Tevhîdi ve Teslîmiyeti Öğreten: HAC MEKTEBİ

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ أَب۪ى هُرَيْرَةَ أَنَّ رَسُولَ اللّٰهِ صَلَّى اللّٰهُ عَلَيْهِ وَ سَلَّمَ قَالَ :

 

«اَلْحَجُّ الْمَبْرُورُ لَيْسَ لَهُ جَزَاءٌ إِلاَّ الْجَنَّةُ»

 

Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’tan nakledildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: 

 

“(Allah tarafından) kabul edilmiş haccın karşılığı ancak cennettir.” (Buhârî, Umre, 1)

 

BİR MESAJ:

 

“Hac bir mektep gibidir, kıymetini bil ve iyi değerlendir! Allah tarafından kabul edilen mebrûr bir hac yapmaya çalış!” 

 

 

“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibâdet evi, Mekke’de âlemlere rahmet ve hidâyet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir. Onda apaçık deliller, Makām-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allâh’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.” (Âl-i İmrân, 96-97) 

 

  

لَبَّيْكَ اَللّٰهُمَّ لَبَّيْكَ ۝ لَبَّيْكَ لَا شَر۪يكَ لَكَ لَبَّيْكَ ۝ إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَةَ لَكَ وَالْمُلْكَ ۝ لَا شَر۪يكَ لَكَ ۝

 

Buyur Allâh’ım buyur! Emrindeyim buyur! Buyur Allâh’ım! Sen’in hiçbir ortağın yoktur. Buyur Allâh’ım! Emrine âmâdeyim! Şüphesiz hamd Sana mahsustur. Nimet de Sen’indir, mülk de Sen’in. Sen’in hiçbir ortağın yoktur.” (Buhârî, Hac, 26) 

 

Kelime olarak; kastetmek, yönelmek gibi mânâlara gelen hac; Kâbe’ye yönelerek Allâh’ın rızâsını kastetmek, O’na ilticâ etmektir. Hac mü’min için mânevî bir yükseliş olduğu gibi Kâbe’si, Arafat’ı, Müzdelife’si, Mina’sı ile; ferdî ve içtimâî boyutları ile bir mektep gibidir.

 

Hac; bu mânâda mü’minin Allâh’a, peygamberlere, âhirete îman gibi inanç esaslarını pekiştirmekte; sabır, takvâ, sevgi, saygı, kardeşlik, birlik ve beraberlik, fedâkârlık, cömertlik gibi ahlâkî hasletleri elde etme ve onları hayata geçirme imkânı sunmaktadır.

 

Hakikaten hac ibâdeti; hissettirdikleri, insana kazandırdıkları ve bütün menâsiki ile birlikte ne büyük bir ibâdettir. Hac, sanki bir mektep gibidir. Mü’mini belli bir yerden alır ve ilmek ilmek onun şahsiyetini inşâ eder. 

 

Kâbe, ilk mâbed ve ilk mekteptir. Hac mektebinin ilk tâlim ettiği husus, tevhid esasıdır. Hac tevhiddir, tevhîdi yaşamaktır. Mü’minler;

 

“Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk: Buyur Allâh’ım! Sen’in hiçbir ortağın, şerîkin yoktur Allâh’ım!” diyerek bütün benlikleri ile tevhîdi yaşarlar.

 

Hacı namzedi; hac ibâdetine başlamadan önce, mîkat yerinde ihramını giyerken, yukarıdaki Telbiye duâsını sesli olarak okur. Artık o, bu andan itibaren Allâh’ın davetine icâbet etmiş olmaktadır ve kendisini Kâbe’sine çağıran Rabbinin tam huzûrundaymış gibi hissetmeye başlar. 

 

Telbiye; renkleri, dilleri, ülkeleri ne olursa olsun milyonlarca müslümanın hep birlikte seslendirdikleri ortak bir ahidleşme nişânesidir. Yer-gök Lebbeyk sedâlarıyla inler. Dağ, taş, ağaç, toprak ne varsa hacılarla birlikte hepsi bu sedâya iştirak eder. 

