HAKKIN YANINDA, BÂTILIN KARŞISINDA…

Sami GÖKSÜN

 

İlk insan ve ilk peygamber Hazret-i Âdem -aleyhisselâm- ile başlayan hak ve bâtıl mücadelesi, insanlığın son gününe kadar devam edecektir. Bu mücadelede haktan yana olanlara mutluluk ve huzur, bâtıldan yana olanlara ise perişanlık ve huzursuzluk vardır. Çünkü Allah -celle celâlühû- dünya ve âhirette saâdet prensiplerinin hakta; rezil ve rüsvâ olma hâllerinin ise bâtılda olduğunu beyan etmiştir.

 

Herhangi bir husus, Allâh’a ve O’nun dînine dayanıyorsa o, haktır. Allah’tan ve O’nun dîninden başka bir sisteme dayanıyorsa, o da bâtıldır.

 

Allâh’ın, kulları hakkında koymuş olduğu bütün hükümler haktır. Bu hükümlere sırt çevirmek, râzı olmamak ise bâtıldır.

 

Peygamberler vasıtasıyla tebliğ edilen kitapların hepsi haktır. Onların haber verdiği her şey de haktır. Bunları kabul etmemek ise bâtıldır. Ancak, Kur’ân-ı Kerim hariç, diğerleri hak olma vasfını kaybetmiştir. Hükümleri de kaldırılmıştır. Değişmeyen ve değiştirilemez olan tek hak kitap Kur’ân-ı Kerim’dir. O’na inanmak haktır, inanmamak bâtıldır.

 

Îman haktır. Namaz haktır. Oruç haktır. Zekât, hac haktır. Allah ve Rasûlü’nden gelen emir ve yasakların hepsi haktır. Îmansızlık bâtıldır. Zengin olup zekât vermemek, şartları müsait olup da hacca gitmemek bâtıldır.

 

Yüce Mevlâmız Ankebût Sûresi’nin 67. âyetinde;

 

“Çevrelerindeki insanlar kapılıp götürülürken, bizim (Mekke’yi) güven içinde kudsî bir yer yaptığımızı görmediler mi? Onlar hâlâ bâtıla inanıyorlar da Allâh’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?” buyurarak, Rabbimiz’in ihsân ettiği bunca nimetlere karşı nankörlük etmememiz gerektiğini belirtmektedir. Şunu söylemek mümkündür:

 

•İyiyi, güzeli, doğruyu, fazîleti, namus ve hürriyeti temsil eden her şey haktır.

 

•Kötülüğü, çirkinliği, rezaleti, yalanı, hileyi, ahlâksızlık ve hayâsızlığı temsil eden her şey de bâtıldır.

 

Hak yolda mücadele ederken Cenâb-ı Hakk’ın yardım edeceği kimseler ise peygamberler, velîler, fazîletli âlimler ve gerçek îman sahipleridir. Bunlar, insanları rezaletten fazîlete, küfürden îmâna, bâtıldan hakka çağırırlar. Bu yolda bizzat yardımcıları Allah -celle celâlühû-’dur.

 

Bâtılı temsil edenler ise; Nemrutlar, Firavunlar, Ebû Cehiller ve bunların her devirdeki temsilcileridir. Bunlar da insanları zillete, zulme ve bâtıla çağırırlar. Bu yoldakilerin yardımcıları ise şeytan ve nefistir.

 

Mü’minler olarak bizler bu konuda şu hususlara çok dikkat etmek durumundayız:

 

Eğer bir toplumda insanlar hakkı bırakıp, bâtılın peşine düşerlerse, o cemiyette; 

 

•Allah, peygamber, din ve mukaddes değerler hiçe sayılır. 

 

•Adâletin yerini zulüm, dostluğun yerini düşmanlık alır. 

 

•İnsanların kalbine, huzursuzluk, ızdırap ve endişe dolar. 

 

•Yalan, hile, rüşvet, dalkavukluk ve dolandırıcılık alabildiğine çoğalır. 

 

•Nefse uyma ve şehvet zirve yapar. 

 

•Sevgi ve saygı bağları kopar. Kardeşlik ve yardımlaşma şuuru yok olur.

