Tablo Hâlinde Hususiyetleriyle; HAS KULLAR

YAZAR : Sami GÖKSÜN

sami_goksun-yuzakidergisi-temmuz2015

Cenâb-ı Hak; Kur’ân-ı Kerim’de mü’min kullarını uyarmak için, zaman zaman çeşitli sûrelerde tablolar hâlinde hakikatleri açıklamaktadır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de yine bu hakikatleri belirtmek için maddeler hâlinde hadîs-i şerifleri bir tablo gibi önümüze koymaktadır.

Önce Kur’ân-ı Kerim’den birkaç tabloyu sizlere arz etmek istiyorum.

Yüce Rabbimiz cennetlere namzet kullarının vasıflarını, el-Mü’minûn Sûresi’nin başında şöyle belirtmektedir:

1. “Mü’minler gerçekten kurtuluşa ermiştir.” (Umduklarına nâil, korktuklarından emin olmak sûretiyle.) Bu ilk âyetle ifade edildiği gibi bu tablonun ana konusu ve asıl mihveri îmandır. Mü’min, yalnızca Allâh’ı düşünür ve O’nunla beraber olmanın zevkini duyar.

2. “Onlar ki, namazlarını huşû içinde kılarlar.” Namaz esnasında mü’minler Allah sevgisiyle coşar ve bu sevgiyi kaybetmemek için muhabbetli bir ürperti içinde olurlar. Namazdan böylece huzur bulurlar.

3. “Onlar ki, boş ve faydasız şeylerden (söz ve davranışlardan) yüz çevirirler.” İnsanın hem ömrü hem de enerjisi sınırlıdır. Bu kıymetleri hayatın güzelleşmesi için harcamak lâzım. Her şeyin, işin, sözün, davranışın boş olanından yüz çevirmek mü’minlerin özelliklerindendir. Mü’min kendini Allâh’ı zikirden alıkoyacak ve O’nun âyetlerini tefekküre engel olacak boş şeylerden uzak kalmasını bilir. Oyun ve eğlenceye dalmaz. Îmânın hakikati olan yüce ufuklara talip olmak onun yegâne gayesidir. İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak için zaman bulmak, toplumun kirlenmesini önlemek ve düzelip gelişmesini temin için gayret etmek de mü’minin niteliklerindendir. Dolayısıyla ömrü hayırlarla ve güzelliklerle değerlendirirler.

4. “Onlar ki, zekâtlarını verirler.” Bu âyetin muhatabı olup, zekât verecek derecede zengin

olmak sûretiyle, gayretlerine gayret katarlar. Toplumun sulh ve sükûnuna, huzur ve refahına katkı sağlarlar. Barışın, sevgi ve saygının yaygınlaşmasını arzularlar.

5. “Onlar ki, ırzlarını korurlar.” Ailenin ve toplumun korunması, soyun arınması şüphesiz buna bağlıdır. Mü’minler fuhuşla kirlenmekten son derece sakınırlar. Mü’min hayâlıdır, iffet ve edep ölçüleri içinde yaşar. Bu noktada asla ve asla hududu aşmazlar. Bunun bir insanlık haysiyeti olduğunun şuuru içindedirler.

6. “Ve onlar ki, emânetlerine ve ahidlerine riâyet ederler.” Hem ferdin hem de toplumların üzerlerine yüklenen pek çok emânet vardır. Sahip olduğumuz fıtrat ve insan olarak yaratılışımız en büyük emânettir. Bu fıtratı bozmak ve ona yabancılaşmaksa en büyük hıyânettir. Bütün varlığımız, her şeyimiz emânet olduğu gibi; aklımız, fikrimiz, hâfızamız da birer emânettir.

Başkasının bize güvenerek verdiği bir mal, bir sır da şüphesiz emânettir. Sahip olduğumuz mesleğimiz, işimiz, hizmetimiz de birer emânettir. Gereklerini yapmak icap etmektedir. Aksi takdirde bütün bunlara hıyânet söz konusu olur.

Yine fert ve toplum olarak verilen söze sahip çıkmak da mü’minlerin bir özelliğidir. Ahde vefâ fert ve toplumun sağlıklı hayatı için şarttır.

7. “Ve onlar ki, namazlarını (vaktinde kılarak) korurlar.” Mü’minlerin namazlarına devam etmelerini Cenâb-ı Hak böylece istemektedir. Namazın Allah ile kul arasında kuvvetli bir bağ olduğunu belirtmektedir.

Görüldüğü üzere bu tablonun başında mü’minlerin sıfatları namazla başladığı gibi, sonu da yine namazla bitmektedir. Çünkü namaz ibâdetin ve Allâh’a yönelişin en üstün şeklidir.

