RÖPORTAJ – Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi ile Mülâkat…
İnsanoğlunun kurtuluş ve huzuruna cennet mührü
İslâm Gerçeği
Yüzakı: Efendim, bugün mühim meselelerden
biri de İslâm’ı doğru bir şekilde öğrenmek
ve anlamak. Çünkü bilen-bilmeyen
herkes konuşuyor. Neticede eğer insanların
bilgilerinde boşluk varsa başkaları kendilerince
o boşlukları doğru-yanlış ne varsa
dolduruveriyor. Bu sebeple Yüzakı Dergisi
olarak Ramazân-ı Şerîf atmosferinde bu meseleyi
de ele almak istedik. Mevzu ile alâkalı
olarak neler söylemek istersiniz?
Osman Nûri TOPBAŞ: İslam, her
şeyden evvel insanoğlunun kurtuluş ve huzuruna
vurulmuş bir cennet muhrudur. Bu
gercekten hareketle bizim her zaman iki vazifemiz
vardır:
1.İslam’ı en guzel şekilde bilmek,
2. İslam şahsiyetini en guzel şekilde temsil etmek.
Bu iki vazifeyi ihmal edenler, İslam’ı
cok yanlış tanıtan ve dunyaya yanlış takdim
etmeye calışanların soyledikleri arasında
boğulurlar. Cunku bugun her turlu carpık
bilgi, yanlış takdimler ortalıkta gittikce artıyor.
Hic şuphesiz bunun sebepleri arasında İslam’ın bugun dunyada hızla yayılması ve gittikce Musluman olanların sayısında artış gorulmesi de onemli bir yer teşkil etmektedir. Gercekten de cağın buhranları ve ruhi cokuntulerini bugun en guzel ve gerçekçi bir şekilde ancak İslam tedavi edebildiğinden İslam’a olan alaka her gecen gun artmaktadır. Bu da, bazılarının istemediği bir neticedir. Oysa butun dunyanın İslam’a ihtiyacı vardır.
Nasıl ki dun Hazret-i Peygamber hayatıyla insanlığa bir rahmet olmuş ise bugun de bıraktığı iki buyuk miras olan Kur’an ve sunnet ile rahmet olmaktadır. Bu rahmete o kadar muhtacız ki…
Cunku bugun dunya ahlaksızlık, alkolizm, kapitalizm ve zulum kıskacları içinde rahatsızdır, hastadır. Adeta cahiliye devri geri gelmiş gibidir. Gucu eline gecirenler, zayıflara kole muamelesi yapmaktadırlar. Neticede koca dunya bir sahra hastanesine donmuştur. Tabibimiz ancak Hazret-i Peygamber’dir, dermanımız da İslam…
Cunku her tıkanıklığın caresi, her guzelliğin kaynağı ve hepsinden onemlisi ebedi saadetin anahtarı, İslamiyet’tir.
Yüzakı: Efendim, belirgin vasıfları çerçevesinde ifade edecek olursak, İslâm nasıl bir dindir?
Osman Nûri TOPBAŞ: İslam oyle bir dindir ki, insan hayatı icin ne gerekliyse en ince teferruatına kadar onun icinde mevcuttur. İnsanın kundaktan mezara, sabahtan akşama hayatının her alanını guzelliklerle doldurur. Kısacası İslam, insanı nefsani tasallutlardan kurtararak ona huzurlu bir cennet hayatı yaşatır.
Yani İslam’ın bereketiyle dünya cennet olur. Kabir cennet olur. Ahiret cennet olur. Cunku Cenab-ı Hak insanı seviyor ve onun dunyaya geldiği andan itibaren cennet hayatı yaşamasını istiyor. Bu da oncelikle nefsaniyeti terk etmekle mumkun. Ancak İslam’ın ozunu bilmeyen bazı kimseler, İslam’ın verdiği güzelliklerle dolu hayat duzenlemesini, hurriyetlerini daraltıyor gibi yorumlamaya kalkarlar. Oysa insan hayatının guzelliklerle ve ebediyete acılan ruhi denge ve ahenk icerisinde duzenlenmesi, hurriyeti daraltmak değil, bilakis fani alemde daralan ruhlara ve gonullere sonsuzluk kapıları acmaktır. Nitekim İslam’ı hayatının her safhasında guzellikleriyle yaşayan temiz simalar, nur menbaı ve huzur guneşi gibi parıldar.
