MUHABBET EHLİNE DERT DEVADIR

Murat AKDAĞ akdagmurat10@yahoo.com

Büyük bir kâinatı içinde barındıran insan, uzun bir yolculuktadır. Ruhlar âlemi, berzah âlemi, ana rahmi, dünya ve kabir koridorundan geçip; âhiret âlemine varacak uzun bir yol. Bu yol her bir yolcu için hikmet ve sırlarla doludur. İnsan; bu yolculuğun her bir merhalesini, mesafesini, mekânını ve zamanını ancak hikmet sahibinin izin verdiği kadar idrak edebilmektedir. Ama biz biliyoruz ki her yolculuk dert ve meşakkatle doludur. Yola çıkan her bir yolcu şükür, teslîmiyet ve tevekkül azığı ile yola çıkmalıdır. Yolculuk imtihandır. Yolcu, her şeyin mutlak sahibine teslîmiyeti nisbetinde bu yolda huzurla mesafe kat edebilir. İşte dünya hayatı bu uzun yolculuğun kısa bir merhalesi ve durağıdır. Kâinatın Efendisi bunu; uzun bir yolda, yolcunun bir ağacın altında biraz mola vermesi, gölgelenmesi ve yoluna devam etmesi olarak tarif eder.

Bu kısa dünya hayatında;

Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep angarya!

anlayışını yüreğinde hisseden bir insan için huzur ve sükûnun kapısı aralanmış olmalıdır. Eğer bu huzur ve sükûn kapısı aralanmazsa bu uzun yolculuğun devamı olan âhiret hayatı da dert ve elemlerle dolu olacaktır. Kâinatı yoktan var eden, yarattığı bütün mahlûkatı rahmetiyle kuşatan ve merhametinden yüreklerine şefkat tohumları yerleştiren yüce Mevlâ’mız mükerrem olarak yaratığı insana daima ebedî yolculuğunu hatırlatmakta ve türlü türlü işaretler vermektedir.

Hayatımızdaki dert, keder, elem, ıstırap ve hastalıklar bunların başında gelmektedir. Bunlar gafil insanlar için hayatı çekilmez ve yaşanılmaz bir karanlıklar tablosu kılarken, ârif gönüller için bunların hepsi birer lütuf ve ihsandır. Gönlü muhabbetle yoğrulanlar için dert bile devadır.

Bîmâr-ı muhabbet olana dert devâdır

diyen şair bunu ne güzel ifade etmiştir.

Yaratan’dan ötürü, yürekleri yaratılana karşı şefkat, merhamet ve muhabbet ile dolu olanlar; derdi, hastalığı, hicranı Rablerine yakınlaştırıcı birer imtihan ve hediye olarak görmüşler; derdi, tasayı, elemi ve kederi aşka dönüştürmüşlerdir.

Derdimin dermânı Sen’sin bilmedi sordum tabip
Çün yakin Sen’sin devâsı derde derman gösterir

Fânî cihâna bakma giçen ömrü sevme kim
Ömrün zevâli vâr u cihânun bekāsı yok

diyen Seyyid Nesîmî, ömür yolculuğunun da, cihanında geçici olduğunu ne güzel beyan etmektedir.

Büyük aşk şairi Fuzûlî’de mânevî aşkın şâhikalarından seslenerek dert ve zehrin kendisinin dermanı olduğunu ifade etmekte ve tabiplerin de kendisinden el çekmelerini istemektedir;

Aşk derdiyle hoşem el çek ilâcımdan tabip
Kılma derman kim helâkim zehri dermânımdadır

Hayat ve aşk yolundaki belâların aslında deva olduğunu hissetmek bazen zaman alır. Dukakinzâde Ahmed de aşağıdaki beyti ile bunu ifade etmektedir;

Râh-ı aşk içinde gerçi çok belâlar var imiş
Ol belâdan derdüme bildüm devâlar var imiş

Bütün gönül erleri; bu dünya âleminin geçici bir misafirhane, insanoğlunun da misafir olduğunu beyanla hakikî menzilin âhiret âlemi olduğuna işaret etmektedirler. Sultanlar sultanı ve gönüller sultanı Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri de şu dörtlüğü ile bizim yüreğimize sessizce bunu fısıldamaktadır;

Yalancı dünyaya aldanma ya hû
Bu dernek dağılır dîvan eğlenmez
İki kapılı bir vîrânedir bu
Bunda konan göçer mihman eğlenmez

Bu uzun yolculuğun, kısa süren dünya merhalesinde Rabbimiz, insanoğluna birçok mes’ûliyetler ve emânetler vermiştir. Yolculuktaki en büyük sır, belki de bu emânetlere sahip çıkmaktır. İnsanoğlu için; çocuk bir emânet, anne-baba bir emânet, eş bir emanet, müslüman kardeşin bir emânet… Hattâ insanın kendisi kendisine, bedeni ve rûhu ile birlikte bir emânet. İnsan bu emânetlerin hepsini yolculuk boyunca müdafaa ve muhafaza etmek mes’ûliyetine sahiptir. Bütün bu emânetlere sahip çıkabilmek için de ilk önce kendi emânetine sahip çıkmalı, ruh ve beden sağlığını korumalıdır. Sağlık en büyük lütuf ve nimettir.

Her şeyin sentetik ve sun’îsinin icat edildiği çağımızda, büyük mağazalarda ihtişamlı ambalâjlar içinde tüketime sunulan, günlük aldığımız gıdalar bile artık sağlığımızı tehdit eder olmuştur. Her şey sun’î, her şey hormonlu, her şey plâstik…

Bazı araştırmacılara göre bu hormonlu gıdalarla beslenen vücut, toprakta daha geç yok olmaktadır. Çevre kirliliğine sebep olan naylon ve plâstik atıkların toprakta yıllarca yok olmadıkları gibi…

Sağlıksız gıdalar bedenimizin ve rûhumuzun insicâmını bozmakta yeni yeni hastalık türleri ile hem vücut sağlığımızı hem de stres ve depresyon başta olmak üzere birçok hastalıkla da ruh sağlığımızı tehdit etmeye devam etmektedir. Bu hormonlar, ilâçlar, katkı maddeleri sadece sağlığımızı değil rûhumuzu ve aşkımızı da tehdit etmektedir. Hattâ yüzümüzdeki tebessümlerin bile samimiyetten mahrum, yapmacık olmasının sebebi bu olmalıdır. Ondandır ki insan şifayı ve huzuru yanlış zamanlarda ve yanlış mekânlarda aramaktadır.

Bunlardan dolayı kalbimizin üzeri çeşitli kirler ile kaplanmakta, yüreğimizden sevgiye, merhamete, şefkate ve aşka giden bir yol bulmakta güçlük çekmekteyiz.

Hoştur bana Sen’den gelen
Yâ gonca gül yâhut diken
Yâ hil’at ü yâhut kefen
Lutfun da hoş kahrın da hoş

penceresinden hayata bakan, rızâ makamında, erdem sahibi gönül insanlarının izlerini kaybetmekteyiz ve bugünde bu yüce ruhların izdüşümü olan gönüllerle buluşabilmekte ve anlamakta sancılar çekmekteyiz. Fazîlet nümûneleriyle dolu medeniyetimizde sahip olduğumuz güzellikleri ufkumuzda görememenin ıstırabını çekiyoruz. Belki de şifa kaynakları çok yakınımızda da, biz fark edemiyoruz. Şair Nev‘î’nin işareti hepimiz için önemli;

Tamâm oldu güzellik sanma Şîrîn ile Leylâ’da
Nice Leylâ bulunur, erlik ammâ âşık olmaktır!