DELİLLER APAÇIK ORTADA

Ali ÖZBEK aliozbek1997@outlook.com

İnsan, içinde yaşadığı dünyayı tanımak ister;

“Dünya nasıl bir yer, nasıl oluştu, nelerden oluşur, güneş ne işe yarar, ay bu ışığını nereden alır?” vs. tarzındaki sorulara cevaplar arar. Bir de bu soruların yanında dünyayı anlamlandırmak da ister insan.

“Neden yaratıldı, kim yarattı?” tarzındaki sorularla içinde yaşadığı dünyayı iç âleminde bir yerlere oturtmak ister. İnsanın burada sergilemiş olduğu iki tavır vardır:

Rabbimiz Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:

وَفِي الْاَرْضِ اٰيَاتٌ لِلْمُوقِن۪ينَ

“Sağlam düşünce ve inanç sahipleri için yeryüzünde açık deliller vardır.” (ez-Zâriyât, 51/20)

Bütün bir âleme Kur’ân ve Sünnet penceresinden bakan mü’min; bu dünyanın boşuna yaratılmadığını bilir, yeri ve göğü incelerken de Rahmânî nazar ile bakar. Yaratılan her şeyde Allâh’ın hikmetlerini arar. Mü’min, Allâh’ın yarattığı mahlûkata baktıkça îmânı ve teslîmiyeti artan, Allâh’ın kudreti karşısında kalbi tir tir titreyen kişidir.

Bir de bunun aksine yeryüzünde ve gökyüzünde olan hiçbir şeye Rahmânî nazar ile bakmayan, ilâhî tecellîleri göremeyen, bu ilâhî tecellîleri Allâh’a atfetmek yerine başka şeylere atfedenler vardır. Gözlerini yumarak hakikati görmemeye çalışan ve bütün bu olanların sebebinin «tabiat, big bang, vs.» olduğunu söyleyen, muazzam ve kusursuz olan yerin ve göğün bir Rabbi olmadığını, küçük bir iğnenin bile kendi kendine olamayacağını kabul edip, koskoca ve kusursuz bu âlemin bir sahibinin olmadığını söyleyenler de vardır. Hâlbuki bu muazzam yerin, göğün, ikisi arasındakilerin, uzayın, galaksilerin, yıldızların, ayın, güneşin, hâsılı bütün her şeyin sahibi olan bir Rab Teâlâ vardır. Bütün bunların sahibini reddedenlere, Rabbimiz az önce ifade ettiğimiz âyetin hemen devamında şöyle buyurmaktadır:

وَفِٓي اَنْفُسِكُمْۜ اَفَلَا تُبْصِرُونَ

“Kendi nefislerinizde de öyle. (Deliller vardır.) Görmüyor musunuz?” (ez-Zâriyât, 51/21)

Rabbimiz sanki bizlere şöyle sesleniyor:

“Ben’i bilmek mi istiyorsun? Tanımak mı istiyorsun? O zaman uzak yerlerde arama Ben’i. Bırak bütün bu olanların sebebini başka şeylere bağlamayı. Bakacağın yeri de söylüyorum sana;
«وَفِٓي اَنْفُسِكُمْ: Kendinize bakın» başka yerlerde aramaya gerek yok.

İnsanın kendi varlığı bile Allâh’ın varlığının en büyük delilidir. Bak şu ellerine, ayaklarına, gözüne, kulaklarına, burnuna, saçına… Gözünle gördüğün şeyleri bir düşün, kulağınla işittiklerini, ellerinin dokunarak hissettiği şeyleri, burnunun duyduğu binlerce kokuyu; sen haykırmasan da onların her biri;

“Bizim bir Yaratıcımız var!” diye haykırıyor. Sen kabul etmesen de onlar;

“Lâ ilâhe illâllah!” diyerek Rablerini zikrediyor.

Âyetin sonunda da Rabbimiz;

“Görmüyor musunuz?” buyuruyor. Bütün bunların hepsi sizin için, bu hakikatleri anlamanız için. Hâlâ neyi bekliyorsunuz?

O zaman gelin biz bu hakikatleri anlayalım. Sadece gözlerimizi değil, gönlümüzü de ortak edelim bu seyre. Aynanın karşısına geçtiğimizde, kendimize şöylece bir baktığımızda, dışarı çıkıp gökyüzünü seyre daldığımızda, güneşin, ayın, yıldızların birbirleri ile olan uyumlarında Rabbimiz’i hatırlayalım. O eşsiz kudret karşısında acziyetimizi itiraf edelim. Ve bütün kâinatla birlikte şunlar dökülsün dudaklarımızdan:

اَللّٰهُ خَالِقُ كُلِّ شَيْءٍۘ وَهُوَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ وَك۪يلٌ

“Allah her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyi koruyup yöneten de O’dur.” (ez-Zümer, 39/62)

Söylenecek çok söz olsa da, ilk ve son sözümüz;

“–Biz Allâh’ın kuluyuz ve yine biz sadece O’na kulluk ederiz.” olacaktır!