NÛR ÜSTÜNE NUR

Prof. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

 

BİR HADİS:

 

عَنْ عَبْدِاللّٰهِ بْنِ عَبَّاسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمَا قَالَ النَّبِيُّ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : 

 

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ ل۪ي ف۪ي قَلْب۪ي نُورًا، وَف۪ي لِسَان۪ي نُورًا، وَف۪ي سَمْع۪ي نُورًا، وَف۪ي بَصَر۪ي نُورًا 

 

Abdullah İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-’dan nakledildiğine göre Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: 

 

“Yâ Rabbî! Benim kalbime nur, dilime nur, kulağıma nur, gözüme nur ver…” (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 189)

BİR MESAJ: 

 

“Kur’ân ve Sünnet’in nurlu yolundan ayrılma!” 

 

Dil hânesi pür-nûr olur envâr-ı zikrullâh ile,

İklîm-i dil mâmûr olur mîmâr-ı zikrullâh ile.

(Sultan I. Ahmed) 

 

 

Abdullah İbn-i Abbas -radıyallâhu anhümâ-’dan nakledildiğine göre Sevgili Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem-, seher vakti kalktığında şu duâyı okurdu:

 

اَللّٰهُمَّ اجْعَلْ ل۪ي ف۪ي قَلْب۪ي نُورًا وَف۪ي لِسَان۪ي نُورًا وَف۪ي سَمْع۪ي نُورًا وَف۪ي بَصَر۪ي نُورًا وَمِنْ فَوْق۪ي نُورًا وَمِنْ تَحْت۪ي نُورًا وَعَنْ يَم۪ين۪ي نُورًا وَعَنْ شِمَال۪ي نُورًا وَمِنْ بَيْنِ يَدَيَّ نُورًا وَمِنْ خَلْف۪ي نُورًا وَاجْعَلْ ف۪ي نَفْس۪ى نُورًا وَأَعْظِمْ ل۪ي نُورًا 

 

“Yâ Rabbî! Benim kalbime nur, dilime nur, kulağıma nur, gözüme nur, üstüme nur, altıma nur, sağıma nur, soluma nur, önüme nur, arkama nur, nefsime nur ver! Bana büyük bir nûr ihsân eyle!” 

 

Bir başka rivâyette Sevgili Peygamberimiz’in gece yarısı namaza kalktığında şu duâyı da okuduğu nakledilmektedir: 

 

“Allâh’ım! Hamd Sana mahsustur. Göklerin ve yerin Nûr’u Sen’sin. Hamd da Sana mahsustur. Göklerle yerin ve onlardakilerin Rabbi Sen’sin. Hak Sen’sin, Sen’in va‘din haktır. Sözün haktır. Sana kavuşmak haktır. Cennet haktır. Cehennem haktır. Kıyâmet haktır. 

 

Yâ Rabbî! Ben ancak Sana teslim oldum; ancak Sana îmân ettim; ancak Sana tevekkül eyledim ve yalnız Sana rucû ettim. Ben hasmıma karşı ancak Sen’in (burhânın) ile mühâsame ettim ve düşmanınla aramızda ancak Sen’in hakemliğine müracaat ettim. Binâenaleyh benim gerek evvelce gerekse sonradan işlediğim günahlarımla gizli ve âşikâr yaptıklarımı hep bana bağışla! Benim ilâhım Sen’sin, Sen’den başka hiçbir ilâh yoktur!” (Müslim, Salâtü’l-müsâfirîn, 199) 

 

“Allah göklerin ve yerin Nûr’udur.” (en-Nûr, 24/35) Allah –celle celâlühû-, kâinattaki bütün nurların kaynağıdır. O, karanlıktan aydınlığa çıkarandır. Yokluk karanlıktır. Allah Teâlâ, insanoğlunu yokluk karanlığından varlık aydınlığına ulaştırmıştır.

 

Muhammed -sallallâhu aleyhi ve sellem- nurdur. Öyle bir nurdur ki, kıyâmete kadar bütün mü’minlerin gönül dünyasını aydınlatacak olan ve onları ebedî saâdete eriştirecek olan bir nurdur.

