HAZIR ve HAZIRLIKLI OLMAK

Nurten Selma ÇEVİKOĞLU nurtencevikoglu@hotmail.com

 

İnsan yaşadığı sürece her şeye hazır olmak durumundadır. Bilindiği üzere hayat bir imtihan ve mücadele alanıdır. Doğumla başlayıp ölümle noktalanacak olan hayat macerasında, insanı nice zorlu mücadeleler beklemektedir. Bu sebeple insan; her türlü güçlüğe, sarsıntıya hazırlıklı olmalıdır. 

 

Meselâ; şimdi bu yazıyı okuyan sizler de, kendinizi yazıyı okumaya hazır hâle getirmelisiniz. 

 

Nasıl mı? 

 

Şöyle, sessiz-sâkin bir ortamda, düşünce mekanizmalarınızın açık olduğu bir vakitte, zihin yorgunluğunuzun olmadığı bir zamanda okumanız daha uygun olur, değil mi? 

 

Karşılaşılacak durumlara, hâdiselere hazırlıklı bulunmak, akıllı kişilerin harcıdır. Yoksa günübirlik yaşayanlar bunu düşünemezler. Daha olmadan, olabilecek işlerin hesabını yapanlar, her zaman hesaplı-kitaplı yaşayanlar daima kârlı çıkarlar. Böyleleri ne sıhhatlerini ne psikolojilerini ne de vakitlerini israf ederler. Böylesi hâl, bugünden yarının plân ve programını yapan, geleceği görebilen, zihnî melekeleri aydın, ferâset sahibi kişilerin hâlidir. Şüphesiz bu hâl, müslüman için pek güzel bir hâldir. Zaten hakikî müslüman, her attığı adımı düşünerek atan kişidir. 

 

Yaşamak, gerçekten ebedî saâdeti hâlâ kazanabilmemiz için büyük bir sermayedir. Bu sermayeyi tabiri câizse çarçur etmeden kullanabilmek, yaşayan insan için mükemmel bir fırsattır. Hayatta olma fırsatını iyi değerlendirebilmek şarttır. Biz inanan insanlar, âhiret hakikatine inanırız. İçinden hiç çıkmayacağımız ebedî bir saâdet ve esenlik yurdu yani cennetin olduğuna îmân ederiz. Bizim dünyada bulunuş sebeplerimizden birisi, sonsuz huzur mekânımızı temin etmek, gayesine yöneliktir. Peki bu gayeye kimler erişir? 

 

El cevap: Ebedî huzur mekânını kazanmaya en hazır ve en hazırlıklı olanlar erişir.

 

Müslüman; hayatını yaşarken, bu doğru cevaba uygun davranışlar serdetmeli. Sonsuz ihsan sahibi, Rabb-i -zü’l-celâl-’e lâyık bir kulluk ile huzûra varmalı. Bunun için emredilen ibâdet ü tâatleri, kalbin de hâzır ve nâzır olduğu, huzûrunda huzur bulduğu bir ihlas kıvâmında yerine getirebilmeli. Nasıl ki abdest, namaza hazırlıksa aynen bunun gibi, namazın makbuliyeti için de, kalbin ibâdete hazır olması gereklidir. Bu hâl aynı zamanda, namazın ihlâs alâmetidir. Namazlar âdeta, Rabbimiz’le olan görüşme anlarımızdır. Zaten şanlı Rasûlümüz -aleyhissalâtü vesselâm- buyurur ki: 

 

“Namaz, mü’minin mîrâcıdır.” (el-Münâvî, Feyzu’l-Kadîr, 1/497) 

 

Habîbullah -aleyhisselâm-’ın, mîrac hâdisesinde de, öyle olmadı mı? 

 

İslâm tarihinde bahsedildiği üzere, Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-; Cenâb-ı Hak ile görüşeceği mîrac vak‘asında, melekler tarafından göğsü yarılarak, mübârek kalbi zemzem ile yıkandıktan sonra tekrar yerine tevdî edildi. Böylece Âlemlerin Efendisi -aleyhissalâtü vesselâm-’ın, Allah Teâlâ ile görüşmeye kalbi hazırlandı. 

