DEM-KEŞ
Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr
Kimi kim Hak saklar ola bî-gümân,
Bir güvercin yiter ana pâsbân.2
Her cuma günü olduğu üzre, gece bekçiliğinden tekāüt olan Mürteza Efendi; Üsküdar Duvardibi’ndeki evinin yakınında Aşçıbaşı Camisi olmasına rağmen, biraz da eski günleri yâd etmek için Çiçekçi semtindeki, Küçük Selimiye Camii’ne gidiyordu.
Cuma namazına doğru evinden çıkıp; Karacaahmet Mezarlığı’nın içerisindeki patikadan yürüyor, tam caminin karşısına çıkıyordu.
O gün de mezarlıktan geçerken, patikanın yaklaşık 7-8 metre uzağındaki bir mezar dikkatini çekti.
Mezarın taşının üzerinde bir güvercin, başını aşağı yukarı sallayıp sürekli demleniyordu. Çok önemsemedi; ancak namazdan çıkıp güvercini yine orada görünce, biraz da meslekten gelen bir merakla mezarın başına gitti.
Yanına gelince; burasının taze bir mezar olduğunu ve taşına da küçük bir sepet bağlandığını gördü, sepetin içinde ise katlanmış kâğıt parçaları vardı.
Mezara saygısı sebebiyle kâğıtlara dokunmadı.
Bu arada güvercin; sürekli başını aşağı yukarı sallıyor, tutmaya çalışınca kaçıyor, ama demlenmeye devam ediyordu.
Merakını yenemeyip ertesi gün de, sonraki gün de mezarın başına gidince o güvercini yine orada gördü.
Kuşu takip etmeye başladı; kuş ağzında bir kâğıt parçasıyla geliyor, kâğıdı sepete atıyor, sonra başını aşağı yukarı sallayarak dem çekmeye başlıyordu, sanki zikir çekiyordu.
Bu garip durum karşısında şaşıran Mürteza Efendi; işin içinden çıkamayınca, gördüklerini anlatmak için, vazife yaptığı sırada tanıdığı Kaptanpaşa Camii civarında oturan Diyarbekirli kuşbaz Yûsuf Efendi’ye gitti.
Durumu yerinde değerlendirmek isteyen Yûsuf Efendi, Mürteza Efendi ile birlikte Karacaahmet’teki mezarın başına geldi.
Yûsuf Efendi mezarı görünce hemen tanıdı;
“–Bu bizim kuşbaz Ahmet Efendi’nin mezarı, kendisi geçenlerde Hakk’ın rahmetine kavuştu. Aslında tam mânâsıyla kendisine kuşbaz denilir mi bilmiyorum, çok iyi kuşçuydu ama sadece birkaç tane kuşu vardı. Kendisi hattattı, Süleymaniye’de otururdu. Bu kuş da onun güvercinlerinden biri…” dedi.
Yûsuf Efendi sepetin içindeki kâğıt parçalarını açıp bakmaya başladı, üzerlerinde Arapça harfler vardı:
“–Peki, bu durum nedir Yûsuf Efendi?” diye sordu Mürteza Efendi.
“–Anlayacağız Mürteza Efendi anlayacağız. Bana bir parça kâğıt bulabilir misin?” dedi.
Mürteza Efendi; hemen cebindeki küçük not defterinden bir sayfa kopardı, Yûsuf Efendi’ye uzattı. Yûsuf Efendi, kalemiyle kâğıdın üzerine bir şeyler yazdı ve katladı. Daha sonra kendi usûlüyle kuşu tuttu ve kâğıdı kuşun ayağına bağladı. Sonra kuşu iki eliyle yukarı doğru uzatarak avuçlarından bıraktı, kuş uçtu gitti.
Ertesi gün Yûsuf Efendi’yle Mürteza Efendi buluşup, Ahmet Efendi’nin mezarının başına geldiler, güvercin yine oradaydı. Yûsuf Efendi kuşu yakaladı, ayağına bağlı olan kâğıdı çıkardı ve okudu.
Mürteza Efendi heyecanla;
“–Ne yazıyor Yûsuf Efendi, ne yazıyor?” diye sordu.
Yûsuf Efendi gülümsedi;
“–Tahmin etmiştim…” dedi.
Ben kâğıda;
“–Bu «dem-keş»in sahibi kim ola ki?” diye yazdım.
O da;
“–Ahmet oğlu Tevfik.” yazmış.
“–Tanıyorsun herhâlde, gülümsediğine göre…”
“–Tabiî, Tevfik elimizde büyüdü. Yarın hazır ol, Tevfik Efendi’yi görmeye gidiyoruz Mürteza Efendi.” dedi.
“–Nereye gidiyoruz?”
“–Tabiî ki rahmetli Ahmet Efendi’nin dükkânına, Süleymaniye’ye. Tevfik Efendi ile bir konuşalım bakalım.”
Ertesi gün kuşbaz Yûsuf Efendi ile Mürteza Efendi; Süleymaniye’deki Ahmet Efendi’nin dükkânında, Tevfik Efendi ile buluştular.
Mürteza Efendi tanıştırıldı, oturuldu, çaylar söylendi.