Butun Hak dostları bu manada birer guneş gibidir, dolunay gibidir, Sureyya Yıldızı gibidir. İnsanlık semasının nur kandilleridir. Muslim ve gayr-i muslim herkes onlardan istifade eder. Cunku onları Allah seviyor, insanlara da sevdiriyor. Mesela onumuzdeki sene butun dünyada Mevlana Celaleddin-i Rumi Senesi olacak. Nicin? Cunku Hazret-i Mevlana gonul incileri ile nice gonulleri zenginleştirmiş, tasavvufi hakikatleri izah ile nice idrakleri beslemiş, irfan nuru ile de gozlere ve kalplere huzur bahşetmiştir. Bu gercek karşısında değerini fark edemeyip de tasavvufa muhalif olanların kulakları cınlasın. Tasavvuf ki, butun ruhlara manevi aclığını hissettirip sonsuz ve semavi gıdalar vermektedir. Tasavvuf ki, insanı doğduğu anki saflık ve temizliğine kavuşturmaktadır. Tasavvuf ki, gurbeti vuslata donuşturmektedir. Tasavvufki, İslam’ın ozudur. İslam’dır.
Bedene ait gıdanın nasıl günde uc defa olması bir ihtiyac ise, ruha ait gıdanın da her gun, hatta her vakit olması bir ihtiyac, belki daha buyuk bir ihtiyactır. İşte İslam bu ihtiyaca en güzel şekilde ve en dengeli bir yapı içerisinde cevap verir. İslamiyet’ten başka hangi inanc, insanı en cıldırtıcı çilelerin ortasında bile huzurlu kılar, aklını ve kalbini yıpratmadan yaşatır?
Gercek bir mu’min topluluğunda intihar hadisesi cok nadirdir. Bunlar da ancak ya aklen rahatsız ya gunah kesafetiyle ruhen bunalmış ya da dinden habersiz hale gelmiş kimselerde gorulur. Diğer topluluklarda yaşanan intihar vak’alarının rakamları ise korkunc seviyelerdedir.
İslam’ın bu başarısı, onun insan realitesine uygun ilahi hüviyetinden kaynaklanmaktadır.
İslam dort temel nokta üzerinde insanı inşa eder:
1. Kamil bir iman,
2. Faydalı bir ilim,
3. Derin bir irfan,
4. İhlasla yapılan amel-i salih.
Bu dort madde insanın butun ozelliklerini en guzel kıvamda yoğurması icin gerekli butun kalbi ve ruhi ihtiyacları giderici ve doyurucu mahiyettedir. Bu dordunu gerçekleştiren bir insan, meleklerden ustun bir şahsiyet haline gelir. Hayatı, cennet huzuru icinde gecer. Etrafına da şefkat ve merhamet tevzi eder. Bereket ve rahmet sacar.
Şurası iyice kavranmalıdır ki, İslam, teori değil, yaşayıştır. Onun guzellikleri, yaşandıkca kendisini daha bariz bir şekilde gosterir. Faydası, yaşandıkça tezahur eder. İslam’ı yaşayan bir kimsenin hayatı her bakımdan duzene girer, huzurla dolar. Cunku İslam, insan fıtratına uygun pratik ve verimli hayatın ta kendisidir. Bu itibarla o, davranışlara aksetmeyen bilgiyi dahi faydasız bularak insanı ikaz eder.
