GAFLET ÇEKMİŞ ALTLARINA KIR ATI

Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

 

Başlıktaki ifade; Erzurum’un Hasankale (Pasinler) ilçesinde yaşamış, hayatını İslâm’a adamış ve hâlen daha bölgede tesiri devam eden Alvarlı Efe Hazretleri diye tanınan, Alvarlı Muhammed Lütfi Efendi (1868-1956)’ye ait. 

 

Efe Hazretleri; yaşadığı dönemde gördüğü manzara karşısında, son derece müteessir olmuş olacak ki insanların, dilleriyle söyledikleri ile yaptıkları ameller arasında bir tezat görmüş ve üzerindeki vazife gereği olarak, insanlara nasihat bâbında, gönlünden gelenleri kâğıda dökmüş. 

 

Diyor ki Hazret:

 

Rahmet-i Rahmân’ı dilerler ammâ,

Emr-i Hakk’a karşı isyâne bir bak!

Bugünkü bu demde gülerler ammâ,

Kur’ân’ın verdiği fermâne bir bak!

 

Şeytan, insana hep soldan yaklaşmıyor. Bazen de sağdan yanaşıyor ve;
«Bir kereden bir şey olmaz, yap, sonra tövbe edersin. Allâh’ın rahmeti, merhameti geniş; nasılsa affeder!» deyip insana çelme takabiliyor. Haramın ve günahın en zoru, ilk defa işlenen oluyor. O çizgiyi geçene kadar şeytan kırk dereden su getiriyor; ilk tecrübeyi yaptırdı mı, artık keyfine diyecek yok! 

 

Zira, kritik eşik aşılmış ve muhatabını günaha alıştırmıştır. Bundan sonraki işi kolaydır. 

 

Çünkü, insan nefsine güzel gelen şeyleri yapınca, keyifleniyor; güle oynaya yarını, âhireti ve hesabı unutabiliyor. 

 

Kur’ân’a inandık, mü’miniz derler,

Helâlden tatlıca haramı yerler,

Bütün dünya-perest civanlar, pîrler;

Nerde var İslâm, îmâne bir bak!

 

İnsanlar, inandıklarını söyledikleri hükümleri, birtakım menfaatlerle yer değiştirdiler. Allâh’ın haram kıldığı; kumar, içki, fâiz, zinâ ve rüşvet, akla hayale gelmeyecek dünyalıklar kazanmaya vesile olmaya başladı. Büyük paraların döndüğü bu şeytanın oyuncakları, insanların zihinlerinde normalleşmesi için ya isimleri değiştirildi veya yumuşatılarak bu geçiş sağlandı. 

 

•Kumara iddia veya piyango, 

 

•Fâize kredi veya finansman, 

 

•Zinâya aşk veya flört, 

 

•Rüşvete komisyon veya bahşiş denilerek, Allah Teâlâ’nın hükümleri çiğnendi. 

 

Ne gariptir ki; bu haramları işleyenler ve normalleştirenler, kendilerini müslüman olarak görmeye devam ettiler.

 

Şeyâtîn ellere vermiş beratı,

Gaflet çekmiş altlarına kır atı,

Güler oynar sanki geçmiş Sırât’ı;

Fısk u fesâd ile devrâne bir bak!

 

Bugün yaşadığımız çağ, gafletin en karanlık ve güçlü olduğu dönem belki de. Gaflet mânâ olarak; insanın gerçeklerden uzaklaşması, şuurlu ya da şuursuz bir şekilde göz ardı etmesi, hayatın derinliklerini gözden kaçırması olarak tanımlanabilir. Bu, çoğu zaman gündelik hayatın telâşı içinde ferdin kendini kaybetmesi, daha derin düşüncelere ve mânâlara yönelmesi gereken anlarda sathî kalmasıdır. 

 

Geleneğimizde, gaflet; bir tür zihin karışıklığı ve uyanıklığın eksikliği olarak görülürken, modern dünyada bu mefhumun derinlikleri daha da karmaşık hâle gelmiştir.

 

Modern insanın gafleti, teknolojinin ve sosyal medyanın getirdiği hız ve sathîlik ile daha belirgin bir hâl almıştır. 

