OLRİC*

Dr. Halis Ç. DEMİRCAN cetindemircan2@hotmail.com.tr

Senai Bey ile konuşmalar:

“–Hocam, bir mâruzâtım olacak…”

“–Estağfirullah buyurun Senai Bey!”

“–Hocam, çok sıkıntıda olduğunu düşündüğüm bir arkadaş var, tutunamayanlardan; onu sohbetlerimizden istifade etmesi için çağırmama ne dersiniz?”

“–Tabiî buyursun Senai Bey, siz öyle uygun gördüyseniz… Kim bu arkadaş?”

“–Benim üst katımda oturan bir öğrenci; adı Ömer, hukuk fakültesinde okuyor. Sessiz, sakin ama terbiyeli, saygılı bir çocuk, hiç arkadaşını görmedim. Pencerenin kenarında görüyorum; hep bilgisayarın önünde, kulağında kulaklık, yaz olduğu için pencereler açık, oradan işittim, kendi kendine şöyle söyleniyordu:

–Sabrın yolu doğru mudur Olric?

–Doğrudur efendim!

–Ne kadar sabır Olric?

–Ya unutana ya da gerçeği görene kadar efendim…

Bir gün karşılaştığımızda;

«–Hep kulaklık takılı kulağına, ne dinliyorsun öyle Ömer?” dedim.

«–Müzik dinliyorum Senai Amca!» dedi.

«–Pencereler açık olduğu için işittim, Olric kim Ömer?» dedim. Güldü;

«–Bir arkadaşım Senai Amca!» dedi.

Bir gün yine kendi kendine konuşmalarını duydum, şöyle diyordu:

–Kimsin sen Olric?

–Ben «siz»im Efendimiz…

–Ben kimim Olric?

–Kim olmak istiyorsanız aslında «o»sunuz Efendimiz…

–Kim olmak istiyorum Olric?

–Aslında hiç kimse… Aslında kendiniz Efendim…

–Kendim nasıl olunur Olric?

–İnanarak Efendim…

Bunları duyunca onu sizinle tanıştırmaya karar verdim.”

“–Bakın üstadlardan biri ne diyor Senai Bey:

«Bugün modern insan, büyük bir bunalım yaşıyor. Özellikle seküler akımların etkisinde kalan ve mâneviyat ile bağlarını koparan modern insan, dünyayı bu ideolojik kalıplarla anlamlandırıyor. Hâl böyle olunca da mânevî anlamda büyük bir boşluk oluşuyor ve bu boşluğu dolduramadığında bunalımlar ortaya çıkıyor.»”

Bir hafta sonra Senai Bey ve Ömer ile buluşma:

“–Gel bakalım Ömer kardeş, müzik dinlemeyi çok seviyorsun herhâlde.”

“–Evet Hocam.”

“–Peki, hiç müzik ile uğraşmayı denedin mi?”

“–Hayır Hocam; ailem pek sıcak bakmazdı, bir saatten sonra da; «Artık çok geç!» diye hiç düşünmedim.”

“–Bak şimdi Ömer kardeş, Kocamustafapaşa semtinde Hekimoğlu Ali Paşa Camii külliyesine gideceksin, orada bendir ve kudüm dersleri veren bir hoca var, ona selâmımı söyleyeceksin, kabul ederse bir başla bakalım, birkaç hafta sonra yeniden görüşürüz.”

“–Tamam Hocam.”

Birkaç hafta sonra Senai Bey ve Ömer ile buluşma:

“–Nasılsın Ömer kardeş, hoca kabul etti mi seni?”

“–Çok iyiyim Hocam, hoca beni kabul etti ve özel bir yeteneğimin olduğunu söyledi. Oradaki arkadaşlarla hep beraber çalışıyoruz, bir ağabey var o da güzel ilâhîler okuyor ona eşlik ediyoruz. Namaz vakti geldiğinde hep beraber camide namaz kılıyoruz, sonra tekrar çalışmaya devam ediyoruz. Bu durum bana çok iyi geliyor, salı ve perşembe günlerini iple çekiyorum.”

“–Çok iyi… Devam bakalım, konserlere ne zaman çıkaracak hoca seni? Biz de o zaman seni dinlemeye geliriz, değil mi Senai Bey?”

“–Tabiî Hocam memnuniyetle…”

Bir hafta sonra Senai Bey ile buluşma:

“–Nasıl Senai Bey, Ömer neler yapıyor, yine Olric ile konuşuyor mu?”

“–Artık bendir sesleri dinliyoruz Hocam. Firâsetiniz sayesinde kazandık çocuğu elhamdülillâh!”

“–Bana anlattığınız da aslında iç sesinin ona söylediği;

«–Kendim nasıl olunur?»

«–İnanarak Efendim…»”

“–Sözleri fıtraten belli bir olgunlukta olduğunu gösteriyor, burada ihtiyaç duyulan dînî derinlikler.”

“–Devamlı müzik dinlediğini söylediğinizde, bir de bizim ile konuşurken; elleri ile sürekli ritmik hareketler yapıyordu, o dikkatimi çekti. Bu şekilde çocuğu içine düştüğü mânevî boşluktan çıkardık evvel Allah!

İşte böyle Senai Bey, işin ferdî ve psikolojik ihtiyaç tarafı da var:

Din sadece kaideler, emirler, yasaklar değil.

Mâneviyat, rûhâniyet, feyiz, huşû, ibâdetten lezzet almak, vecd, istiğrak, kalp huzuru, itmi’nân…

Bunlar olmayınca; varlık içinde yokluk, kalabalık içinde yapayalnızlık, sebepsiz bunalımlar, bağımlılıklar, intiharlar işten değil…”

“–Haklısınız mîrim.”

______________

* Oğuz ATAY, Tutunamayanlar.