GÜLNUŞ VALİDE SULTAN TÜRBESİ

Can ALPGÜVENÇ
alpguvenc@gmail.com

Üsküdar İskelesi’nden Hâki-miyet-i Milliye Caddesi’ne doğru biraz yürüdüğünüzde, sizi ikişer şerefeli çifte minareleri ve zarif kubbesiyle, halkın «Yeni Valide» veya sadece «Yeni Cami» diye isimlendirdiği «Gülnûş Emetullah Vâlide Sultan Camii» karşılar. Düz bir sahada ve sel yataklarının ortasında yaptırıldığı için su basmaz merdivenlerle çıkılan bu cami, klâsik dönem mimarîmizin son eserlerinden birisidir.

Caminin, «Sebil ya da Hün-kâr Kapısı» diye isimlendirilen birinci kapısını, ardından Lâle Devri baş mimarı Kayserili Mehmed Ağa’nın inşa ettiği zarif sebili geçtiğinizde, sağınızda Gülnûş Vâlide Sultan’ın sekiz cepheli ve mermerden yapılma türbesi göze çarpar.

***

«Deli» nâmıyla tanınan Budin Beylerbeyi Hüseyin Paşa, Girit Serdarı tayin edildikten sonra vakit geçirmeden adaya geldi. 1646 Kasım’ında, kırk günlük bir kuşatmanın ardından Girit’in ikinci büyük şehri Resmo’yu fethetti. Zaferi İstanbul’a bildirmek üzere bir gemi hazırlatan Paşa, Venedikli ailelerden esir alınan cariyelerle, köleleri de aynı gemiyle İstanbul’a gönderdi. Tarihî kaynaklarda, Gülnûş Sultan’ın da saraya gönderilen bu on cariyeden biri olduğu ve Verzizzi ailesine mensup olduğu belirtilir. Yetiştirilmek üzere saraya alındığında beş yaşları civarında olduğu tahmin edilen küçük kız, büyük ihtimalle 1641 doğumluydu.

Gülnûş Emetullah adı verilen, Harem Dairesi’nde büyük bir ihtimamla yetiştirilen, kusursuz güzelliği ve yüksek kabiliyetiyle, kısa zamanda özel bir statü kazanan bu akıllı ve zeki kız, Şehzade Mehmed’in validesi Hatice Turhan Sultan’ın dikkatini çekerek, ileride padişaha eş olacak cariyeler sınıfına yükseldi. Yirmi bir yaşına geldiğinde (1663) «Avcı» lâkabıyla tanınan Sultan IV. Mehmed’in hasekisi oldu. Bir yıl sonra (5 Haziran 1664) Şehzade Mustafa’nın doğumu üzerine, hem birinci hasekilik makamına yükseldi, hem de ileride sultan olacak çocuğun annesi olması hasebiyle saraydaki itibarı arttı.

SARAYIN EN MESUT KADINI!

Gülnûş Sultan, «Osmanlı Sarayı’nın en mesut kadını» olarak bilinir. Zira ömrü boyunca Sultan IV. Mehmed’in başkadını olma zevkini tatmış, iki evlâdının art arda tahta çıkması üzerine iki defa valide sultan olmuş, kayınvalidesinin vefatı üzerine (1683) ise haremin tek hâkimi hâline gelmişti. Fakat Gülnûş Vâlide Sultan, ne hasekiliği, ne de valide sultanlığı döneminde devlet işlerine karışmamış, acı olaylara sebep olacak hiçbir icraatın içinde yer almamıştı. Yirmi yıl süren vâlide sultanlığı döneminde, her zaman sorumluluğunun şuurunda bir saray kadını gibi davranmış, kendisinden sonra gelenlere örnek olmuştu.

SÖYLEYİN GÜLNÛŞ’A KÂRELER BAĞLASIN!

Sultan IV. Mehmed’in tahttan indirilmesiyle (7 Kasım 1687) Gülnûş Sultan’ın mesut günleri de sona ermişti. Sultan IV. Mehmed hapse, o da maiyetiyle birlikte Bâyezid’deki Eski Saray’a gönderildi. Kırk altı yaşına giren Vâlide Sultan’ın, yirmi beş yıllık hasekiliği sona ermişti. Tahttan indirilmesinin ardından, iki yıl Topkapı Sarayı’nda hapsedilen sâbık Sultan IV. Mehmed, buradan çok sevdiği hasekisine şiirler yazdı. Gülnûş Sultan’a yazdığı şiirin bir bölümü şöyledir:

Söyleyin Gülnûş’a kâreler bağlasın / Ah ettikçe ciğerimi dağlasın / Sultan Mehmed şimşirlikte ağlasın / Bana hayf değil mi der Sultan Mehmed1

***

Avcı Mehmed’den sonra tahta geçen kardeşi Sultan II. Süleyman’ın saltanatı sadece dört yıl, küçük kardeşi Sultan II. Ahmet’inki ise üç buçuk yıl sürdü. Gülnûş Sultan’ın talihi dönmüştü. Kocasının yerine, birbiri ardına tahta geçen kardeş iki hükümdarın saltanatları sadece yedi yıl üç ay sürmüş, devletin başına Gülnûş Sultan’ın otuz bir yaşındaki büyük oğlu Mustafa geçmişti. Böylece Emetullah Gülnûş Sultan, Vâlide Sultanlık makamına yükselerek, yeniden nüfuz kazanmıştı.

GALATA’DAKİ CAMİ
YOK OLDU!