Diyebiliriz ki İslam; kamil bir iman, ruhları besleyen bir ibadet hayatı, rahmet, merhamet, mantık, muhabbet, denge, nezaket ve en yüce ahlak dinidir. Ondaki merhamet, şefkat, infak ve takva olculeri, hem ferdi sağlam inşa eder hem de toplumu kuvvetli bir şekilde bina eder. Dun olduğu gibi bugun de butun insanlığın muhtac olduğu aile, kadına değer verme, helal lokma, akrabaya iyilik, yardımlaşma, adalet, şefkat gibi guzellikleri, en diri ve doğru haliyle ancak İslam’da gorebiliyoruz. İslam’ın bu noktadaki sağlam duruşu ve tabir caizse samimiyeti tartışmasızdır. Tarih buna sayısız misallerle şahittir. Mesela:
Fatih Sultan Mehmed Han’ın bir Hıristiyanla muhakeme edilip de kestiği ele karşılık onun da kısasına karar verilmesi İslam’daki adaleti; kimsesizlere, gariplere, hastalara, zayıflara ve muhtaclara yardım maksadıyla kurulansayısız vakıf İslam’daki şefkati; fethedilen yerlerde Hıristiyan halka dahi sadaka dağıtılması İslam’daki insani keyfiyeti; camilerde yapılan kuş evleri ve benzeri faaliyetlerle hayvanata bile sahip cıkılması İslam’daki engin merhameti; akıl hastalarına ≪muhterem acizler≫ diye gonullerini hoş ederek bakılması İslam’daki deva ve hassasiyeti gostermesi bakımından kafidir.
İslam, yaşandıkca gonle ferahlık veren bir yapıya sahiptir. İslami yaşayışla yoğrulan kalp, her zaman daha hassas ve rakik hale gelir. Sıkıntı içindeki tum insanların acısını ruhunda hisseder ve kendini onlardan mes’ul gorur. Bilir ki butun muhtaclar, hastalar, ozurluler ve bicarelerin halleri, kendisi icin ilahi bir mes’uliyet, onlar icin de sabrettikleri takdirde ahiret derecesidir.
Musa -aleyhisselam-, Cenab-ı Hakk’a sordu:
“–Yâ Rabbi, Sen’i nerede arayayım?”
Allah Teala buyurdu ki:
“–Beni kırık kalplerin yanında ara!”
İslam’ı yaşayan bir gonul de işte bu hal icinde huzur bulur. Ruhunda ihtiyac sahiplerine karşı daima bir vicdan mes’uliyeti kendiliğinden hasıl olur. Artık onun, zor durumda kalan bir insana Hālık’ın nazarıyla bakmaması mumkun mudur? Değildir. Cunku o, şu hadis-i şerifi kendine dustur edinmiştir:
“Yeryüzündekilere merhamet edin ki, gökyüzündekiler de size merhamet etsin!” (Tirmizi, Birr, 16)
Bu mana cercevesinde Musluman, İslam’ı yaşadıkca onun hayatına kattığı mana ve değeri daha iyi idrak etmeye başlar. Allah’ın kendisine verdiği bu yuce nimet karşısında ruhunda şukur hali doğar. İslam’ı bir hayat modeli haline getiren insan, İslam’ın dışında bir başka hayat yaşayamaz. Cunku insanın akıl ve ruhunu, fıtrata uygun olarak kalp ve beden ahengi ve huzuru icinde yaşatan ve kamil manada tatmin eden tek din, İslam’dır.
İslam’ın butun dusturları, insan hayatını yucelten ve daha değerli kılan prensiplerdir. Mesela tesettur, bir bez parcası değildir. Tesettur, dünyevi musibetleri bertaraf eden bir kalkandır. İslam’ın yasakladığı gunahlar, insan ruhuna mikrop hükmündeki kotuluklerdir. Zulum, zina, hırsızlık, kumar, icki gibi kotuluklerdir ki, bunların zararlı olmadığını kimse iddia edemez.
Ayrıca İslam, kotuluklere dair yasaklamayı bir butun halinde gercekleştirir. Yani ickinin coğu haram olduğu gibi azı da haramdır. Az miktar zararsız gorunse de, ancak sonrasında coğuna kapı açabileceği muhtemel olduğundan dolayı yine zararlıdır ve dolayısıyla yasaklanmıştır. Yine zina haram olduğu gibi ona yaklaşmak da haramdır. Cunku zinaya yaklaşanın zinaya duşme tehlikesi oldukca yuksektir.