 

Nitekim Allah Rasûlü –sallâllâhu aleyhi ve sellem– şöyle buyurmuştur: 

 

“Bir müslüman telbiye getirdiğinde sağında ve solunda (eliyle işaret ederek) şuradan şuraya kadar yeryüzündeki taş, ağaç, toprak ne varsa hepsi onunla birlikte telbiye getirir.” (Tirmizî, Hac, 14)

 

İhrâma büründükten sonra mü’min; haramları terk ettiği gibi, her türlü kötü söz ve davranışlardan, hattâ bazı helâllerden bile kendisini uzak tutar.

 

Oruçta imsak neyse hac ibâdetinde de ihram odur. İkisinde de ibâdetin özüne halel getirecek şeylerden kendini tutmak vardır. Mü’min, diğer zamanlarda mubah olan şeyleri kendine haram kılar. Bu mânâda hac, bir irade eğitimi, bir nefis tezkiyesidir.

 

İnsanın gerçek şahsiyetini ortaya çıkaran hususlardan biri yolculuktur. Hac yolculuğunda bu husus daha da belirgin hâl alır. Yani hac yolculuğu esnasında insanlar, gerçek yüzlerini ortaya çıkarırlar. Bu bakımdan bu mübârek yolculukta hacı namzedi için belki de en lâzım olan ahlâk, sabır ahlâkıdırSabır ki neredeyse başından sonuna kadar hac yolunda mü’mine lâzım gelen güzel bir ahlâktır. İşte hac, sanki bir mektep gibi, mü’mine sabrı tâlim eder.

 

Hac bir mekteptir. Ölümü hatırlatır ve tâlim eder insana… Onun için hac tefekkür-i mevttir. Kefen misâli bembeyaz ihramlara bürünen mü’min, hac vesilesiyle bir nevi ölümün provasını yapar. Mahşeri andıran kalabalık arasında kefene benzeyen ihrâmıyla mü’minsanki yeniden dirilişi yaşar.

 

Hac bir takvâ mektebidir. Takvâ ise yüce Rabbimiz’in Bakara Sûresi’nin 197’nci âyet-i kerîmesinde açıkça bildirdiği gibi, insana en çok fayda getirecek olan en hayırlı azıktır. Dolayısıyla hacca gidecek olanlar, yanlarında ihtiyaçları olan maddî azıklarını aldıkları gibi, hattâ onlardan daha şiddetli bir şekilde; sabır, şükür, tevekkül gibi mânevî azıklarını da almalıdır. İşte takvâ da bu mânevî azıkların içerisinde en hayırlı olandır.

 

Hacca niyetlenen mü’min, maddî ve mânevî azığını alır da çıkar. Onun en mühim mânevî azığı takvâ azığıdır. İhrâma girmekle birlikte; süslü süslü elbiseler bir kenara bırakılmış, bir nevi takvâ elbisesine, hiçlik elbisesine bürünülmüştür. 

 

Artık ihram tek elbise, ihram takvâ elbisesi, ihram hiçlik elbisesi olmuştur…

 

Onun için âyette şöyle buyurulur:

 

“(Kurbanların) ne etleri, ne de kanları Allâh’a ulaşır. Allâh’a ulaşan, ancak takvânızdır.” (el-Hac, 22/37)

 

Hac, teslîmiyet ve tevekkülü öğretir bize. Baba Hazret-i İbrahim’in teslîmiyetini, anne Hazret-i Hacer’in teslîmiyetini, sâlih evlât Hazret-i İsmail’in teslîmiyetini…

 

Haccın en mühim menâsikinden kurban ile aslında mü’min, nefsini Allah yolunda kurban etmektedir. Kurban ibâdeti vesilesiyle mü’min; teslîmiyeti, tevekkülü, sabrı, candan geçmeyi, fedâkârlığı öğrenir, her zerresiyle bunu yaşar.