Yûsuf Efendi Tevfik Efendi’ye sarıldı;
“–Bakıyorum sıkı bir kuşbaz olmuşsun Tevfik oğlum.” diye takıldı.
“–Estağfirullah Yûsuf amcacığım ne haddimize!”
Yûsuf Efendi sordu:
“–Nedir bu «dem-keş»in taşıdığı kâğıtların hikmeti Tevfik oğlum?”
“–Biliyorsun, rahmetli pederim güvercinleri çok severdi. İyi bir kuşbaz olmasına rağmen, fazla kuş bakmazdı, üç-dört tane kuşu vardı. Bu dem-keş de onlardan biriydi, onunla özel olarak ilgilenirdi, aralarında çok güzel bir bağ vardı.
Bazen anlatırdı pederim;
«Bu güvercinler tasavvufta, mânevî olarak gönül ve sır taşıyıcısı olarak tanınır. Makamdan makama sır, gönülden gönüle haber taşırlar. Hemen hemen her dervişin rûhu, uyku sırasında güvercin kılığına girer. Bütün mânevî makamları, gök katlarını, cennet ülkelerini dolaşır. Ruhlara gerekli mânâ ışığını getirir. Allâh’ın sevgili kullarına haber ve rızık taşır. Hızır ve derviş gibi değişik biçimlere bürünür.» derdi.”
“–Tevfik oğlum, biz hâlâ meseleyi anlayamadık.”
“–Anlatacağım Yûsuf amcacığım, anlatacağım biraz daha sabır.
Rahmetli pederimin; biliyorsun sohbet halkası vardı, sohbetlere katılırdı. O vefât ettikten sonra sohbetlere ben katılmaya başladım.
Bu sohbetlerden birinde, şu konu ele alındı:
İbn-i Mes‘ûd -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurdu:
«Kim Kur’ân-ı Kerim’den bir harf okursa, onun için bir iyilik sevâbı vardır. Her bir iyiliğin karşılığı da on sevaptır. Ben; ‘elif lâm mîm’ bir harftir demiyorum; bilâkis elif bir harftir, lâm bir harftir, mîm de bir harftir.» (Tirmizî, Fezâilü’l-Kur’ân, 16)
Bu Hadîsi Nasıl Anlamalıyız?
Kur’ân okumanın ne kadar fazîletli bir amel, bir hayır, bir ibâdet olduğunu biliyoruz. Bu hadis, bizi bu yönde daha da teşvik edici bir özellik taşımaktadır. Çünkü burada şunu öğrenmiş oluyoruz: Kur’ân okuyan kişi; bir hayır, bir hasene işlemektedir. Fakat okunan sûre veya âyet değil, her harf başlı başına bir hasenedir, bir iyiliktir. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bunu özellikle belirtmişlerdir. Allah Teâlâ, her iyiliğe en az on misli ile karşılık vereceğini va‘detmiştir:
«Kim bir iyilik getirirse, ona o getirdiğinin on katı vardır.» (el-En‘âm, 160)
İşte bu âyetin hükmü gereği, Kur’ân’dan okunan her harf bir iyilik, bir hasenedir ve her haseneye on katı sevap vardır. Bir mü’min, ecrini sadece Allah’tan bekleyerek ne kadar çok Kur’ân okursa o kadar çok sevap kazanacak demektir. Bir harfin sevâbı bu kadar olunca; okunan kelimeler, âyetler ve sûrelerin, özellikle yapılan hatimlerin ne kadar büyük bir sevap kazandıracağını hesap etmek zor değildir. Dolayısıyla bu âyet ve hadisler, mü’minleri sürekli ve disiplinli bir şekilde Kur’ân okumaya teşvik etmekte, her gün Kur’ân’dan mutlaka bir miktar okumamızın lüzumunu bir kere daha teyit etmiş olmaktadır.3
İşte bu sohbetten sonra aklıma geldi, bu dem-keş zaten her gün gidip ustasını ziyaret edip evine dönüyordu. Ben de her gün Yâsîn Sûresi’nden bir harf yazıp gagasına tutuşturuyorum, o da uçup gidip ustası ile hasret gideriyor.
İşte böyle Yûsuf amcacığım.” deyince, Yûsuf Efendi’yle Mürteza Efendi’nin gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.
______________________
1 Dem-keş: Bir güvercin cinsi. Yeri, tarîkat ehlinin dergâhıdır. Gece ve gündüz Allâh’ın birliğini anar. Nağmesi mukaddes meclise âhenk verir. Nakşibendî tarîkatında şerefi bulmuştur ve her zaman gizli zikir yapmaktadır. Tane kaydında dahî olmayıp devamlı zikir ile meşguldür. (Remzî’nin Kebüter-nâme’si)
2 “Allah birini korumak istediği zaman, ona şüphesiz bir güvercin bile bekçi olarak yeter.” Hazret-i Peygamber’in; peşinde olan Mekkeli müşriklerden kaçarken, Medine’ye göçü esnasında sığındığı mağara münasebeti ile ele alınır. Bilindiği gibi mağaranın girişindeki güvercin yuvasının bozulmamış ve örümcek ağının yırtılmamış olması Hazret-i Peygamber’i ve yanındakileri kurtarmıştır. (Ahmedî Dîvânı)
3 Riyâzü’s-Sâlihîn, Erkam Yayınları.