 

Yapacağımız her işe, maddeten ve mânen hazır olmak kişiler için ehemmiyetlidir. Bırakıp gitmeye hazır olmak, sahip olduklarımızdan, en sevdiklerimizden, evlâd u iyâlimizden, mal ve mülkümüzden ayrılacağımıza îmân etmek. Bunun için, mü’minler; dünyada yaşarken her işini aşırıya kaçmadan, itidalli bir şekilde, hırsa kapılmadan, dünya ve âhiret dengesini gözeterek hayatını sürdürmeli. Dünyayı, oyun ve eğlenceyi hedef ve gaye edinip, âhiret gerçeğini unutmamalı. İnsan; dünyayı ön plâna alıp, âhireti hayatın dışına itmemeli. Bu davranışlar, insanı hazin bir âkıbete sürükler. 

 

İmâm-ı Gazâlî Hazretleri;

 

“Mezardakilerin pişman oldukları şeyler yüzünden, dünyadakiler birbirlerini kırıp geçiriyorlar.” der. 

 

Mevlâ Teâlâ da bu hususta;

 

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. 

 

Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçıların hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çerçöp olur. 

 

Âhirette ise çetin bir azap vardır. 

 

Yine orada Allâh’ın mağfireti ve rızâsı vardır. 

 

Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (el-Hadîd, 20) buyurur.

 

Âhiret hakikatini kulak ardı edenler, hayatlarında günübirlik yaşayanlar pek çok şeye hazırlıksız yakalanırlar. Halk arasında; “Namazda gözü olmayanın, ezanda kulağı olmaz.” derler. Bu tür insanlara emr-i bi’l-mâruf» adına biraz hatırlatmada bulunulsa, hep ortaya koydukları mazeret; “Daha kendimi hazır hissetmiyorum.” olur. Hâlbuki yaşamak ile yaşamamak arasında çok ince bir çizgi var, aslında ölüm her insana çok yakındır. Hani denir ya; bir varmış, bir yokmuş dünyası» diye. O sebeple, yarın ölecek gibi âhiret gerçeğine, ölüm hakikatine inanmalı, îmân etmeli ve dahî bunun için hazırlıklar yapılmalıdır. “Şu gün yaparım, evlenince yaparım, emekli olunca yaparım… ” diyenler asla doğru yapmıyorlar.

 

“Yarıncılar helâk oldu.” denilmiyor mu?.. 

 

İyiliğe, hayırlara, infâka, gayrete niyetli olmayanlar hep hazırlıksız yakalanırlar. Bu fikirsizlik ve idraksizlik derekesine düşmek, hiç akıl kârı değildir.

 

“Her can ölümü tadacaktır. Sonunda Biz’e döndürüleceksiniz.” (el-Ankebût, 57) âyet-i kerîmesinde vurgulandığı üzere, ölümden kaçış yoktur. İnsan dünyada her biri birbirinden güzel nimetler içinde yaşarken, ebedî göçeceği âhiret yurdu için de, hazırlıklı yaşamalı. Nasıl genç kızlar evlenmeye hazırlık maksatlı çeyiz sandıkları hazırlarsa, tabiri câizse, mü’minlerin de devamlı kalacakları bâkî bir âlem için; sâlih ameller, ihlâslı ibâdetler, makbul tâatlerle dolu bir âhiret çeyiz sandığı» hazırlamaları ne güzel olur! Her canlı gibi insan, ömrü sınırlı bir varlıktır. Müslümanların en büyük hedefi, son nefesi, Hak üzere» verebilmektir. Ve hayat, bu ideali gerçekleştirmek gayesiyle sarf edilmelidir. Ayrıca son nefesi vermeden hayatta; hayata, bırakacağımız her şeye de hazır olunmalıdır. 

 

En sevgili kullar olan peygamberler dahî, ölüm hakikatinin dışında kalmadı. Kutlu Rasûl -aleyhissalâtü vesselâm- buyuruyor ki: 

 

“Beş şey gelmeden önce beş şeyin kıymetini bil; ihtiyarlık gelmeden önce gençliğin, hastalıktan önce sıhhatin, fakirlikten önce varlıklı olmanın, meşguliyetten önce boş zamanın, ölüm gelmeden önce hayatın.” (Buhârî, Rikāk, 3; Tirmîzî, Zühd, 25) 

 

Demek ki, insan dünya hayatını teyakkuz ve titizlikle yaşamalı. Allâh’a ve âhirete inanan akıl sahibi mü’minin düşüncesi böyle olmalı. Peki; Bu düşünceyi neler saf dışı bırakır?» sorusunun cevabına; Dünya hayatı, nefis ve şeytandır.» deriz. Elbette bunlara aldanmanın sonu acıklı bir hüsrandır. 

