz eden 250 beyitlik Fazîletü’s-Sıyâm adlı eserini de tanıtmıştır. Ayrıca hocanın gazetelerde populer uslupta yazıları vardır. Burada Mehmet Emin ERTAN’ın Ramazâniyyeler uzerine yaptığı calışmayı da zikretmek gerekir.

Yüzakı: Ramazan’la ilgili edebî mahsûlleri nasıl sınıflandırmak lâzım?

Nihat ÖZTOPRAK: Ramazan’la alakalı eserleri veya şiirleri Amil CELEBİOĞLU dort gruba ayırmaktadır. Ramazaniyyeler, Ramazan ilahileri, Ramazan manileri ve bir de kaside dışında Ramazan ile ilgili gazel, kıt’a, tuyuğ ve benzeri diğer nazım şekilleriyle yazılmış olan mustakil şiirler…

Yüzakı: Bunların içinde ilk sırayı teşkil eden Ramazâniyyelerden söz edebilir miyiz hocam?

Nihat ÖZTOPRAK: Ramazaniyyeler, Ramazan dolayısıyla şairin devrin devlet adamları, din adamları veya dostlarından biri icin yazdığı kasidelerdir. Bilindiği gibi kaside dört ana bolume sahiptir. Nesib veya teşbib, methiye, fahriye, dua. Girizgah ve tegazzul bolumleri de ilave edilir. Ramazan konusu bunlardan ilk bolumde yani nesib kısmında işlenmektedir. Mesela Enderunlu Vasıf’ın Ramazâniyye’si;

Devr ederken gice mecliste şarab-ı gul-fam
Der-i hum-haneye muhr urdu gelip mah-ı sıyam

beytiyle başlamakta ve 68 beyitlik kasidenin ilk 21 beytinde Ramazan konusu işlenmektedir.

Ramazaniyyeler arasında Nedîm, Sümbülzâde Vehbî, Enderunlu Vâsıf, Enderunlu Fâzıl, Surûrî ve Sâbit’in Ramazaniyyeleri tanınmıştır. Aralarında en meşhuru Sabit’inkidir. Sabit’in Ramazâniyye’sine devrinde ve daha sonra cok miktarda nazire yazılmıştır.

Ramazaniyyeler daha cok 18’inci yuzyılda yaygınlaşmıştır. Nicin 18’inci yuzyıl? Bu hususu edebiyatın gelişmesine, mahallileşmesine, belki eğlence hayatının artmasına bağlamak mumkun olabilir. Ramazaniyyelerin coğu sultanlara Ramazan tebriki mahiyetindedir. Mesela Enderunlu Fazıl’ın III. Selim başta olmak uzere devlet adamlarına yazdığı 15 Ramazaniyyesi bilinmektedir.

Dilerseniz Ramazaniyyelerden bir tanesini ele alalım. Birkac beyit de ornek verelim. Boylece konuyla ilgili bir fikir de vermiş oluruz. Mesela Enderunlu Vasıf ’ın diğer bir Ramazaniyye’sini ornek olarak ele alabiliriz. Bu Ramazaniyye;

Yevm-i şekdir der iken ‘umde-i zuhhad-ı cihan
Toğup isbāt-ı kadem kıldı hilal-i ramazan

beytiyle başlamaktadır. Vasıf bu Ramazaniyye’sinde Ramazan’ı Huda’nın affetmek icin cilve yaptığı zaman olarak tarif eder. Bu gercekten şairane guzel bir tariftir ve isyan ehlinin bunun kadrini bilemeyeceğinden soz eder:

Şive-i ‘afv-ı Huda’dır nazar erbabına bu
Ramazanun ne bilir kadrini ehl-i isyan

Başka bir beytinde ise Vasıf, Ramazan’ı Allah’ın mağfiret bahcesine benzetir. Bu bahcenin ağacı oruclu insan, meyvesi ikbal sahibi kuldur:

Mivesi bende-i mukbil şeceri sa‘imler
Ravza-i mağfiret-i Hazret-i Hak’dır ramazan

Hatta kendisini de bu bağda gunaha bulaşmış bir fidana benzetir. Ve Allah’ın af ve rahmetinin harekete gecmesini temenni eder:

Biz o bağ icre nihal-i guneh-aludeleriz
Rahmet-i afv-ı ilahi n’ola etse cereyan

Bu ayda Huda’nın gufran ruzgarı seher vakti estikce sonbaharda yaprakların dokulmesi gibi gunah yaprakları dokulur:

Bad-ı gufran-ı Huda kim seheri estikce
Guyiya berg-i ma‘asi dokulur şekl-i hazan

Yüzakı: Hocam biz biliyoruz ki edebiyatta bir unsur olduğu gibi ele alınıp işlenmez. O daha güzel ve güçlü bir unsura benzetilmek sûretiyle ele alınır. Şairin amacı da aslında budur. Şiir, şairin duygularının bir bakıma tercümanı. Bu açıdan bakacak olursak şairler Ramazan’ı hangi ideal unsur veya duygulara tercüman etmişlerdir?

