NEBEVÎ MÜJDE ve FETİH DESTANI

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

-Sekiz asırlık hasrete sekiz aşk kokulu bent-

 

“İstanbul elbette fetholunacaktır; onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir!” (Ahmed, IV, 335; Hâkim, IV, 468/8300)

 

 

Asırlar öncesinden gelir nebevî müjde,

Bu müjdeyle süslenir, hayaller de düşler de…

 

I/İ

 

Peygamber övgüsüne erişmek bedel ister,

Menzile varamadan belki de ömür biter.

Yürekleri İstanbul sevdasıyla atanlar,

Canlarını Rahmân’a cennet için satanlar,

Bir arzunun peşinde nice şah, nice sultan,

Ölümün gözlerine bakan nice kahraman…

Yağmur çamur demeden, günlerce yol alırlar,

Dünyanın incisine yâr olmaya gelirler…

Bir gün bir yıldız kayar muhkem surlar dibinde,

Şehâdet vardır, Ebâ Eyyûb’ün nasîbinde.

Umutlarla gelenler, boynu bükük dönerler,

Bu övülmüş, mükedder belde Fatih’i bekler…

 

II/S

 

İstanbul… Bir gelindir, nazlı nazlı süzülür,

Yaşları yanağından gizli gizli süzülür.

O muzdarip gönlünü, hasret ateşi yakar,

Âşığı gelecek mi diye yollara bakar.

Ufuklar ardında mı düşlediği saâdet?

Bekleyiş bir zulmettir, ayrılıksa esâret…

Doğduğu günden beri başında tüter efkâr,

Sînesine kök salmış, çıkmaz azılı küffâr.

Sokakları, semâsı; ezan sesinden mahrum,

Nurdan, huzurdan uzak, «haç»a ve «çan»a mahkûm.

İstanbul mahzun, dertli; İstanbul çok çaresiz,

Tâ ezelden ebede sırdaşı hırçın deniz.

 

III/T

 

Osmanlı tahtında genç, korkusuz bir sultan var,

Çocukluğundan beri fetih hayali kurar.

İstanbul, yüreğinde gün gün büyüyen yangın,

Ve yangın sönünceye kadar uykuya dargın.

Geceler yoldaşıdır, geceler sır yumağı,

Hicranın vâdîsinde akar zaman ırmağı.

Gaye belli, ulvîdir; dâvâ, Hakk’ı yüceltmek,

Mazluma umut olup adâletle hükmetmek.

İslâm’la tüm beldeler bulacak elbet felâh,

Dâvâsı hak olanın, yardımcısıdır Allah…

Başlar tüm hazırlıklar, görsün yer-gök gayreti,

Bitecektir ümmetin, kaç asırlık hasreti…

 

IV/A

 

«Bir an sönmeyen ateş yakarken bu bedeni,

Ya Bizans’ı alırım, ya Bizans alır beni.»

Gökte parlayan mehtap yenilir mi zifire,

Âlemi saran sevda vurulur mu zincire?..

Ülkü; candan, cânandan… her şeyden mukaddestir,

Ülkü, ölüme kadar aldığın her nefestir.

Bu devrin padişahı başkasına benzemez,

Onun hayallerine kimse hudut çizemez.

Heyecanı köpürüp çağıldayan şelâle,

Güneşe meydan okur, gözlerindeki hâle.

Artık sefer vaktidir özlenen o yarına,

Uzanan yollar vardır, sonsuzluk diyarına.

 

V/N

 

Bir bahar ayazında çıkılır Edirne’den,

Fethe yürür, tek yürek olmuş binlerce beden.

Kılıç ordusu, duâ ordusuyla yan yana,

Tâ Arş’tan şâhitler var, bu güzel, eşsiz «ân»a,

Bir mutluluk, bir sevinç, bir tebessüm zamanda,

Zirvededir ümit de cesaret de îman da…

Herkeste aynı niyet, farklı bir heyecan var,

Atlarda bile bir şevk, kanatlanıp uçarlar.

Dağ, taş, ağaç… Her şey bu yiğitleri selâmlar,

Mesafeler tükenir, ordu yolu tamamlar.

Ufukta göz kırpmakta, müjdelenen o belde,

Fethin kokusu gizli, hafifçe esen yelde…

 

VI/B

 

Cuma namazı biter, duâya kalkar eller,

Gözlerde yaşlar, Hakk’ı aşkla zikreder diller.

Göklere kanatlanır, gönüldeki dilekler,

Hep beraber; «Âmîn!» der, secdedeki melekler…

Âfâkı ziyâ bürür, vuslat arefesinde,

Zafer türküsü saklı, sessizliğin sesinde.

Zaman; kokuşmuş çağın en son basamağında,

Ateş başlar on iki nisanın şafağında.

Her atışta; «Bismillâh!» dudaklardan dökülür,

Her atışta surlardan koca taşlar sökülür…

Bizans yaralı, ürkek; Bizans umut yoksunu,

Bizans dertli, çaresiz; Bizans asrın yorgunu…

 

VII/U

 

İnsanoğlu istesin, gayret göstersin hele,

Mümkün olur imkânsız, Yaratan’ın izniyle.

İstanbul, tâ ezelden Sultan Mehmed’in aşkı,

Bu sevda ateşinde kavrulur gönül köşkü.

Sevdiğine kavuşmak için bir mecnun olur,

Durmadan çare arar, nihayet bir yol bulur.

Çelik iradesiye ufku geniş o dehâ,

Aşkını ispat eder, tüm cihana bir daha.

Gemiler kanat vurur, bir gece sabaha dek,

Haliç’in sularına iner, dağı geçerek.

Gözler şaşkınca bakar, akıl girer çıkmaza,

Bizans’ın son hayali, döner birden enkaza…

 

VIII/L

 

Son sabahıdır artık kaç aylık kuşatmanın,

Açılır tek tek rahmet kapıları semânın.

En önde Ulubatlı Hasan, sanki bir tûfan,

Ne kızgın yağ ne okla durduramaz ki düşman.

Ecelin gölgesinde son demde burca çıkar,

Küffârın bağrına o şanlı sancağı diker.

Tevhîdin sancağını burçta gören gaziler,

Surdaki gediklerden sel gibi şehre girer.

Gerçekleşir hak rüya, elli üç gün sonunda,

Şükür için, secdeye varır Sultan o anda.

Ezanlar yol alırken yedinci kat semâya,

İstanbul gülzâr olur, sevinir Ayasofya…

 

Bir tebessüm yayılır, asrın dudaklarına,

Güneş neşeyle doğar, çağın ufuklarına…

 

2015 – 23 Mayıs 2022