İYİLİKLERİNİZİ İPTAL ETMEYİN!

Ali ÖZBEK aliozbek1997@outlook.com

Rabbimiz Teâlâ; bizleri yarattı ve hangimiz daha güzel işler yapacağız, onu görmek için de dünya tarlasına bizleri gönderdi. Ve burada seçimi bize bıraktı. İstersek güzel şeyler ekeceğiz bu tarlaya, istersek de kötü şeyler ekeceğiz. Ama ne ekersek onu biçeceğimizi de asla unutmayacağız. O zaman insanın dünyaya gönderiliş maksadının iyi ve güzel işler yapmak olduğunu söyleyebiliriz. (bkz. el-Mülk, 67/2) Her şeyin bir kıvâmı olduğu gibi yaptığımız iyiliklerin de bir kıvâmı vardır. Eğer iyiliklerimiz bu kıvamda olmazsa ne dünyada ne de âhirette bize fayda sağlamayacaktır. İyiliklerimizi boşa çıkaran, kıvâmını bozan, iptal eden şeyleri dört madde altında toplayabiliriz:

1- Allâh’a şirk koşmak: Nitekim Rabbimiz -celle celâlühû- âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:

وَمَنْ يَكْفُرْ بِالْا۪يمَانِ فَقَدْ حَبِطَ عَمَلُهُۘ
وَهُوَ فِي الْاٰخِرَةِ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ۟

“Her kim de inanılması gerekenleri inkâr ederse bütün işlediği boşa gider. Âhirette de o, ziyâna uğrayanlardandır.” (el-Mâide, 5/5)

Yani eğer îmânımız yoksa, ne yaparsak yapalım bize bir faydası olmayacaktır. Bundan dolayı güzel işler yaparken aranacak olan ilk şart îmandır. Îman, yapılan iyiliği anlamlı kılan şeydir.

2- İyilik yaptığı kimseyi minnet altından bırakmak ve yaptığı iyiliği başa kakmak: Böylesi kimselerin iyilikleri onların yüzüne çarpılacaktır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تُبْطِلُوا صَدَقَاتِكُمْ بِالْمَنِّ وَالْاَذٰىۙ كَالَّذ۪ي يُنْفِقُ مَالَهُ رِئَٓاءَ النَّاسِ وَلَا يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ فَمَثَلُهُ كَمَثَلِ صَفْوَانٍ عَلَيْهِ تُرَابٌ فَاَصَابَهُ وَابِلٌ فَتَرَكَهُ صَلْدًاۜ لَا يَقْدِرُونَ عَلٰى شَيْءٍ مِمَّا كَسَبُواۜ وَاللّٰهُ
لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ

“Ey îmân edenler! Allâh’a ve âhiret gününe inanmadığı hâlde insanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak sûretiyle boşa çıkarmayın. Böylesinin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan ve maruz kaldığı şiddetli yağmurun kendisini çıplak bıraktığı bir kayanın durumu gibidir. Onlar kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu hidâyete erdirmez.” (el-Bakara, 2/264)

Yaptığımız iyilikleri sürekli başa kaktığımız, karşımızdaki insanı yaptığımız iyiliğe esir ettiğimiz zaman; yaptığımız o amelin Allah katında bir değeri yoktur. Bu davranışımız karşımızdakinin gönlünde fırtınalar koparacağı için, bizim amelimiz de şiddetli yağmurun etkisi ile çıplak kalan kayanın durumu gibi olacaktır. Bunun aksine; yaptığını Allah için yapan ve o anda unutup başa kakmayanlar için de Rabbimiz -celle celâlühû- şöyle buyurmaktadır:

اَلَّذ۪ينَ يُنْفِقُونَ اَمْوَالَهُمْ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ ثُمَّ لَا يُتْبِعُونَ مَٓا اَنْفَقُوا مَنًّا وَلَٓا اَذًۙى لَهُمْ اَجْرُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْۚ وَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ

“Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının peşinden (bunları) başa kakmayan ve gönül incitmeyenlerin, Rableri katında mükâfatları vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.” (el-Bakara, 2/262)

3- Başkalarına gösteriş yapmak için amel işlemek: Riyâ için yapılan sâlih ameli Allah kabul etmez.

İkinci maddede zikri geçen âyetin başında;

«İnsanlara gösteriş olsun diye malını harcayan kimse» ifadesi geçmektedir. Buradan da anlıyoruz ki; Rabbimiz, sadece kendi rızâsı gözetilerek yapılan amelleri kabul etmektedir. Nitekim bir kudsî hadiste Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Ben, ortakların ortaklıktan en uzak olanıyım. Kim işlediği amelde Ben’den başkasını Bana ortak koşarsa, o kişiyi de ortak koştuğunu da reddederim.” (Müslim, Zühd, 46)

4- Ucb (Kendi amelini üstün görmek):

Sadece kendini ve kendi amelini beğenmek, başkasının yaptığı ameli küçük görmektir. Bu, kibrin amellere yansımış şeklidir.

Bu hastalığı yenmek için Efendimiz -aleyhisselâm-’ın şu hadîsini aklımızdan çıkarmamamız gerekir:

Efendimiz -aleyhisselâm- bir defasında;

“–Hiç kimse amel ve ibâdeti sayesinde cennete giremez!” buyurmuştu.

Ashâb-ı kiram hayretle;

“–Siz de mi yâ Rasûlâllah?” diye sordular. Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;

“–Evet ben de! Meğer ki Rabbimin lutf-i ilâhîsi imdâda yetişe!.. Zira O’nun fazlı, rahmet ve mağfireti beni bürümedikçe ben de cennete giremem! Yaptığım ameller beni de kurtaramaz!..” buyurdular. (Buhârî, Rikāk, 18; Müslim, Münâfikûn, 71-72)

Bu hadîsi duyan müslüman, nasıl olur da kendi amelini yeterli görüp kardeşini küçük görebilir?

Rabbim yaptığımız iyiliklerimizi bu kıvamda yapabilmeyi bizlere nasip eylesin.