Mânevî Hayatımızın Kilit Taşı; HELÂL KAZANÇ

Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

 

 

Ecdâdımızdan kalmış veya bulunduğumuz coğrafyada bizden evvel yaşamış medeniyetlerin bıraktığı tarihî eserleri, yapıları ziyaret etmişseniz, özelikle köprüler ve kemerlerin tam ortasındaki bir taş muhtemelen dikkatinizi çekmiştir. Bu taş; ebat olarak yapıdaki diğer taşlardan bazen büyük, bazen küçük olsa da içinde bulunduğu yapıda mühim bir vazife îfâ etmektedir.

 

Bu taş, mimarî literatürde anahtar taş veya yaygın ismi ile kilit taşı olarak isimlendirilmektedir. Kilit taşı, kemer veya tonozlarda yapının en üst noktasında bulunan ve yapıyı birbirine kilitleyen bir role sahiptir. Bu özelliğinin yanında; içinde bulunduğu yapıya üstten ne kadar yük binerse binsin, o yükü yanlara ve toprağa yönlendirerek, yapının sağlam bir şekilde uzun yıllar ayakta kalmasını sağlamaktadır. Bu taş, yapıdaki diğer taşlarla aynı cinsten ve aynı ebatta olsa da yapı için çok mühim bir vazifesi bulunmaktadır. Bu taşın olmadığı bir yapının, ayakta durması mümkün olmamaktadır. 

 

Bir süredir, içinde bulunduğumuz cemiyetin muhatap olduğu sıkıntıların sebepleri hususunda düşünüyor ve kafa yoruyoruz. Eğitimden sağlığa, ticaretten dînî hayata kadar, cemiyet hayatında insan ile alâkalı ne kadar müessese var ise hemen hepsinde, tam mânâsı ile ideal bir şekilde hizmetlerin yerine getirilmediği ve sistemin maalesef bozuk olduğunu müşâhede ediyoruz.

 

Bu hâlin sebepleri ve sonuçları hususunda biraz tefekkür edip kafa yorunca, işin gelip bağlandığı yerin, tıpkı mimarîde kullanılan kilit taşı misali mühim bir hâdiseye dayandığını idrak edebiliyoruz. Nasıl ki mimarîde bir yapının en mühim âzâsı kilit taşıysa; insanın hem maddî hem de mânevî hayatına tesir eden en mühim faktörün, helâl kazanç olduğunu müşâhede etmiş bulunuyoruz. 

 

Bir insanın, imtihan maksadıyla gönderildiği bu dünya hayatındaki en mühim vazifelerinden biri; helâl kazanç teminidir. Allah Teâlâ bu hususta;

 

“Allâh’ın size verdiği helâl ve temiz rızıklardan yiyin. Kendisine îmân ettiğiniz Allâh’a karşı gelmekten sakının!” (el-Mâide, 88) buyurmaktadır. Allah Teâlâ; insanın varlığını ve hayatını devam ettirmesini, yine insanoğlu için yarattığı çeşitli nimetlere bağlamıştır. Lâkin imtihan gereği; verdiği bu nimetlerin bazılarını helâl, bazılarını da haram kılmıştır.

 

Yeryüzü, Allah Teâlâ’nın yarattığı sayısız nimetler ile dolu. Bu nimetlerin bazıları insanların faydasına, bazıları da zararınadır. Allah Teâlâ; bu fayda ve zararı ayırması için, insana akıl gibi büyük bir nimet vermiştir. İnsanın faydasına olan nimetler helâl olarak, zararına olanlar ise haram olarak ayrılmış, insanın akıl ve iradesi ile bunlardan herhangi birisini seçme hakkı verilmiştir. 

 

İnsanın şahsiyetine, karakterine ve ahlâkına tesir eden iki müessir vardır. 

 

Bunlardan birisinin; birlikte bulunduğu ve hemhâl olduğu insanlar, 

 

Diğerinin de kişinin kazancı olduğu ifade edilmektedir. 

 

Şayet kişi, kazancını helâl yollardan temin ediyor ve helâl lokma yiyorsa; bu hâl o insanın hem rûhânî hem de mânevî hayatına müsbet mânâda tesir edecektir. Zira helâl lokma, insanı hayra, iyiliğe ve güzelliğe çağırırken; bunun tersi olursa yani, kişinin kazancı haramsa veya şüpheliyse; bu onun mânevi hayatına aksi tesir edecek ve onu haramlara, dolayısıyla günahlara yönlendirecektir. 