Cenâb-ı Hakk’ın yukarıda saydığı bu özellikler, kurtuluşa eren mü’minlerin özelliklerini belirtmektedir. Nitekim mü’minler bu özellikleri ile de Firdevs cennetlerinin vârisleri olacaklardır.

Bir başka sûrede Cenâb-ı Hak mü’minlerin kullukta ve beşerî münasebetlerde nasıl davranmaları gerektiğini bir tablo hâlinde şöyle anlatmaktadır.

Furkān Sûresi 63-77. âyetler:

1. “Rahmân’ın has kulları öyle kimselerdir ki, yeryüzünde tevâzu ve vakar ile yürürler. Cahiller kendilerine lâfla sataştıklarında onlara; «Selâm…» diyerek oradan uzaklaşırlar.”

2. “Onlar ki, gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyama durarak geçirirler.”

3. “Onlar ki; «Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır. Doğrusu onun azabı süreklidir.» derler.”

4. “Şüphesiz orası çok kötü bir yerleşme ve ikāmetgâh yeridir.”

5. “Ve onlar, harcadıkları zaman ne israf ederler, ne de cimrilik ederler; bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”

6. “O kimseler, Allah ile beraber başka ilâh edinip O’na yalvarmazlar. Allâh’ın haram kıydığı cana haksız yere kıymazlar ve zinâ etmezler. Kim bunları yaparsa günahının cezasını bulur. Kıyâmet günü azabı kat kat olur. Ve orada alçaltılmış olarak ebedî kalır.”

7. “Ancak tevbe edip îmân eden ve sâlih ameller işleyenler bunun dışındadır. Allah, onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.”

8. “Kim tevbe edip faydalı iş yaparsa, şüphesiz o tevbesi kabul edilmiş olarak Allâh’a döner.”

9. “Onlar, yalan yere şahitlik etmezler. Boş söz (ve çirkin bir davranışla) karşılaştıkları zaman, vakarla oradan geçip giderler.”

10. “Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığı zaman, o âyetlere karşı sağır ve kör davranmazlar.”

11. “Ve onlar; «Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve çocuklar ihsan eyle, bizi takvâ sahibi kimselere önder eyle!» derler.”

12. “İşte onlar; sabrettiklerinden dolayı, cennetin en yüksek makamlarıyla mükâfatlandırılacaklar ve orada hürmet ve selâmla karşılanacaklar. Orada ebedî kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikāmetgâh yeridir.”

13. (Ey Habîbim!) De ki: Duânız (ibâdetiniz) olmazsa, Rabbim size ne diye değer versin? (Ey inkârcılar! Siz Peygamber’in getirdiklerini) yalan saydınız; bu sebeple azap yakanızı bırakmayacaktır.”

Görüldüğü gibi böyle tablo hâlinde belirtilen âyetler; her zaman yolumuza ışık tutarak hayatımızı, duygu ve düşüncelerimizi yoğuran esaslardır. Zihnimizde ve hâfızamızda iz bırakacak şekilde verilmiştir. Her bölümün ayrı bir levha gibi düşünülerek sık sık gözden geçirilmesi insanın mâneviyâtını canlı tutar.

Bir de Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’den hadîs-i şerif tablosu sunalım sizlere:

“Siz bana kendi adınıza altı şeyi yapacağınıza dair garanti verin, ben de bunun size cenneti garanti edeceğine söz vereyim:

1. Söz söylerken doğru söyleyin.

2. Bir vaat, bir söz verdiğiniz zaman, sözünüzü yerine getirin.

3. Size bir şey emânet edilince, ona riâyet edin.

4. (Hayâsızlık ve zinâdan uzak kalarak) iffetinizi koruyun.

5. Gözlerinizi (bakılması yasak olandan) sakının.

6. Ellerinizi (adam öldürmek, dövmek, işkence yapmak, gasp etmek ve çalmak gibi yasaklardan) uzak tutun.” (İbn-i Hanbel, V, 323)

Bu metotla Efendimiz, insanların nasıl terbiye edileceğini bizlere göstermektedir. Bugün müslümanlar çoğu zaman bu hakikatleri görmezlikten gelerek, Avrupa’nın çıkmaz ve rezil sokaklarında debelenmektedir. Bunun neticesi de kocaman bir ahlâk buhranıdır. Yegâne çıkar yol, Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde güzel bir istikamete kavuşmaktır.

Cenâb-ı Hak cümle ehl-i İslâm’a şuur ve takvâ ihsan eyleyip, istikamet üzere hayırlı bir ömür nasip eylesin. Âmîn…