ŞAŞIRAN ve ŞAŞIRTAN İLÂHİYAT

Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI tali@yuzaki.com

Şaşırmak veya hayret; bir durum veya bir şey karşısında ne yapacağını, ne hüküm vereceğini bilememe diye tarif edilmekte. Yani beklenmedik bir durumla karşılaştığımızda şaşırırız.

İlâhiyat fakültelerindeki bazı akademisyenlerin zaman zaman garip beyanatları, tuhaf yazıları ve acayip ses kayıtları gündeme düşüyor. Şaşılacak şey ki biz yine şaşırıyoruz.

Şaşırmamız abes çünkü beklenmedik bir şey değil. Ülkemizde modernist, müsteşriklerin tesiri altında kalmış, sünneti dışlayan Kur’ân yeterci ve tarihselci hatırı sayılır miktarda ilâhiyatçı var. Ara sıra bunlardan birinin bir beyanatı gündeme gelip şaşkınlığa sebebiyet veriyor.

Aslında işi bilen kişiler şaşırmıyorlar. Çünkü o kitaplardan, o konuşmalardan, o anlayıştan haberdarlar. Tenkitler, reddiyeler yazılmış. İlmî sahada iddialar çürütülmüş. Fakat bu şahıslar ilâhiyatçı kimliği altında insanlarımızı, müstakbel imam-hatiplerimizi, İHL muallimlerimizi yetiştirmeye (!) devam ediyor.

Şaşıranlar; bu modernistler âlemini bilmeyen, bu kitaplara normalde iltifat etmeyen, akademik yönü olmayan halk kesiminden müslümanlar. Halk kesiminin sâfiyeti duygulandırıcıdır. Müftülüğün kapısına varınca; oranın bir devlet dairesi olduğunu bilemeyip, ayakkabısını çıkarıp girmeye çalışan hacı adaylarını duymuştum. Osmanlı devamı oluşumuzun da tesiriyle, halk; imam-hatip, müftülük ve ilâhiyat gibi ortamları bizzat cami gibi; irfan, şuur, edep ve takvânın hüküm sürdüğü mekânlar zannediyor. Öyle de olması gerek diye hissetmez miyiz hepimiz? Fakat köprülerin altından çok sular akmış.

Şaşırmanın bir başka mânâsı ne yapacağını bilememektir. İçinden böyle şahıslar ve vakalar çıkınca ilâhiyat câmiası ve yüksek öğrenim idaresi de ne yapacağını şaşırıyor. Tutarlı ve dengeli bir tepki veremiyor.

İlâhiyatçıların kimisi savunmaya geçiyor. Edepsizliğin ilmin bir gereği olduğunu yutturmaya kalkıyorlar. «O aktarılan bilgi, uydurma da olsa kaynaklarda yer alıyor, ne yapalım?» demeye getiriyorlar.

Hâlbuki geçtiğimiz aylarda ortaya dökülen, din psikolojisi dersinde anlatılan Hazret-i Meryem’e iftira ateist fıkrası, kaynaklarımızda filân da yer almıyordu. Fakat o şahsı da müessesesi korudu.

Kimisi örtbas etmeye çalışıyor. Hattâ kimisi, ortaya dökülen garâbeti;

“–İyi de bu kitap çıkalı 10 yıl olmuş!” diye müdafaa etmeye çalışıyor.1

Yani on yıl önceki garâbete bugün değil o gün şaşırmak veya protesto etmek lâzımmış. Artık ne lüzum varmış?

Dînî değerleri aşağılamak, din sahasında ileri geri konuşmak gibi mevzularda bir zaman aşımı mı var?

Murûr-ı zaman / zaman aşımı / tekādüm evet bazı durumlarda, hukukî takibi iptal eder. Ancak hassas mevzularda tam tersi, zaman aşımı iptali kaldırılır. Hususen zarar vermeye devam eden; kitap, yayın ve eğitim bahsinde zaman aşımı fiilen de oluşmamaktadır aslında. Yani yanlışın gündeme getirilip düzeltilmesinde fayda vardır.

İlâhiyatları hattâ iktidarı koruyalım derken şöyle bir komplo teorisyenliğine de pencere açıyorlar:

Onca yıl geçmesine rağmen bugün gündeme getirildiğine göre zamanlama mânidar!

Hâlbuki zamanlamada mânidar olan bir şey yok. Ülkemizde gündemi zangır zangır titreten bir gündemin bile zaten 21 gün içinde unutulup gittiğini bildiriyorlar. Mesele geçen ay da temas ettiğimiz sosyal medya protestolarıyla alâkalı. Kitlesi olan ve o sâfiyetli müslümanlardan olan bir sosyal medya kullanıcısı karşılaştığı ve şaştığı garâbeti paylaşıyor ve gerisi geliyor. Hususen kurulmuş bir tuzak yok.

Gelelim şaşırmanın, modernist ilâhiyatçı tarafına. Onlar da aldıkları tepkilere şaşırmış görünüyorlar. Hâlbuki bu da şaşırtıcı. Çünkü hayrete düşürücü, hattâ tüyleri diken diken edici bir dil ve üslûbu kasten kullanıyorlar.