 

Bugünün ferdi; bilgiye her an ulaşabilme imkânına sahip olmasına rağmen, bu bilgi bombardımanı altında derinlemesine düşünme yeteneğini kaybetmektedir. 

 

Her gün karşılaşılan sayısız îkaz, bildirim ve mesaj; zihni dağınık ve sathî bir hâle getirmekte, insanın mânâ arayışı ise yerini geçici hazlara bırakmaktadır.

 

Gaflet; modern çağın fertlerini, bilgiye erişim kolaylığına rağmen derin düşüncelere kapalı hâle getirebilir. 

 

İnsanlar; gerçeklikten uzaklaşarak, ekranlarda geçirdikleri saatlerin etkisiyle, gerçek dünyayı anlamakta zorluk çekebilirler. Sanal etkileşimler; sathî bir bağlantı sunarken, derinlemesine ilişkiler kurma becerilerini zayıflatabilir. İnsanların düşünce kapasiteleri daralırken, kendilerini daha önce yaşamadıkları bir boşlukta bulmaları mümkündür.

 

Sosyal medya ve dijital plâtformlar, kişinin kendi öz benliğinden uzaklaşmasına sebep olabilecek sosyal baskılar ve normlar meydana getirebilir. İnsanlar; başkalarının hayatlarına dair kusursuz ve idealize edilmiş görüntülerle karşılaştığında, kendi yaşadıklarının yetersiz olduğunu hissedebilirler. Bu hâl; fertleri gerçeklikten kopararak, kendileri ve çevreleri hakkında gerçek bir anlayış geliştirmekten alıkoyar.

 

Modern insanın gaflet içindeki hâli; yalnızca ferdî değil, içtimâî sonuçlar da doğurur. Cemiyetler, fertlerin derin düşünce ve analiz yeteneğinden yoksun kaldığında; bu durum sosyal, kültürel ve politik düzeyde sathî ve geçici çözümlere yol açabilir. Dolayısıyla; ferdî gaflet, cemiyetin genel düşünce ve kültürel derinliğini de etkileyebilir.

 

Sonuç olarak; 

 

Modern insanın gafleti; bilgi ve teknoloji çağında, derin düşüncenin, mânâ arayışının ve şahsî farkındalığın eksikliğini ifade eder. Bilgiye erişim imkânlarının artması; ne yazık ki, derinlemesine düşünme yeteneğinin kaybolmasına ve gerçeklikten uzaklaşmaya yol açabilir. 

 

Bu irtibatla; 

 

Modern ferdin, gafletten kurtulup daha şuurlu bir hayat sürmesi, hem ferdî hem de içtimâî anlamda önemli bir gerekliliktir.

 

Zarf-ı îman edeb, hayâ kandedir?

Nûr-i Kur’ân, kalbde ziyâ kandedir?

İlme amel, ahde vefâ kandedir?

Ne gidiştir, emr-i Kur’ân’e bir bak!

 

 

Sûretimiz sîretimize dâlldir,

Hâlimizi beyan eyleyen kāldir,

İbretle nazar et bugün ne hâldir?

Ref olmuş dillerden, irfâne bir bak!

 

İnsanın bir şeye inandığının en büyük ölçüsü; inandığını söylediği şeyleri, hayatında tatbik etmesi ve uygulamasıdır. Allah Teâlâ’nın peygamberleri aracılığı ile gönderdiği hükümler; okunup bir kenara konulsun diye değil, onlarla amel edilsin ve inananlar hayatlarını bu ölçülere göre ayarlasın diyedir. 

 

Kur’ân, hem kendisini okuyanı hem de hayatına tatbik edeni değiştiren ve dönüştüren bir kitap. Okuyan ve amel edenlerin dünyasını da muazzam güzelliklerle süsleyen bir kitap. 

 

Hazret; Kur’ân’ın nûrunu sîmâlarda göremediği için, bunun nerede olduğunu soruyor. 

 

Bu satırlar yazılalı bir buçuk asır geçmiş ve Kur’ânî ifade ile; 

 

“Fe eyne tezhebûn: Nereye bu gidiş?” (et-Tekvîr, 26) sorusu bugün daha mânâlı duruyor.

