Fânî Hayatımızın Gerçek Zenginliği RAMAZÂN-I ŞERİF

M. Ali EŞMELİ seyri@seyri.com seyri@yuzaki.com

 

Hayatı gerçekten değerli kılan şeyler nedir?

 

–Servet mi?

 

–Şöhret mi?

 

–Nefsânî arzular, hevesler ve hayaller mi?

 

–Keyfîlik mi?

 

–Başa buyrukluk mu?

 

–Güç ve kuvvet mi?

 

Hepsi fânî.

 

Ne yazık ki, bunları hayatın kıymeti, rahatlığı ve zenginliği zannedenler; bu dünyayı hem kendilerine hem insanlığa zindan ediyorlar. Allah korkusu bilmeyen îmansız zâlimler;

 

Servet peşinde, şöhret peşinde, güç ve kudret peşinde, sırf kendi nefsâniyetleri için, keyifleri için, zevkleri için ve daha nice zâlimâne duyguları için akla hayale sığmaz vahşetler, zulümler, katliâmlar, soykırımlar ve canavarlıklar sergiliyorlar. 

 

Bu yüzden mazlum coğrafyalar çok bu devranda.

 

Enkaza dönmüş, yerle bir olmuş mâtem dolu ülkeler, şehirler, harâbe evler çok.

 

Âh Gazze!

 

Dünyanın gözü önünde en korkunç bir soykırımın yapıldığı ve çoluk çocuk demeden sivillerin cânîce katledildiği Gazze! 

 

Bağış bekleyen mâsum insanların üzerine bile zâlim İsrail’in bombalar yağdırdığı Gazze!

 

Tarihten beri zâlim dünyanın, kelime oyunları değişse de parolaları hiç değişmiyor:

 

Mazlumlar değil, sadece güçlüler haklıdır.

 

Bebekler değil, onları öldürenler güçlüdür.

 

–Bütün zenginlikler, güçlülerin malıdır. 

 

Tüm zayıflar, güçlülerin köleleridir. Hem de değersiz eşya gibi.

 

Dünkü ve sonraki Firavunlar bu yüzden bebekleri hiç acımadan katletti. Câhiliyet devrinin vicdansızları da bu yüzden kız çocuklarını diri diri gömdü. Başta Afrika’da, sonra Orta Doğu’da ve daha nice güçsüz ama zengin müslüman topraklarında bu yüzden milyonlarca müslüman katledildi.

 

«Irak’ta kitle imhâ silâhları var.» diye yanlış bir bilgi uydurarak cellât gibi dalan güçlü canavarlar, orada bizzat kendileri kitleleri imhâ ettiler. Suriye’de de kitleler imhâ edildi. Şimdi de Gazze’de kitleler imhâ ediliyor. Bebekleri bile; «İleride imhâcı olabilirler.» diye suçlayarak onları da kitleler hâlinde imhâ ediyorlar. Bir çocuğa yapmadığı, zaten yapamayacağı bir suçu bile hayâlen ona yapıştırıp vahşîce katletmek, buna mukabil imhâ suçunun her türlüsünü kendilerinin fazlasıyla yapmış olmalarını dahî normal ve mâsum göstermek, nasıl bir zâlimlik?

 

Tarih bu zâlimliği örtbas etmez.

 

Çünkü tarih, zulümle âbâd değil ancak berbâd oluşun mezarlığıdır. Çağdaş zâlimler de eski zâlimler gibi, eninde sonunda kendi zulümleri içinde boğulup gideceklerdir.

 

Vakti gelince mutlaka;

 

İlâhî adâlet, imtihan tecellîleri içinde gerçekleşecek ve mazlumlara imdat edecektir.

 

Yeter ki doğru tarafta olan gönüller;

 

Sabır ve sebatla daima Allâh’a yönelsin, hidâyete sarılsın, şefkat ve merhametten ayrılmasın!

 

Yeter ki;

 

Yürekler, rahmet zenginliğine kanat açsın!

 

Malûm:

 

Rahmeti değil de Kārûn gibi lâneti taç edenler, kısa bir müddet baş döndüren zenginliklere sahip olsalar da kendilerini daima fukarâ hissettiler ve aç kurtlar gibi mazlumların üzerine saldırdılar. Çünkü ruhları gerçekten fukarâ! O fukarâlığı da giderecek hiçbir hazine yok. Bu yüzden onların âkıbeti, hep sonsuz fukarâlık oldu.