 

Bu hususla alâkalı Hak dostlarından Süfyân-ı Sevrî -rahmetullâhi aleyh-

 

“Kişinin dindarlığı, ekmeğinin helâlliği nisbetindedir.” buyurmuştur.

 

Modern hayat; hissiyâtımızı, kıymet hükümlerimizi ve önceliklerimizi değiştirdi. Cemiyette, haram ve helâller artık rahatlıkla konuşulamaz oldu. Allâh’ın âyetleri, hükümleri açıklanırken; cemiyetin baskısından çekinerek, onların vereceği tepkilere göre hükümler esnetilmeye, yumuşatılmaya başlandı. Yanlış yapanlar îkaz edildiği zaman, ya;

 

“–Ne var bunda, herkes yapıyor!” veya; 

 

“–Bu zamanda işler böyle yürüyor!” gibi garip savunmalar ile karşılaşılabiliyor. 

 

Bugün kazançların haram olmasının en büyük sebebi, fâiz belâsının cemiyet içerisinde yaygın hâle gelmesi ve sıradanlaşmasıdır. Ticaret hayatında; sanki başka çare yokmuş gibi, ismi yumuşatılıp «kredi» denilerek, müslümanlar arasında dahî maalesef normal hâle gelmiştir.

 

Kadîm ulemâmızın bu husustaki tavrını görmek istediğimizde, önümüze Hak dostlarından Yûsuf Hemedânî -kuddise sirruhû- Hazretleri sözü olarak;

 

“Haramdan ve günaha girmekten kaçınmak ve bunlara karşı ihtiyatlı olmak vâcib olduğu gibi, haram yiyenler ve bozguncularla oturup kalkmaktan da uzak durmak gerekir.” gibi ibretli bir tablo çıkmaktadır.

 

Kazancı hususunda kendini murâkabe etmek isteyen insanların, kazançlarını nereye harcadıklarına bakmaları yeterli olacaktır. Zira bir Hak dostunun ifadesi ile; 

 

“Para, yılan gibidir, geldiği delikten gider.” hükmü gereği, helâl yoldan kazanılan bir para ile kişi haram işler yapamaz. Şayet kazancı haramlara gidiyorsa, mutlaka ve muhakkak, ya kazancında haram vardır veya şüpheli şeyler karışmıştır.

 

Bugün, cemiyetin yaşadığı sıkıntıları şöyle bir muhasebe etsek, göreceğiz ki; 

 

Aldığı vazifeyi hakkı ile îfâ etmemek, 

 

Kul hakkına riâyet etmemek, 

 

Aldığı paranın karşılığını tam mânâsı ile vermemek, 

 

İnsanları aldatmak, 

 

Ölçüde-tartıda hile yapmak ve 

 

Fırsatçılık gibi kazancı doğrudan etkileyen hususların yaygın hâle geldiğini müşâhede ederiz. 

 

Hak dostlarından Cüneyd-i Bağdâdî -rahmetullâhi aleyh- Hazretleri

 

“Yiyecek ve barınak temiz olunca bütün işler düzelir.” buyurmuş. O hâlde; mânevî hayatımızın tam mânâsı ile Rabbimiz’in istediği kıvâma gelebilmesi için, öncelikli olarak, nereden ve nasıl beslendiğimize dikkat etmek elzemdir. 

 

Zira Hak dostlarından Yûsuf Hemedânî -kuddise sirruhû- Hazretleri

 

“Haram lokma ile gönül nûru hâsıl olmaz.” buyurur. 

 

Nasıl ki bugün haramın yaygınlaşması, cemiyete nüfuz eden her müesseseye tesir edip, o müesseselerin tam mânâsı ile vazifelerini îfâ etmesine engel oluyorsa; kazançların helâl olması ve dolayısıyla helâllerin yaygınlaşması hâlinde de cemiyette sevginin, saygının, muhabbetin, paylaşmanın, liyâkatin ve tüm güzelliklerin yaygınlaşması ile cemiyet olarak rahat ve ferah günlere ulaşmak pekâlâ mümkün.

 

Rabbimiz; mânevî hayatımızın kilit taşı olan helâl kazancı, tam mânâsı ile idrâk etmeyi ve hayatımızın her ânında helâl hassâsiyeti ile yaşamayı bizlere nasip etsin. Âmîn…