Nihat ÖZTOPRAK: Bu soruya orneklerle cevap verelim… Mesela Alî Sefâyî bir beytinde,

Ruzedar-i firkat-i yarim benimcun kande ıyd
Bana imsak-i visal iftar-ı hasret yar idi

diyerek aşık icin orucun ayrılık, bayramın vuslat ifade ettiğini belirtir. Kadın şairlerimizden Leylâ Hanım da orucu bir beytinde ayrılık olarak işliyor:

Ruze-i hicrini tutturmaya ol mahveşim
Şem‘a-yi ah ile imsaka uyandırdı beni.

Manası şoyledir: «O ay gibi sevgili bana ayrılık orucu tutturmak için âh mumu ile beni imsaka uyandırdı.»

Bazen de Ramazan sevgilidir. Sevgilinin sacları Ramazan veya kandil gecesi, yuzu oruc veya bayram, kaşı bayramın gelişini haber veren hilaldir. Şair Ulvî bir beytinde bu hususu dile getiriyor:

Giysularının haleti hengam-ı şeb-i Kadr
Ebrularının hey’eti eyyam-ı hilalat

Ornekleri coğaltmak elbette mumkundur. Beyitlerde daha cok oruc ayrılık, Ramazan sevgili, bayram ise vuslat olarak konu ediliyor. Ama bunların dışında da oruc, Ramazan, iftar, sahur ve bayram ile ilgili cok mutenevvi, cok zengin bir teşbih deryası olduğunu goruyoruz…

Yüzakı: Biraz da Ramazan ilâhîlerinden söz edebilir miyiz?

Nihat ÖZTOPRAK: Ramazan ilahilerine gelince bunlar daha cok tekke ve tasavvuf ehli şairler tarafından kaleme alınmıştır. Coğu bestelenmiştir. Ramazan ilahilerinin boyle bir hususiyeti var. Ramazan boyunca yapılan toplantılarda, teravih ve diğer vakit namazlarında okunması adettir. Ramazan için yazılan ve bestelenen bu ilahilerden ilk 15 gunde okunanlar ≪Hoş geldin ey şehr-i Ramazan≫, ≪Hamdulillah geldi mah-i Ramazan≫, ≪Merhaba≫ ve benzeri ifadelerle başlar veya biter.

Mesela Bursalı İsmâil Hakkı’nın Ramazaniyyesi boyledir:

Saye saldı ehl-i iman ustune
Hamdulillah geldi mah-i Ramazan
Doğdu ol nur ehl-i irfan ustune
Hamdulillah geldi mah-i Ramazan

Ramazan’ın 15’inden sonrakiler ise, ≪Elveda≫, ≪Ah ayrılık≫, ≪Oruc ayı gitti yine≫ ve benzeri teessur bildiren ifadelerle yazılırdı. Aziz Mahmud Hudayi’nin şeyhi Uftade Hazretleri’nin Ramazaniyyesi bu turun en guzel orneklerindendir:

Ey dostlarım ağlaşalım
Oruc ayı gitti yine
Hasret ile inleşelim
Oruc ayı gitti yine

Bir nur idi Hak’tan gelip
Yere goğe nuru dolup
Sadıkların elin alıp
Oruc ayı gitti yine

diye devam ediyor.

Bestelenmiş olan bu ilahiler yine konusuna uygun olarak ilk 15 gun okunuşları coşkulu, neşeli makamlarla, daha sonrakiler ise huzunlu makamlarla bestelenmiştir. Bu ayrıntıya da dikkat edilmiş. Ramazan ilahisi yazan şairlere ornek olarak Eşrefoğlu Rumi, Uftade, Aziz Mahmud Hudayi, Niyazi-i Mısri, Erzurumlu İbrahim Hakkı ve Mehmet Lutfi’yi zikredebiliriz.

Yüzakı: Biraz da Ramazan mânilerinden bahseder misiniz hocam?

Nihat ÖZTOPRAK: Ramazaniyye ve ilahilerin dışında bir de Ramazan manilerinden soz etmek gerekir. Ramazan manileri, mani ya da mani katarları şeklindedir. Bilhassa insanları sahura kaldırmak icin davulcu davulunu calarken bekci de manileri okur. Bazen yalnızca davulcu her iki gorevi de yapar. Bunların hep aynı mani veya mani katarlarını okuması monotonluğa yol acacağı icin olsa gerek Ramazan’la ilgili her konuda mani katarı soylemişlerdir.