 

Kārûn’un özeti, bu gerçeği gösteren bir ibret!

 

O, sadece maddî bir zenginliğin peşine düştü. Efsânevî hazinelere sahip oldu. Herkesin gözünü kamaştırdı. Oysa bu hâl, geçici idi, fânî idi. Zaten öyle oldu. Ecel geçidine girince bunların hiçbiri ona kalmadı. Fakirlerin en perişanı oldu. Kendisine artık ebediyyen hiçbir şey verilmeyecek bir dilenciye dönüştü.

 

Zira;

 

Mânevî zenginliği çöpe dökmüştü. Kalbini iflâs ettirmişti.
Âhiret zenginliğine dudak bükmüş ve mahrum kalmıştı. Ama o da herkes gibi bir ebediyet yolcusu idi. Ebediyet yoluna âhiret fukarâsı olarak adım attı. Hüsrâna uğradı, helâk oldu. Azaplara dûçâr oldu. Kahroldu gitti.

 

Tablo önümüzde.

 

Çağdaş zâlimler de, tıpkı onun gibi ve Firavun gibi aynı âkıbete uğrayacaklar. Çağdaş zâlimler de eninde sonunda çaresiz kalacakları bir günün mahkûmu. 

 

Bundan dolayı hakikatte;

 

Bütün zâlimler, âcizdirler.
Âhiret fukarâsıdırlar. Fânî olan bütün servetleri de, zenginlikleri de, güçleri ve kuvvetleri de, gelip geçicidir. Ellerine geçecek olan da, rahmet fukarâlığından ve kendilerini yakıp kavuracak olan bir 
azap çıralığından başka bir şey değildir.

 

Bütün mazlumlar da, 

 

Hakikat itibarıyla, ebediyet penceresinde Allâh’ın lutfuna mazhar olmak bakımından ölümsüz bir güce sahiptir. Hiç bitmeyen sonsuz zenginliklere sahiptir. Îmanları, ihlâsları, insâniyet güzellikleri şu fânî gibi gelgeç değil, bâkî gibi kalıcıdır, ebedîdir. Sadece fânî pencereye odaklı tek gözlü bakışlar, bu gerçeği göremeseler de böyledir. Fânî olanın geçip gittiğine her dâim şâhit olsalar da gelen ebedîliği göremeyenler, bu hakikati idrâk edemezler.

 

Bunu ancak gerçek mü’minler idrâk ederler.

 

Gerçek mü’minler, hem de îmân ile idrâk ederler ve görürler ki;

 

Sadece fânî değil, bir de bâkî bir hayat var.

 

Sadece gölge değil, gerçek bir hayat var.

 

Sadece fasıl değil, asıl bir hayat var.

 

Sadece üç güne has değil, ebedî olan esas bir hayat var.

 

İşte mesele;

 

O hayatın zengini olmak. O hayatın servetine sahip olmak. O hayatın huzurunu hedeflemek. O hayatı kazanmak. 

 

Bunun yolu;

 

İlâhî rızâ. Hidâyet. Sırât-ı müstakîm. 

 

Takvâ üzere Allâh’a en güzel şekilde kulluk. 

 

Hayatı Kur’ân ve sünnet-i Peygamber’le doldurmak. 

 

Mazlumlara ve muhtaçlara karşı şefkat ve merhametle doldurmak. 

 

Bütün zulümlere , adâletlere illâ demek. Tüm vahşetlere ve kötülüklere  çekmek, tüm rahmetlere ve iyiliklere illâ çekmek. 

 

Bütün sapkın inanış ve ilâhlara , ancak Allâh’a illâ.

 

Gönülleri de, ruhları da, hayatları da hiç fakirliği olmayan gerçek zenginliklere ulaştıran ulvî hakikatler, işte bunlar. 

 

Her an, her gün, her yıl, hâsılı tüm ömür bunun için.

 

Bilhassa Ramazân-ı şerifler; 

 

Bu çerçevede müstesnâ vakitler. En bereketli fırsat günleri.

 

Fânî hayatımızın gerçek zenginliği.

 

Bu zenginliğin en güzel tezâhürleri:

 

En başta aşk ile tutulan oruçlar. Ecrini bizzat Allâh’ın vereceği oruçlar.