Osmanlı saray hanımlarının en dikkat çekici ve takdire şâyan tarafları onların pek çok hayır eseri yaptırmış olmalarıdır. Gülnûş Sultan da bu yönü ile Osmanlı hanımları arasında adı en başta anılacaklar arasındadır. Biriktirdiği parayı ve kendisine tahsis edilen arazi ve malları İstanbul, Sakız Adası ve Mekke-i Mükerreme’de inşa ettirdiği pek çok hayır eserine harcamıştı. İstanbul’da Vâlide Sultan adına yaptırılan ilk eser, Galata’daki «Yeni Vâlide Camii ve imareti» olmuş, büyük oğlu Sultan II. Mustafa tarafından annesi adına, bugün Galata Hırdavatçılar Çarşısı’nın bulunduğu yerde inşa edilen bu külliyenin yapımı 1698’de tamamlanmıştı. Sonraki yıllarda bakımsızlıktan harap olan bu eser, 1958’de yıktırılmış, aynı yerde cami ile birlikte inşa edilen çeşme de yok olmuştu.

SOKAKLARA PERDELER ÇEKİLİYOR

Gülnûş Sultan’ın küçük oğlu Sultan III. Ahmed de tıpkı ağabeyi gibi annesi adına bir külliye yaptırdı. Üsküdar İskelesi’nin sağında; cami, hünkâr mahfili, sebil, çeşme, türbe, muvakkithane, imaret, sıbyan mektebi ve medrese, şadırvan, havuz, su deposu, çarşı, bedesten ve meşruta evlerden meydana gelen geniş bir bina grubu inşa ettirdi. Yapımına 1708’de, Baş Mimar Kasım Ağa tarafından başlanan külliye, iki buçuk yıl gibi kısa bir zamanda tamamlanıp 1711’in başlarında bitirildi.

Padişahla Vâlide Sultan 4 Mart 1711 Perşembe günü Üsküdar’a geçip Bostancıbaşı Mustafa Ağa’nın evinde misafir oldular. Ertesi gün (Cuma), bütün devlet erkânına, ulemâ, şeyh efendiler ve ocak ağalarına Ayazma Bahçesi’nde bir yemek verildikten sonra camiye gidildi. Salâ ve ezanlar dinlendi, kalabalık bir cemaatle ilk Cuma namazı kılındı. Namaz sonrası bütün ileri gelenler caminin köşkünde huzura çağrıldılar. Şeyhülislâm Seyyid Ali Efendi’nin duasının ardından erkâna samur kürkler giydirildi.2

Cumartesi günü, adına inşa edilen camiyi görüp gezmek isteyen Gülnûş Vâlide Sultan için, özel hazırlıklar yapıldı, bostancıbaşının evinden camiye kadar, yol üzerindeki bütün evler boşaltıldı, sokak başlarına perdeler gerildi. Vâlide Sultan, alınan bu tedbirlerden sonra, Harem-i Hümâyun hanımlarıyla birlikte camiyi ziyarete geldi, burada «tahiyyetü’l-mescid»3 kıldı, uzunca bir duada bulundu, ardından çevrede bulunan fakir-fukaraya hediyeler ihsan etti.

DÖKME SANATININ NADİDE BİR ÖRNEĞİ

6 Kasım 1715 günü Edirne Sarayı’nda vefat eden 73 yaşındaki Vâlide Sultan’ın naaşı, oğlunun da iştirakiyle kılınan cenaze namazının ardından İstanbul’a gönderildi. Zira sultanın vasiyeti, Üsküdar’da kendi adına yaptırılan caminin bitişiğindeki türbesine defnedilmekti. Önce Topkapı Sarayı’na getirilen Sultan, 8 Kasım 1715 Cuma günü sabahı, bir saltanat kayığı ile Üsküdar’a geçirilerek, kılınan ikinci cenaze namazını müteakip adını taşıyan türbede toprağa verildi.

***

Sebille muvakkithane arasında yer alan Gülnûş Sultan türbesi, sekiz cepheli olup, tamamen mermerden inşa edilmişti. Cephelerin köşelerine yerleştirilen mermer sütunların arası pirinç şebeke; sütunlar, içleri dilimli yekpare mermer kirişlerle birbirlerine bağlıydı. Bu sütun ve kirişlerin üzerine, türbeyi daha muhteşem göstermek için kesme mermerden ikinci bir kemer yerleştirilmişti, bu kemerlerin içleri de yine pirinç şebeke ile örülüydü. Çiçek, yaprak ve çeşitli geometrik şekillerle bezeli olan bu şebekeler; gerek döküm, gerekse motif bakımından dökme sanatımızın en seçme örnekleridir. Bu açık türbeyi, lâme demirler arasına gerilen tel bir kafes örter. İstalâktitli bir silmenin çepeçevre dolandığı kubbe eteğinin iç tarafında nefis bir hat ile Ayetü’l-Kürsî yazılıdır.

İç kısmına pirinç şebeke bir kapıdan girilen bu şâheser türbenin ortasında, Vâlide Sultan’ın yüksek, ihtişamlı kabir taşlarıyla bezeli makberi yer alır. Üzerlerinde istiridye kabuğu şeklinde mihrapçıklar ve kabartma şekiller bulunan mezar taşlarının arka yüzlerinde zarif, uzun servi kabartmaları göze çarpar. Baş ve ayak taşların üzerlerindeki sorguçlar, çeşmesindekinin aynıdır.

Baş taşında, Hezârfen Mehmed Efendi tarafından, tâlik hatla on bir satır hâlinde yazılı Arapça bir kitâbe görülür; en altta 1127 (1715) tarihi okunur.

1 Mustafa GÜLER, Gülnûş Vâlide Sultan’ın Hayatı ve Hayratı, İst. 2006, s.23.
2 M. N. Haksan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İst. 2001, s.387.
3 Mescidlere girildiğinde kılınması sünnet olan bir namaz. Mescidi selâmlama namazı.