Baklava, recel, iftariyelik, meyve gibi yiyecekler hakkında; cami, yalı, koşk, kutuphane, Kız Kulesi gibi binalar hakkında -hatta bunlara Nuruosmaniye, Suleymaniye gibi camileri katmak da mumkun-; pehlivan, aşık, uşak gibi tipler,şahıslar hakkında; bulbul, atasozu, meşhurlar, kuşlar gibi değişik konularda, velhasıl Ramazan’da akla gelebilecek her konuda mani soylenmiştir.

Daha once de sozunu ettiğimiz gibi Ramazan manilerini ihtiva eden bir yazmayı hocamız Amil CELEBİOĞLU, Ramazan-nâme adıyla yayınlamıştır. Bu eserde yaklaşık 1500 mani ve 100 civarında fasıl vardır. Bu bir tek yazma bile ne kadar cok Ramazan manisine sahip olduğumuzu gostermeye kanaatimce yeter.

Bilinen mani yazmalarının dışında henuz bulunmayı bekleyen yazmaların da olabileceği kanaatindeyiz. Butun yazmalar hakkıyla tasnif edildiği zaman, hatta vatandaşın evinde, yani şahısların elindeki yazmalar da elde edilip incelenecek olursa, bu sayı daha da artacaktır. Ayrıca perakende olarak başka konularda yazılmış olan manilerin icerisinde gecen Ramazan manileri de tespit edilmelidir. Velhasıl bu konuda yapılacak cok iş var. Calışmaya ihtiyac var.

Manilere ornek olması bakımından Ramazan-nâme’deki bölümlerden bir tanesini okuyalım.

Ramazan’ın Evvelki Gece Faslı:

Geldi mah-ı Ramazanım
Şad olup sevindi canım
Ramazan-ı şerifiniz
Mubarek olsun Sultanım!

Guş et sadayı bu gece,
Et merhabayı bu gece,
(Ey) benim devletli efendim,
Gorduler ayı bu gece!

Bu gece ayı gorduler
Yuzlerin yere surduler
Donandı kandiller ile
Camiler ziynet buldular

Buldu camiler ziyneti
Lazım bu ayın hurmeti
(Ey) benim devletli sultanım
Buldu saimler devleti!

diye devam ediyor. İkinci gece faslı var. Fasl-ı Ramazan, Meth-i Ramazan, Darb-ı mesel, Altı kişi faslı, taamlar faslı gibi fasıllar hepsi Ramazan ile ilgili ve cok miktarda. Bunlardan ≪Meth-i Ramazan Faslı≫na da şoyle bir goz atalım:

Edesiz her dem sefalar
Budur Huda’dan recalar
Vakt-i şerifler hayr ola
Gozumun nuru ağalar!

Şekimiz yok birdir Huda,
Yoluna bu canlar feda,
Vakt-i sahur oldu diye,
Eylerler mu’minler nida!
***
Sahur sunnet iradettir
Bize layık ibadettir
Beyim sahura uyanmak,
Ne devlet ne saadettir!

Hilaf değil gozum nuru
Sever dahi zevk sururu
Mu’min olan methin eder
Cana bu vakt-i sahuru

Hak Teala kılsın yari
Bahr-i rahmet oldu cari
Sanman cismini herkesin
Yakmaz cehennemin narı

diye devam ediyor uzun uzun. Şoyle duşunun, davulcu kapınıza geliyor ve bu mani katarlarından her gece birini okuyor.İster istemez uykudan uyanırsınız.Uyku mahmurluğu gider ve davulcuya da seve seve bahşişini verirsiniz.

Yüzakı: Hocam bir de diğer nazım şekillerinde yazılmış örnekler var demiştiniz dördüncü kategoride. Onlardan söz edebilir misiniz?

Nihat ÖZTOPRAK: Evet bu sozunu ettiğimiz Ramazaniyye, ilahi ve manilerin dışında gazel, kıt’a, tuyuğ, koşma ve benzeri nazım şekilleriyle Ramazan konusunda yazılmış şiirler vardır. Ramazan’ı idrak eden şair o ayda yazdığı şiirler icinde, bir vesileyle sozu Ramazan’a getirmiştir. Bu beyit ve manzumeler tamamen edebi mahiyettedir ve hemen her şairde en azından birkaç beyitlik orneğe rastlamak mumkundur. Mesela; Zâtî, Fuzûlî, Rûhî, Nedîm, Râgıb Paşa, Şeyh Gâlib ve Şeref Hanım’ın gazelleri bu nev’e ornek verilebilir. Bu konuda ornekler cok. Hatta belki bunlar ayrı bir calışma konusu olabilir.

