KERBELÂ’DA HÜSEYN’İM KALDI!

Hakkı ŞENER sairimam01@hotmail.com

Kor düşer içime nasıl güleyim?
Hüseyn’im Kerbelâ çölünde kaldı…
Amansız derdimi kimle böleyim?
Yiğidim zâlimin elinde kaldı…

Unutulup gitmiş; sadakat, vefâ…
Vicdan kabul etmez, nedir bu cefâ?
Can meyvesi ehl-i beyt-i Mustafâ,
Her birisi al kan gölünde kaldı…

Merhameti yoktur; hâin, duygusuz…
Sîneler yaralı, gözler uykusuz,
Fırat kenarında canlar aç, susuz;
Bedenler yangının külünde kaldı…

Kûfe bîvefâymış, nâmertmiş Irak,
Mü’minler içinde nedir bu firak?
«Cihâda gideyim, yakamı bırak!»
Dinlenmedi, sözü dilinde kaldı…

On Muharrem günü öğleye karşı,
Bir figan inletti arz ile Arş’ı,
Bedenden ayrıldı mübârek başı;
Bu dünya bir enkaz hâlinde kaldı…

Mazlumların kıyam hâlidir Zeynep,
Fâtıma Bağı’nın gülüdür Zeynep,
Masumun söyleyen dilidir Zeynep;
Yâdı cümle âlem dilinde kaldı…

Zâlimin yüzüne vurdu zulmünü,
Kükreyen arslandı Kerbelâ günü,
Zeynep’ten öğrendi âlem bu hüznü;
Feryâdı seherin yelinde kaldı…

Hüseyin Zeynel’e etti vasiyet,
Her kim susuzluktan yanarsa şayet,
Su içmeden beni ansın bu ümmet;
Sözleri gurûbun tülünde kaldı…

Celâl Abbas’ımın kesik kolları,
Yanmışa su vermez Fırat yolları,
Perişandır mazlumların hâlleri;
Son umut şehâdet balında kaldı…

Süvârîsi şehid garip zülcenah,
Cihan görmemişti böyle bir günah,
Hüseyin düşerken dedi ki: «Eyvah!»
Kanlar yelesinin telinde kaldı…

İbret alınmalı dünkü acıdan,
Mü’min olan geçmez gardaş-bacıdan,
Bir gülistan doğsun bunca sancıdan;
Vuslatım tûbânın dalında kaldı…

Kul Hakkı’yım ben bir dertli pınarım,
Evlâd-ı Rasûl’ü her gün anarım,
Bir onmaz yarayım durmaz kanarım;
Hayali gözümün selinde kaldı…