Butun bu prensipleriyle İslam, ferdin ve toplumun doğrudan veya dolaylı bir şekilde, az veya cok miktarda maddi ve manevi zararına olan ne varsa hepsine ≪gunah≫ adını vererek yasaklamaktadır. Gunahlar, insanı kirlettiği icin cennete girmeye mani engellerdir. Bu itibarla gunah işlemek haramdır. Cunku insan bu dünyada guzel ameller işleyerek cennete layık hale gelmesi icin yaşatılmaktadır. Dolayısıyla;
Butun bu prensipleriyle İslam, ferdin ve toplumun doğrudan veya dolaylı bir şekilde, az veya cok miktarda maddi ve manevi zararına olan ne varsa hepsine ≪gunah≫ adını vererek yasaklamaktadır. Gunahlar, insanı kirlettiği icin cennete girmeye mani engellerdir. Bu itibarla gunah işlemek haramdır. Cunku insan bu dünyada guzel ameller işleyerek cennete layık hale gelmesi icin yaşatılmaktadır. Dolayısıyla;
İnsan doğduğunda nasıl temiz bir fıtrat icindeyse omru de bu temiz vasıf icinde gecmelidir. Bunu temin icin Cenab-ı Allah, İslam’ı, insana, bu temiz fıtratı bozmadan yaşaması ve neticede cennete girmeye layık hale gelmesi maksadıyla gondermiştir. Yani fıtrat dini olarak İslam, insana her ortamda temiz ve iffetli bir dünya kurdurmaktadır. Oyle ki haya ile imanı bir butunun birbirinden ayrılmaz iki eşit parcası olarak değerlendirir. Nitekim Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- şoyle buyurmuşlardır: “Hayâ ve îman bir aradadır. Biri giderse öbürü de gider.” (Suyuti, Camiu’s- Sağir, 1/53) Allah Teala, kalplerimizi İslam’ın bu yuce guzellikleriyle doldursun!
Yüzakı: Âmîn! Efendim, acaba bugün Müslümanlar İslâm’ı bu anlattığınız şekilde anlıyor ve anlatabiliyorlar mı?
Osman Nûri TOPBAŞ: Cehalete ve dunyaya dalanlar acısından hayır. İlim ve irfan ekseninde kendisini yetiştirenler bakımından evet. Gecenlerde Fransız bir Musluman kardeşimiz ziyarete geldi. Kendisi daha once misyoner imiş. Misyoner faaliyetleri cercevesinde dunyanın birçok ulkesinde etkili vazifeler almış. Fakat o, bir gun Afrika’da bir cadde üzerinde insanlara İncil dağıtırken karşısına genc, vakarlı, salih bir Musluman cıkmış. Ona Kur’an’ı incelemesini tavsiye etmiş. Bu tavsiye, o gencin vakarlı, guzel hali ve şahsiyeti sayesinde cok tesirli olmuş. Nihayetinde Fransız kardeşimiz İslam’ı inceleyip anlamış ve İslam’ın ruhani yapısından hisse alarak hidayete kavuşmuş.
Demek ki İslam’ı ilimden ote irfan ile oğrenip de ihlasla yaşayan her Musluman İslam’ı en guzel şekilde haliyle bile anlatmış olmaktadır. Bu şahsiyetleri 1400 yıldır yetiştiren İslam, kendisini boylece en guzel şekilde anlatmaktadır.
