KULLUKTA HAZRET-İ EBÛBEKİR -radıyallâhu anh- KIVÂMI
Ali ÖZBEK
وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَعْبُدُ اللّٰهَ عَلٰى حَرْفٍۚ…
“İnsanlardan kimi (vardır ki) Allâh’a yalnız bir yönden kulluk eder…” (el-Hac, 22/11)
Herkes denecek kadar büyük bir çoğunluğun; sadece bir alana yöneldiği, sadece bir alanda hizmet yaptığı günleri yaşıyoruz. Bu anlayış, maalesef dînî yaşantımızda da görülmektedir.
Yukarıda verdiğimiz âyet-i kerîmenin ilk bölümünün, zihnimizde açtığı ufukla şu sahneleri görmemiz mümkündür:
İslâm dâvâsına malıyla infakta bulunan müslümanı; meydanda yardım kolisi dağıtıp, ter dökerken göremiyoruz! Nâfile ibâdetlere, zikre, teheccüde önem veren müslümanı; sokaklarda bir kişinin hidâyetine vesile olmak için koştururken göremiyoruz! Davet ve tebliğ çalışmasında bulunan bir müslümanı, gece herkes uyurken seccadesinin başında göremiyoruz! Yani bir alanda koşuşturanı, diğer alanlarda pek göremiyoruz maalesef. Bu listeyi uzatmamız mümkündür.
Burada şunu ifade etmek isteriz ki, bu amellerin her biri hadd-i zâtında çok kıymetli amellerdir. Ama bunlar sadece bir bütünün parçalarıdır. Bizden istenen ise bütüne erişebilmektir. Yani infakta bulunan müslümanı, aynı zamanda meydanda da görebilmek; kalbin tezkiyesine önem veren müslümanı, yine davet ve tebliğ sahasında da görebilmek; ilimle meşgul olan kimseyi, bir müslümanın derdi için koştururken görebilmek… Biz buna;
«Kullukta Hazret-i Ebûbekir kıvâmı» diyoruz. Hazret-i Ebûbekir özelinde, bütün ashâba baktığımızda, bu kuşatıcı anlayışı görebiliyoruz. Onlar yerine göre tüccar oldular, ama bunun yanında cihad da ettiler. Yerine göre infâk ettiler, ama bunun yanında gecelerini de ihyâ ettiler.
Âyet-i kerîme ufkuyla yola çıkıp, onunla beraber hadîs-i şerif ufkuyla yola devam edelim. Bu rivâyette Hazret-i Ebûbekir’in kulluk kıvâmını seyr u temâşâ ediyoruz:
Ebû Hüreyre -radıyallâhu anh-’ten rivâyet edildiğine göre Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdu:
“–Allah yolunda çift sadaka veren kimse, cennetin muhtelif kapılarından; «Ey Allâh’ın (sevgili) kulu! Burada hayır ve bereket vardır.» diye çağırılır. Sürekli namaz kılanlar namaz kapısından, mücâhidler cihad kapısından, oruçlular reyyân kapısından, sadaka vermeyi sevenler de sadaka kapısından (cennete girmeye) davet edilirler.”
Ebûbekir -radıyallâhu anh-;
“–Anam babam Sana kurban olsun yâ Rasûlâllah! Gerçi bu kapıların birinden çağrılan kimsenin diğer kapılardan çağırılmaya ihtiyacı yoktur, ama bu kapıların hepsinden birden çağırılacak kimseler de var mıdır?” diye sordu.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-;
“–Evet, vardır. Senin de o bahtiyarlardan olacağını ümit ederim.” buyurdu. (Buhârî, Savm, 4, Cihâd, 37, Bed’u’l-halk, 9, Fezâîlü Ashâbi’n-Nebî, 5; Müslim, Zekât, 85, 86. Ayrıca bkz. Tirmizî, Menâkıb, 16; Nesâî, Zekât, 1, Cihâd, 20, Sıyâm, 43)
Bu rivâyet, Efendimiz -aleyhisselâm-’ın sâdık dostu Hazret-i Ebûbekir’in ufkunu ve kulluk kıvâmını bize göstermektedir. O, Efendimiz -aleyhisselâm- nerede ise orada olmuştu. O; nerede durulması gerektiğini söylemişse, orada durmuştu. İnfakta en önde o koştuğu gibi, cihadda da en ön safta olurdu. Namazda en ön safta olduğu gibi, her türlü faaliyette yine hep en ön safta olurdu.
Bugünün müslümanları olarak bize düşen, hayatımızda bu kıvâma erişebilmek için gayret etmektir. Yani hem işimize gidip rızkımızın peşinde olacağız hem de namazımızı dosdoğru kılacağız. Hem gecelerimizi teheccüd ve zikirle ihyâ edeceğiz hem infak çağrısını duyduğumuzda tembellik ve cimrilik etmeden üzerimize düşeni yapacağız. Hem bir müslümanın derdini giderebilmek için koşturacağız hem neyi-niçin yaptığını bilmek için ilme önem verip hem bir kişinin hidâyetine vesile olmak için çaba sarf eden birer mü’min olacağız. Eğer bu kıvâmı yakalarsak, işte o zaman cennetin bütün kapıları bizi çağıracak ve biz de ebedî saâdete erişen o bahtiyarlardan olacağız inşâallah.
Rabbimiz, en başta bizi sonra da cümle ümmeti bu kıvâma erişen bahtiyar kullarından eylesin inşâallah…