 

Muhtaçları ve mazlumları gözetmek, fakirleri ve açları doyurmak.

 

Coşkun ırmaklar gibi infak ve sadaka seferberliği içinde olmak.

 

Gönülleri sabır ve sebat ile yoğurmak.

 

Gece-gündüz Kur’ân tilâveti, tâlimi ve hikmetler ile ruhları kanatlandırmak.

 

Rahmet-i ilâhiyye etrafında pervâne olmak.

 

Yüce mağfirete mazhariyet için çırpınmak.

 

Cehennemden âzâd edilerek cennetlere nâil olanlar arasına, sâlih ve sâdıklar kervanına katılmak.

 

Bunlar;

 

Ne büyük zenginlik!

 

Hem de;

 

Gerçek bir zafer. 

 

Ramazân-ı şerîfin bağrında gerçek ve şanlı bir zafer.

 

Çünkü bu;

 

Bir ömrü dolduran hak ve bâtıl savaşında hakkın zaferi.

 

Sayısız kasvet ve günahların karşısında sevapların ve huzurun zaferi.

 

Ümitsizlikler dünyasında felâket senaryolarına karşı umut dolu müjdelerin zaferi.

 

Rûhun ve kalbin nefse ve boş heveslere karşı zaferi.

 

Mânâ ve rûhâniyetin maddeye ve gaflete karşı zaferi.

 

Sonsuz ebedîliğin gelgeç fânîliğe karşı zaferi.

 

Âhiretin dünyaya karşı zaferi.

 

Asıl ve esas hayatın fasıl ve yalancı bir yaşayışa karşı zaferi.

 

Güzelliklerin kötülüklere karşı zaferi.

 

Hakikatin hayallere karşı zaferi.

 

Doğruluğun yalanlara karşı zaferi.

 

Kur’ân’ın ve zikrin, gıybet ve lâkırdılara karşı zaferi.

 

İnfak seferberliğinin sömürgecilere karşı zaferi.

 

Rahmetin gazaba üstünlüğü.

 

Mazlumların da zâlimlere karşı en büyük zaferi. Çünkü zâlimler zulümlerin kasvetleri ve hırsları içinde boğulurlarken mazlumlar Ramazân-ı şerif ikliminde Allah ile beraberliğin ve O’nun rahmetine en yakın olmanın şânını ve zaferini yaşarlar.

 

Ne kutlu bir zenginlik, ne mutlu bir zaferdir bu!

 

Hadîs-i şeriflerde buyurulur;

 

“Kim, fazîletine inanarak ve karşılığını Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.” (Buhârî, Îmân, 28, Savm, 6; Müslim, Sıyâm, 203, Müsâfirîn, 175. Ayrıca bkz. Ebû Dâvûd, Ramazân, 1, Savm, 57; Tirmizî, Savm, 1, Cennet, 4; Nesâî, Sıyâm, 39; İbn-i Mâce, İkâmet, 173, Sıyâm, 2, 33) bunlar;

İşte gerçek zenginlik ve zafer!

 

“Ramazan ayı girdiğinde cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır.” (Buhârî, Savm, 5, Bed’ul-halk, 11; Müslim, Sıyâm, 1, 2, 4)

 

İşte gerçek zenginlik ve zafer!

 

“Azîz ve celîl olan Allah; 

–İnsanın oruç dışında her ameli kendisi içindir. Oruç Ben’im içindir, mükâfâtını da Ben vereceğim, buyurmuştur. 

 

Oruç kalkandır. 

 

Biriniz oruç tuttuğu gün, kötü söz söylemesin ve kavga etmesin. Şayet biri kendisine söver ya da çatarsa; 

 

–Ben oruçluyum, desin!” (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163)

 

İşte gerçek zenginlik ve zafer!

 

“Muhammed’in canı kudret elinde olan Allâh’a yemin ederim ki:

 

Oruçlunun ağız kokusu, Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.

 

Oruçlunun rahatlayacağı iki sevinç ânı vardır: 

 

Birisi, iftar ettiği zaman; diğeri de orucunun sevâbıyla Rabbine kavuştuğu andır.” (Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163)

 

İşte gerçek zenginlik ve zafer!

 

Ölümsüz ve ebedî!

 

Yâ Rab,

 

Nasîb et!

 

Âmîn…