Bir insan Hazret-i Meryem’e dil uzatan aşağılık bir fıkrayı derste ciddiyetle ve hak verir bir üslûpla anlatacak da gördüğü tepkiye şaşıracak? Akademik dünyaya girişte biraz iz‘an testi de lâzım, diyeceğiz üzülerek.

Bir başkası, Peygamberimiz’in babasına hem de rivâyetleri çarpıtarak sürekli fuhuş peşinde koşan bir kişi iftirası atacak ve bilmem kaç baskıya kadar bunun tepki göreceğini idrâk edemeyecek? Kitaplarında hayret edilecek daha neler var…

Durum tam tersi. Özellikle de tarihselcilik, Kur’ân yetercilik gibi modernist cereyanlara bağlı ilâhiyatçıların ne kadar agresif oldukları, dînin sâbitelerini müdafaa edenlere karşı ne kadar tahrik edici bir dil kullandıkları malûm.

Hattâ onlar, şu anda şaşırmış gibi yaptıkları kesimi; yobaz, bağnaz bir güruh olarak görüyor ve bunu da çekinmeden ifade ediyorlar. Peygamberimiz’in babasına dil uzatan akademisyenin üç cilt İslâm Engizisyonu diye kitabı var. Engizisyon malûm hıristiyan dünyasına ait zâlim bir mahkeme. Tarihte ileri geri konuşmaları sebebiyle halk tepkisiyle karşılaşan birçok mûtezilî, bâtınî vs. şahsı kitabında anlatıyor.2

Asıl mesele şu:

Ülkemizde; indirilen din, uydurulan din diye bir ayrım Yaşar Nuri ÖZTÜRK ve benzerlerince topluma dikte edildi.

Uzunca bir zamandan beri, bir tarafta dindar kesim; dînini asıl kaynaklarından, dört hak mezhepten, kütüb-i sitteden okuyup öğrenmeye devam ediyor. Doğrusu birçok ilâhiyatçı da bu çizginin istikametinde kalmaya riâyet ediyor. Fakat aykırı bir dil kullanmadıkları için, çok gündeme gelmiyorlar. İşlerini yapıyorlar.

Bir başka kesim, modernist, yenilikçi (!), ilerici bir kesim de, dîni bu tenkitçi kitaplardan okumak istiyor. Böylece modernist ilâhiyatçılarımız farkına vararak veya varmayarak din aleyhtarlığına malzeme taşıyorlar. Dîni bu kitaplardan öğrenenler, vicdanlarını rahatlatıyorlar.3 Biz zaten bu uydurulmuş dîne uymamakla doğru yapıyormuşuz diyorlar.

Modernist ilâhiyatçılar; bir yandan o kesimi besleyerek, kendi «mezhep» ve «müşteri» kesimlerini oluşturmak istiyorlar. Bu sebeple orada geçer akçe olan sivri dili kullanmak mecburiyetindeler. Ama zaman zaman da sâfiyetli halk kesiminin radarına yakalanıyorlar. Onlar;

“–Yahu müslüman mahallesinde bu salyangoz salyası da ne?” diye tepki verince, yukarıda bahsettiğimiz sahte şaşkınlıkla mukabelede bulunuyorlar.

Onlar zamana oynuyor. Modernist mezhep iyice «olgunlaşınca» işte o zaman ülkemizi yeni bir problem bekliyor olacak.

Tarihimizde bir engizisyon yok. Fakat mezhep çekişmeleri vardır. İdarecilerin zaten mebzul miktarda çekişmeye sahip coğrafyamızda yeni bir çekişme alanı oluşmasına firâseten izin vermemeleri beklenir. Bu sebeple idarecilerimiz, şaşkınlığı bırakmalı. Bu işe kalıcı bir şekilde el koymalı. Dindar idareciler, dindar nesil yetişsin diye açtıkları okulların, modernistlerin otlağı hâline gelmesine göz yummamalı.4

____________________________________________________________________________

1 Mehmet AZİMLİ, Siyeri Farklı Okumak kitabında Peygamberimiz’in babası Abdullah hakkındaki satırlarını sonraki baskılarda kaldırdığını söyledi. Burada doğru olmayan bir şey var. Çünkü o kitabın ilk baskısı, internette PDF olarak kolayca bulunuyor ve o kaldırılmış ibâreler de içinde duruyor. Hepimiz biliyoruz ki, istenirse te’lif hakkı vs. ileri sürülerek bir kitap internetten kaldırılır. Fakat ne hikmetse, o kitap, o yazarı tarafından değiştirilmiş; eski, bozuk, çirkin, rezil hâliyle internette fesâdını yaymaya devam ediyor. Azimli, geri adımında samimî ise bu kitabı internetten de kaldırmalıdır. Ancak kitabında değerlerimize karşı daha nice saldırılar var.

2 Modernist kalemlerin dîne dair yazdıklarının, dînin lehine değil aleyhine tecellî ettiğine dair yazımız:
https://www.yuzaki.com/2021/11/hangi-dinin-mudafaasi/

3 Azimli’nin kitaplarındaki ilmî usulsüzlüklere temas eden bir video inceleme: https://www.youtube.com/watch?v=kyLHYeD4rwE

4 İlâhiyatlara dair daha evvel dile getirdiğimiz teklifler için: https://www.yuzaki.com/2018/11/dalalet-de-tek-milletmis