 

Muhammed ümmeti böyle olursa,

Kitapsız sünnetsiz hâlden kalırsa,

Nefs ü hevâsıyla bir yol bulursa;

Her bir şeye Kādir Sultân’e bir bak!

 

İnsanlık tarihi boyunca gelmiş bütün ümmetlerden ziyade olarak, kıyâmete kadar hükmü devam edecek olan Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ümmeti; O’nu üzecek işler yaparsa, O’nun getirdiği kitâba, ölçüye ve uyguladığı sünnete riâyet etmeyi bırakıp kendi hevâ ve heveslerine uyarsa, O’nu ve hükümleri gönderen Allah Teâlâ’nın göndereceği cezalara da hazırlıklı olmak gerekir.

 

Nefs-i emmârenin emri duyuldu,

Seve seve şeyâtîne uyuldu,

Emr-i şer‘-i şerif dilden soyuldu;

Saâdetsiz pîr ü civâne bir bak!

 

Allah Teâlâ, dostlarına büyük nimetler bahşetmiş. Onlara sanki, zamanın perdelerini açıp, bugünleri göstermiş. 

 

Efe Hazretleri de yaşadığı dönemden; sanki bugünün insanının yaşadığı problemlerin, sıkıntıların kaynağını tespit ve teşhis etmiş. 

 

İçtimâî hayat; insanın kendisi ile Rabbi ile ve içinde yaşadığı cemiyet ile ilişkilerinin Allâh’ın emirlerine uyması hâlinde, saâdet ve huzur dolu bir şekilde deverân eder. İnsanların nefislerine uyması, şeytanın emirlerine uyması ve şer‘i şerîfin unutulup raflara kalkmasının; hem fertlerde hem de cemiyette düzensizlik ve mutsuzluğa sebep olduğuna tarih sayfaları şâhittir. 

 

 

Vallâhi billâhi bu bize kalmaz!

Yer göğün kıyâmı Kitab’sız olmaz!

Allah bir kahreder, misli bulunmaz!

Âlemlere dolmuş isyâne bir bak!

 

Âlemleri halk eyleyen bir Allah,

Âkıbet intikam edecek vallah,

Lütfi söyle bu dem hasbeten lillâh;

Dünyada kopacak buhrâne bir bak!

 

İnsanlık tarihi, nefislere uyulduğu ve Allâh’ın hükümlerinin uygulanmadığı dönemlerde; insanların yeniden hakka, doğruluğa ve îmâna dönmesi için Allah Teâlâ tarafından îkaz edildiği dönemleri görmüştür. 

 

Bu îkazlar; bazen bir sayha, bazen bir deprem, bazen bir tûfan olmuştur. 

 

Bugün de böyle bir îkaz dönemi yaşıyoruz. Bir taraftan, tabiî olaylar ile bize kendimize gelmemiz telkin ediliyor; diğer taraftan da her şeyin bol olduğu, ama bereketin az olduğu başka bir ibretlik hâl yaşatılıyor. İsteyen herkesin, bir şekilde istediği şeye ulaşması bu çağda kolay, ama dikkat ediniz hâlinden memnun olan ve şükreden az.

 

Modern gaflet dönemi; her şeyi kendimizin yaptığını, her şeyi kendimizin kazandığını, her şeyi bizim hak ettiğimizi, en güzel hayatı, en seçkin ve eksiksiz hayatı, bizim ve çocuklarımızın yaşaması gerektiğini üflüyor. Rezzâk unutuldu. «Ben kazandım!», «Ben yaptım!»; «Ben!.. Ben!..» putu artık en revaçtaki put hâline geldi.

 

Allah Teâlâ, mülkünde ilâhlık taslayanları yok etmiştir. O; «Ben!» putunu da yıkacağı zamanı bilir. Bize verdiği mühleti iyi kullanalım. Âgâh olalım, uyanalım.

 

Uyanmazsak, ilâhî îkazlara riâyet etmezsek, bizden öncekilerin kötü âkıbetiyle muhatap oluruz.

 

Allah Teâlâ, gönüllerimizi ve zihinlerimizi gafletin her türlüsünden muhafaza buyursun. Huzûruna tertemiz bir şekilde varmayı nasip etsin. Âmîn.