Ramazan şenliklerinde veya iftardan sonra yapılan sohbetlerde bu gazellerden, kasidelerden, ilahilerden,manilerden ornekler sunulmakla birlikte meclisi biraz daha renklendirmek ve canlandırmak maksadıyla bilmece veya lugaz da sorulur. Ozellikle Ramazan’da sorulan bilmecelerin konusu da Ramazan’la, orucla ilgilidir. Ramazan ve oruc ile ilgili hususları bilmece haline sokmak suretiyle bilmeyenlerin de o konuyu oğrenmesi temin edilmektedir. Ornek vermek gerekirse:

Benim bir bağım var
Yılda gelir otuz okka uzumu
Akını yersen haramdır
Karasını yersen helaldir.

Burada yıl, otuz, ak, kara ve haram kelimeleri Ramazan’ı baştan sona ozetliyor. Ramazan yılda bir defa geliyor ve bir ay suruyor. Gunduzleri bir şey yemek haram, geceleri helal. Hepsini burada ifade etmiş, bir bilmece icerisine koymuş.

Yüzakı: Ramazan ve oruçla ilgili gazellerde işlenen konulara da birkaç örnek verebilir misiniz?

Nihat ÖZTOPRAK: Verelim. Boylece o şiirlerde neler işlendiğine dikkat cekmiş oluruz.

Ramazan’da Muslumanları baştan cıkarmamaları icin meleklerin, şeytanları hapsetmesi beyitlerde sıkca işlenen mevzulardandır.

Cilleye dustursuz girdi kapandı zahid
Habs olur ta Ramazan ahir olunca şeytan [Sabit]

Bu beytinde Sabit şoyle demektedir: «Ramazan sonuna kadar şeytanın hapse konulması gibi, zâhid de çileye destursuz girip kapandı.» Aslında burada hem Ramazan’da şeytanın hapsedildiği hususu belirtiliyor, hem de bu arada kaba sofuların da gosteriş icin, layık olmadıkları halde, boyle cileye girdiklerinden soz ediliyor. Ramazan’da inzivaya cekilmeye itikaf, tarikat dervişlerinin tarikat kuralları icerisinde inzivaya çekilmelerine ise cile denir.

Şairini bilmediğimiz bir beyitte de, oruc satma adeti işlenmiştir. Turkler cocuklarını oruc tutmaya alıştırmak icin bazı yollara başvurmuşlardır. Bunlardan biri de oruc satın almaktır. Henuz mukellef olmayan cocuğu oruca alıştırmak icin baba, anne veya diğer bir buyuk, bir hediye karşılığında cocuğun orucunu satın alır. Boylece tekrar oruc tutması icin onu teşvik etmiş olur:

O tıfl-ı ruze-darım dun bana bir ruzesin sattı,
Edip vaslın hele ruzi şeb-i hicranı ruz etti.

Manası şöyle: «Oruçlu olan küçük sevgilim dün bana bir orucunu sattı. Böylelikle hele nasılsa bana visâlini nasip etti ve hicran gecemi gündüz yaptı.»

Yüzakı: Hocam, Ramazan edebiyatıyla ilgili son olarak neler söylemek istersiniz?

Nihat ÖZTOPRAK: Son olarak Ramazan edebiyatıyla ilgili yapılacak cok iş olduğunu belirtmek istiyorum. Yapılan güzel çalışmalar, konuyu ortaya koymaya yonelik başlangıc çalışmaları şeklindedir. Bundan sonra detaya inmek gerekir. Mesela Ramazaniyyeler tespit edilmiş ancak mahiyetleri ortaya konmamıştır. Ramazaniyyeler icerisindeki motifler ayrıca ele alınmalıdır.

Ramazan ilahileri henuz tam anlamıyla toplanmamıştır. Divanlardaki Ramazan ve orucla ilgili beyitler tespit edilmemiştir. Butun bunlardan sonra şunu soylemek mumkun: Ramazan edebiyatıyla ilgili daha işin başındayız!

Musaadeniz olursa bu roportajı Orhan OKAY Hoca’mızın ≪Dua Şairi≫ olarak nitelediği Mehmed Akif ’in manzum Ramazan duası niteliğindeki mısralarıyla tamamlamak istiyorum:

Ya Rab şu muazzam Ramazan hurmetine,
Kaldır aradan vahdete hail ne ise!
Ya Rab şu asırlarca suren tefrikadan,
Artık ezilip duşmesin ummet ye’se!

Yüzakı: Hocam, sizinle bayramı da konuşacaktık. Ancak Ramazan ve edebiyatımız mevzuunun derinliği ve genişliği şimdilik buna mânî oldu. Bir başka sayımızda Bayramiyyeler (Iydiyyeler) hususunda röportaj sözünü almış olarak, size, verdiğiniz doyurucu ve değerli bilgiler dolayısıyla teşekkür ederiz.

Nihat ÖZTOPRAK: Ben de teşekkur ederim.