YOL DA YORULUR…

Servet YÜKSEL servety@t-online.de

Sevda yokuşları, zor dönemeçler,
İnsanın içinde, kor dönemeçler,
Dağları aşarken mor dönemeçler;
Diyar diyar gezer, yol da yorulur…

Her gece yağarken, kar türküleri,
Güneş gibi doğar, yâr türküleri,
Gönül yarasına sar türküleri;
Mızrap elden düşer, tel de yorulur…

Çakırdiken basar, yoz bahçeleri,
Sükût mevsiminde, söz bahçeleri,
Suladıkça bir çift göz bahçeleri;
Bülbüller kan ağlar, gül de yorulur…

Kalbini ağyardan yu, diyenler var,
Aşk ateşten gömlek; «Hû!» diyenler var,
Âh Leylâ! Bir yudum su diyenler var;
Hep serap görmekten, çöl de yorulur…

Kara bulutları sıkan sen misin?
Kayaları yarıp çıkan sen misin?
Ayrılık bendini yıkan sen misin?
Deryânın derdinden, sel de yorulur…

Siyaha boyama, boş yaprakları,
Dallarda asılı, düş yaprakları,
Say ki uçup giden, kuş yaprakları;
Kanat vura vura, yel de yorulur…

Bu dünya zehrini bal ettiklerin,
Aynada sır, ehl-i hâl ettiklerin,
Bir derin sohbette lâl ettiklerin;
Akıl nâçar kalır, dil de yorulur…