 

“… Hevâ ve hevese uyma, sonra bu seni Allâh’ın yolundan saptırır. Doğrusu Allâh’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarına karşılık çetin bir azap vardır.” (Sâd, 26) İki Cihanın Sultanı Peygamberimiz -aleyhissalâtü vesselâm-; bu dünyada tıpkı bir yolcu gibi yaşamış, asla dünyaya takılmamış, gönül bağlamamıştı. Ancak günümüz insanı, sanki dünyada hiç ölmeyecek gibi, kendine cennet nümûnesi bir hayat kurduğu için maalesef bugün cenneti özleyemiyor. 

 

Cennete hazırlık, ölüme hazırlık, son nefese hazırlık, hesaba hazırlık şart. Bu hazırlıkların yapıldığı mekân ise, dünyadır. Dolayısıyla dünya aslında, bu ehemmiyetli hazırlıkların yapıldığı tek zemindir. Bugün dünyadaki imtihanlar için çokça emek ve gayretler harcanıyor. Meselâ; evlâtlarımız zor zamanlara hazırlanıyor, gençler üniversite imtihanları için senelerce çalışıyor, gelecekleri için kıyasıya hazırlıklar yapılıyor. Misalleri çoğaltırsak; misafir geleceği zaman evler temizleniyor, bir hazırlık yapılıyor. Düşmana karşı kuvvet hazırlanıyor, cihâd için ordu hazırlanıyor. Yani hazırlık, hayatın her safhasında var.

 

Bütün bunlara ilâveten, günümüz dünyasında yaşayan insanların, devamlı gelişen teknolojik değişimlerden, menfî etkilenmemeye de hazırlıklı olması, yerinde bir davranış olur. Tabiî bu zordur. Zira değişim ve gelişim, artık devrimizin olmazsa olmazıdır. İnsanın akıllı davranarak, haz ve hız çağının olumsuzluklarına kapılmaması, kendi şahsiyeti ve yaşantısı için faydasınadır. Yine günümüz dünyasındaki bilgi seviyesi de takip edilmelidir. Bu bilgilerle belki, pek çok menfî oluşumun önünü almak için tedbir sadedinde, hazırlıklar yapılabilir. Meselâ; bazı hastalıkların iyileştirilmesi veya hastalığın ilerlememesi adına, sağlığı daha iyiye götürmek için icrâ edilebilecek bir dizi tedavi hazırlıkları yapılabilir. 

 

Son olarak da, şu mühim hususa temas etmeden konuyu sonlandırmayalım. Bilindiği üzere içinde bulunduğumuz, mânevî hayatımızın baharı olan üç ayların, huşû ve feyiz dolu iklimi içerisindeyken, üç aylara hazırlık yapılması da, müslümanlar için güzel bir vazifedir. Malûm yüce ve Aziz olan Allah Teâlâ’nın ayı olan Recep ayı, yani Şehrullah» ayına, es-Selâm» dedik. 

 

Ne mutlu bize! 

 

Önümüze -eğer Rabbimiz eriştirirse- bir bir güzel günler dizildi. Bu ay sonu, yalnızca Rasûl-i Ekrem Efendimiz -aleyhisselâm-’a özel tahsisli ay olan, Şâbân-ı şerîf»e, ardından da, on bir ayın sultanı, mübârek Ramazan ayına kavuşacağız inşâallah. Bu güzel mânevî iklime, kendimizi şimdiden hazırlamalıyız. 

 

Biz biliyoruz ki, önümüzde bir âhiret gerçeği var. Elbette; 

 

Eli boş gidilmez gidilen yere.

 

diyerek bu üç ayların her biri birbirinden kıymetli günlerini en kâmil şekilde nasıl geçirmeliyiz hazırlığı» hem maddeten hem mânen yapılmalı. Bu senenin, geçen seneden daha verimli olması adına, ihyâ edeceğimiz ibâdet ü tâatler gözden geçirilmeli. Sadece kendimiz değil, ailecek, akraba, eş-dost, konu-komşu daha idrakli olarak bu mânevî atmosferden istifade edebilme imkânları için hazırlıklar yapılmalıdır inşâallâhu Teâlâ. 

 

Bu güzel zaman diliminde; kendimiz, çoluk çocuğumuz ile gönül boyutumuza seviye katacak, kalbî hayatımızı ihyâ edecek, îmânımızı coşturacak ibâdet ü tâatlere yönelmeye hazırlıklarımız olmalı. Sene boyu bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz; hata, isyan ve günahları arındıracak tevbe ve istiğfarlar etmeye hazırlıklar yapılmalı, vesselâm.