Bilhassa Hazret-i Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kendisinden sonra oyle bir manevi miras ve guzel insanlar bırakmıştır ki, onlar butun cihana yuzyıllar boyu rahmet olmuşlardır. Calib-i dikkattir ki sahabe-i kiram, dunyanın dort bir yanına hidayet kandilleri olarak gitmeye başladıklarında hicbir maddi gucleri yoktu. Finansları yoktu. Sadece goğuslerindeki iman ve ihlasları vardı. Guzel halleri ve ahlakları vardı. Hizmet aşk ve şevkleri vardı. Boylece kısa bir zamanda Semerkant’tan Cin’e, Afrika’dan İspanya’ya, Mısır’dan Anadolu’ya kadar geniş bir coğrafyada hidayet meş’aleleri yanmaya başladı. Nice topluluk ve milletler severek İslam’ı kabul ettiler. Bilhassa Turkler, buyuk kitleler halinde seve seve İslam’a koştular ve bu şerefli hak dinin asırlarca bayraktarlığını yaptılar. Ortacağda dunya karanlıklar icindeyken İslam dunyası, aydınlığın zirvesini yaşıyordu. Musluman Turklerin eliyle duşmanlarının bile gıpta ettiği eşsiz adalet, merhamet, şefkat ve bereket dolu faziletler medeniyeti sergileniyordu. Butun dunya İslam’a ve Muslumanlara hayrandı.
Maalesef bu gercekleri yok sayıp da bugun İslam’ı icine düşürülmek istenen kotu imajı oluşturanlar bazı kasıtlı medya kuruluşlarıdır. Buna, cahil ve kaba olculerle İslam’a bakan kimseler de dahildir. Ancak İslam’ı ne zararlı medyadan ne de kaba cahillerden değil, bizzat kaynağından incelemelidir; yani Kur’an ve sünnetten oğrenip idrak etmelidir. O zaman İslam’ın, gonulleri okşayan sıcaklığı ve huzuru, ruhları daha bir tatlı ve derinden kucaklayacaktır.
Şunu da ifade etmelidir ki İslam, ruhlara cok kolay gelen ancak nefsaniyete ağır gelen bir yapıya sahiptir. Mesela İslam der ki:
≪İcki icmeyin!≫
≪Abdestli olarak gunde beş vakit namaz kılın!≫
≪Yılda bir ay Ramazan orucu tutun!≫
≪Fakirleri gozetin, muhtaçlara yardım edin, matemlerin civarında bulunun!≫
≪Zina etmeyin!≫
≪İffetli olun!≫
≪Haramlardan ve şuphelilerden sakının!≫
≪Bencil olmayın!≫
≪Tembellik yapmayın!≫
≪Kotulukte bulunmayın!≫
Bu emirleriyle İslam’ın, nefsi kotuluğe alışmış olanlar icin uygulaması zor gorunur. Ancak mesele ruh meselesidir ki, hakikate ve iyiliğe hasret ve teşne olan ruhlar, İslam’ı yaşarken zorlanmaz. Aksine ic dunyasını iyice arındırdığından dolayı daha da hafifler, huzur bulur.
Yüzakı: Efendim, böyle bir rûhî kıvam için ne yapmak gerekir?
Osman Nûri TOPBAŞ: Yukarıda da ifade ettim. Bugun hepimizin vazifesi, İslam’ı ve Hazret-i Peygamber’i cok iyi tanımak ve en guzel şekilde temsil etmek. Ayet-i kerimede buyurulan: «Allah katında din İslâm’dır.» düsturunu tam idrak etmek.
Bu gercekleri bilhassa evlatlarımıza cok iyi oğretmeliyiz. Cunku gercekleri bilmeyenlerin sağa-sola kayması mumkundur. Dolayısıyla neslimizin dini eğitimine ciddiyetle itina gostermeliyiz. Yani neslimizi dinine bağlı, imanlı, vatan ve millet sevgisiyle dolu, bayrağının şeref ve haysiyetini koruyan bir nesil olarak yetiştirmeliyiz. Ta ki memleketimiz şerefle dalgalanan bayrağımız ve ezan sesleriyle hur bir vatan olarak devam etsin. Cunku namus da, din de, kultur de ancak hur bir vatanda yaşanır.
Yüzakı: Efendim! Bu güzel açıklamalarınız ve bizlere tavsiyeleriniz için gönülden teşekkür ederiz!
Osman Nûri TOPBAŞ: Ben de sizlere bu samimi calışmalarınız dolayısıyla teşekkur eder, başarılar dilerim. Cenab-ı Hak muvaffak kılsın. Yuzakı Dergimize teselsül bereketi ihsan eylesin.