 

Kur’ân nurdur. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: 

 

“Ey insanlar! Şüphesiz size Rabbinizden kesin bir delil geldi ve size apaçık bir nûr indirdik.” (en-Nisâ, 4/174) 

 

Îman nurdur, küfür ise karanlıktır. Âyet-i kerîmede kıyâmet gününde; «mü’minin îman ve sâlih amellerinin nurlarının» önlerinde ve sağ taraflarında onları aydınlattığı ifade edilmektedir. (Bkz. el-Hadîd, 57/12)

 

Tevhid nurdur, şirk ise karanlıktır. Hazret-i Lokman şöyle tavsiyede bulunur: 

 

“Yavrucuğum! Allâh’a ortak koşma, çünkü Allâh’a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür.” (Lokmân, 31/13)

 

Abdest nurdur. Abdest suyu abdest uzuvlarını nurlandırır. Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh- şöyle anlatır: Ben dostum -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’i şöyle buyururken işittim:

 

“Mü’minin nûru ve beyazlığı, abdest suyunun ulaştığı yere kadar varır.” (Müslim, Tahâret, 40) Onun için Ebû Hüreyre Hazretleri; abdest uzuvlarının nûrunu ve parlaklığını artırmak için, yıkanılması farz kılınan uzuvlarını belirlenen hudutları da aşarak yıkarmış. Meselâ pazularına kadar kollarını yıkarmış. 

 

Abdest mü’minin nûrudur. Mü’minin abdest nûru, kıyâmete kadar erişir. Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmaktadır: 

 

“Şüphesiz ki benim ümmetim; kıyâmet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağrılacaktır. Nûrunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın! (Müslim, Tahâret, 35)

 

Namaz nurdur. Rasûl-i Ekrem Efendimiz; 

 

“Namaz nurdur.” (Müslim,Tahâret, 1) buyurmuştur. Huşû içinde kılınan namaz, mü’mini kötülük ve çirkinliklerden alıkoyar, nefsini arındırır ve nurlandırır. Namazla birlikte mü’minin kalbi nurlandığı gibi, bedeni de nurlanır. 

 

Zikir nurdur. Zikir, kalbi ve bedeni nurlandırır. Kalp insanın mânevî yönüdür, beden ise maddî yönü. Zikirle birlikte kalp yumuşar ve zikr-i dâimî hâsıl olur. Beden de bu zikre eşlik eder; zikirle birlikte nurlanır, temizlenir. Sonunda mânevî olarak insanda zikrin nûru tecellî ettiği gibi maddî olarak da tecellî eder, bütün beden nûr olur. Aziz Mahmud Hüdâyî Hazretleri’nin mürîdânından Sultan Ahmed bu durumu şöyle nazma dökmüştür:

 

Dil hânesi pür-nûr olur envâr-ı zikrullâh ile,

İklîm-i dil mâmûr olur mîmâr-ı zikrullâh ile.

 

Sabır nurdur. Bir hadîs-i şerifte; 

 

“Sabır ziyâdır.” buyuruluyor. (Tirmizî, Deavât, 86) 

 

Ziyâ, nûrun da üstünde bir nurdur. Zira her iş için sabır şarttır. İbâdette bile sabır esastır. “Sabreden derviş murâdına ermiş.” derler. Çünkü sabır, insanın yolunu aydınlatır. Sabreden yola revân olur, sabır gösteremeyen yolda kalır. 

 

Seher nurdur, uyanık kalınması gereken yerde uyumak ise karanlıktır. 

 

İlim nurdurcehâlet ise zulmettir, karanlıktır… 

 

Hidâyet nurdurdalâlet ise karanlıktır

 

Adâlet nurdurzulüm karanlıktır Zulüm, zulmetten gelir. Zulmet, karanlıktır.

 

Hak, hakkāniyet nurdur. Hakkı vermemek, hakkı gasbetmek karanlıktır… 

 

Bütün bu nurlarla nurlanan mü’min de nurludur. Bu nur; dünyada mü’minin önünü aydınlattığı gibi âhirette de yolunu aydınlatır. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulmaktadır:

 

“Kıyâmet günü mü’min erkekleri ve mü’min kadınları görürsün ki, îman ve sâlih amellerinin nurları önlerinde ve sağ taraflarında onları aydınlatmaktadır. Melekler onlara; 

 

«Bugün sizin müjdeniz, içlerinde ırmaklar akan cennetlerdir; orada ebedî kalacaksınız. İşte en büyük başarı ve kurtuluş budur!» derler.” (el-Hadîd, 57/12)

 

Velhâsıl mü’min; yaşadığı şu imtihan dünyasında, şayet Kur’ân ve Sünnet yolundan gidebilirse, Kur’ân ve Sünnet’in nûruyla hareket edeceğinden karanlıklarda kalmaz, problemlerine hep cevap bulur, yolu aydınlanır. Her yeri nûr olur.

 

Rabbimiz’e Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in yaptığı duâ ile niyâz edelim:

 

“Yâ Rabbî! Benim kalbime nur, dilime nur, kulağıma nur, gözüme nur, üstüme nur, altıma nur, sağıma nur, soluma nur, önüme nur, arkama nur, nefsime nur ver! Bana büyük bir nûr ihsân eyle!

 

Göklerin ve yerin Nûr’u olan Rabbimiz, cümlemizi Kur’ân ve Sünnet’in nurlu yolundan ayırmasın!

 

Âmîn…