 

Onun için hac kurbandır, hac fedâkârlıktır, hac sadâkattir, hac candan cânandan geçmektir… 

 

Hac Arafat’ı yaşamak; “Hac Arafat(ta bulunmak)tır…” (Tirmizî, Hac, 57)

 

Makām-ı İbrahim, Safâ ile Merve, Arafat, Müzdelife…

 

Şeytan taşlama, cemerât… Şeytanla mücadele eğitimi. Hakikatte burada şeytanla hayat boyu devam edecek olan bir mücadelenin temrinâtı yapılmaktadır.

 

Hacda insan, peygamberlerin vermiş olduğu tevhid mücadelesini her zerresiyle yaşar.

 

Âdem -aleyhisselâm-’ın tevbesi…Yıllarca gözyaşı dökmesi ve sonunda tevbesinin kabul edilmesi…

 

Hac denince akla tabiî ki İbrahim -aleyhisselâm- gelir. Oğlu İsmail -aleyhisselâm- ile birlikte Kâbe’yi inşâ edince bütün insanlığı hacca davet etti.

 

Mâbed ama aynı zamanda bir mektep…

 

Ve en nihayetinde hac; Peygamber ahlâkını bize öğreten, O’nun vermiş olduğu tevhid mücadelesini bize anlatan bir mekteptir. 

 

Onun için hac Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’dir. O’nu anlamak, O’nu yaşamaktır, O’nun ahlâkıyla ahlâklanmaktır.

 

İslâm’ı diğer dinlerden ayıran ve müslümanların birliğini temsil eden en önemli dînî farîzalardan biri olması hasebiyle hac, bir kardeşlik eğitimidir. Birlik ve beraberlik, paylaşma, diğergâmlık eğitimidir…

 

Hac, dünyanın dört bir tarafından gelen; sarı, beyaz, siyah tenli mü’minlerin ümmet anlayışıyla birbirleriyle kucaklaştığı, kardeş olmanın hazzına vardığı bir meydandır.

 

Hacda duygular tazelenir, canlanır. Hacda aynı zamanda bir gönül eğitimi de vardır. Haccın gönül dünyasına dokunan bir yönü vardır. Hac bir gönül yolculuğudur, hac takvâdır, hac sabırdır, hac sadakadır, hac münâcâttır, hac zikirdir, hac istiğfardır… 

 

Hac, sadece dışımızı değil içimizi de îmâr eden bir mekteptir. 

 

Hac, Rabbe olan sözü hatırlamaktır. Zira hacda insan, elest bezmini yeniden yaşar; «Lebbeyk Allâhümme lebbeyk!» diyerek Rabbine verdiği sözü hatırlar ve hatırlatır. 

 

Hacda duâlar kabul olur. Hacda günahlar affolur. Öyle ki kişi anasından doğmuş gibi tertemiz olur. Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu müjdeyi bizlere şu sözleriyle bildirmiştir: 

 

“Her kim kötü söz söylemeden ve büyük günah işlemeden bu evi (Kâbe’yi) haccederse, anasının onu doğurduğu günkü gibi (günahsız) hâline dönmüş olur.” (Buhârî, Muhsar, 10)

 

Pakistan’ın millî ve mânevî şahsiyetlerinden Muhammed İkbal, hacca gidip gelenlere;

 

“–Ne getirdiniz Hacdan?” diye sorduktan sonra şu veciz sözleri söylemiştir:

 

“Hediyeleriniz içinde Hazret-i Ebûbekr’in sıdk ve teslîmiyeti; Hazret-i Ömer’in adâleti; Hazret-i Osman’ın hayâ ve cömertliği; Hazret-i Ali’nin irfan ve cihâdı var mı?”

 

İşte bütün bu yönleriyle hac bir mektep gibidir ve serlevhâ hadîsimizde de ifade edildiği üzere; 

 

“(Allah tarafından) kabul edilmiş haccın karşılığı da ancak cennettir.”

 

İnşâallah bu ilâhî mektebin talebesi olmak ve yeniden doğmuş gibi olmak hepimize nasip olur. 

 

Rabbimiz, mebrûr bir hac yapmayı cümlemize nasip ve müyesser eylesin ve en sonunda anasından yeni doğmuş gibi günahlarından arınanlardan eylesin! 

 

Âmîn…