 

Bu da bize gösteriyor ki; 

 

Haktan uzaklaşıldığı zaman bâtıl ortaya çıkar. O da uzun ömürlü olmaz, yıkılmaya, yok olmaya mahkûmdur. Çünkü o; bâtıldır, çürük esaslara bağlıdır. Su üstünde kabaran köpük gibidir. Köpüğün gidip suyun duru olarak kalması ise ilâhî bir hükümdür. Tarihe baktığımızda da hep böyle olmuştur:

 

Hazret-i Nuh -aleyhisselâm-, hakkı temsil ettiği için bâtıla galip gelmiştir.

 

Hazret-i Yûsuf -aleyhisselâm-; hakka gönül verdiği için, bâtıla, önünde diz çöktürtmüştür.

 

Hazret-i İbrahim -aleyhisselâm-, hakka bağlandığı için bâtılı susturmuştur.

 

Hazret-i Musa -aleyhisselâm-, hakka inandığı için batılı boğmuştur.

 

Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, hakka güvendiği için zafere ulaşmıştır.

 

Zira Allah Teâlâ’nın hak ve bâtıl hakkındaki hükümleri gayet açıktır. 

 

Şöyle ki:

 

“De ki: 

 

«–Hak geldi, bâtıl yok oldu. Şüphesiz bâtıl, yok olmaya mahkûmdur.»” (el-İsrâ, 81)

 

“Musa (dedi ki)

 

«–O, göklerin ve yerin ve her ikisi arasında bulunan her şeyin Rabbidir. Eğer gerçekten inanırsanız bu böyledir.»” (eş-Şuarâ, 24)

 

“Hayır, biz hakkı bâtılın üzerine atarız da beynini parçalar. Bir de bakarsın yok olup gitmiş. Allâh’a karşı yakıştırdığınız sıfatlardan ötürü yazıklar olsun size!” (el-Enbiyâ, 18)

 

Bütün bu hakikatler bize gösteriyor ki; 

 

Bâtıl elbette yok olacaktır. Fakat kendi kendine değil, hakkı temsil eden ordunun önünde yok olacaktır. Hakk’a inanan, Hakk’a gönül veren ve Hak’ta sebat eden mü’minlerin gayretleriyle yok olacaktır. Allâh’ın kanunu budur. Bu sebeple mü’minler ve müslümanlar olarak bizlere düşen vazifeler şunlardır:

 

•Hakk’a inanacak ve yalnız O’na boyun eğeceğiz.

 

•Hakk’a itaat edecek, Hak’ta yaşayacak ve ancak O’nunla kuvvetli olacağız.

 

•İnsanları Hakk’a çağıracak ve Hakk’a inananların çoğalmasını mutlaka sağlayacağız.

 

•Hakta sebat edecek; Hak uğrunda gelecek her türlü sıkıntılara, belâ ve musîbetlere sabredeceğiz.

 

•Hak uğrunda gerektiği an; canımızla, malımızla mücadele edeceğiz. Bâtıl için kâfirler mücadele ederken, hak için müslümanlar eli-kolu bağlı duramaz.

 

•Nihayet, Allah Rasûlü -sallâl­lâhu aleyhi ve sellem-’in beyân ettiği seçkin sınıfa dâhil olmaya çalışacağız. Rasûlullah Efendimiz Buyuruyor:

 

“Ümmetimden bir topluluk, hak üzerinde galip gelmeye devam edecektir. Onlar hak üzerinde hep böyle sebât edip durdukları müddetçe; ta Allâh’ın emri onlara gelinceye kadar, muhalif olanlar onlara zarar veremeyecektir.” (Ebû Dâvûd, Fiten, 1)

 

Dolayısıyla; yolumuz Hak, mücadelemiz Hak, dünya ve âhirette yüzümüz ak olmalıdır.

 

Ne mutlu yüz akıyla yaşayıp, yüz akıyla âhirete göçenlere…

 

Rabbim, yüz akıyla Hakk’ın yanında ve mücadelesinin içinde olabilmeyi cümlemize nasîb eylesin. Âmîn…