SEVDİKLERİME NASİHAT

Ahmet ZİYLAN

Kıymetli sevdiklerim!

İnsan için yaşarken de öldükten sonra da en değerli hazinesi canı gibi sevdikleridir. Bu sevgi, yüce ölçüler etrafında sonsuz bir mânâ kazandığı zaman ise candan daha çok muhabbet besler insan sevdiklerine.

Sizler benim için öylesiniz.

Bütün sevdiklerimi, gücümün ve tecrübemin yettiği ölçüde arzu edilen kıvamda;

‒Dürüst,

-Îmanlı ve

-Mûteber bir iş adamı ve gönül insanı şahsiyet olarak yetiştirmek için elimden gelen her mes’ûliyetimi yerine getirmeye çalıştım.

Bunu yaparken;

Sizi kırmış veya üzmüş olabilirim. Ancak bilmenizi isterim ki, ne yaptımsa; sizin iyiliğinize, faydanıza, tecrübenize ve başarınıza yönelik oldu.

Nihayette ben de âciz bir insanım. Belki vazifelerimde kusur veya kusurlarım olmuştur. Onun için;

Hepinizden ayrı ayrı helâllik istiyorum.

Ben de, eğer azıcık bile hakkım varsa; sizlere, yani çocuklarıma, bütün sevdiklerime ve beni seven herkese gönülden helâl ediyorum.

Ey beni can kulağıyla dinleyen!

Hiç unutma!

Eğer kazanç yüzünden;

Gaflete dalarsan,

-İslâm’ın şartı olan ibâdetleri yapmaz veya ihmal edip ertelersen, o kazanç hayırlı değildir.

-Sen kazanırken başkalarını mağdur ederek, ezerek kazanmak da hayırlı değildir.

-Helâl olmayan yollardan kazanılan servet de hayırlı değildir.

-Servet sahibi olduğunda zekâtını vermiyorsan, infakta bulunmuyorsan, fakir-fukarâyı, akrabaları ve arkadaşları unutup;

«–Ben çalıştım kazandım, onlar da çalışıp kazansınlar da öyle yesinler!» dersen o servet de hayırlı değildir.

-Başarılarını ve servetini ahmak Kārun gibi kendinden zannederek Allah -celle celâlühû-’nun lutfu ve emâneti olduğunu unutursan, o servet de, şöhret de hayırlı değildir. Olmaması daha iyidir!..

İslâm; fakirlik, miskinlik, câhillik değildir.

Dînimizin emirleri açık:

-Dürüst çalışmak,

-Helâlinden kazanmak,

-Okumak, öğrenmek, öğretmek,

-İslâm’a, insanlığa, memleketine ve ailesine faydalı olmak, neslini ateşten korumak,

-Becerikli, mütevâzı, fedâkâr, adâletli ve merhametli olmak.

Geliri giderinden fazla olan kişilere zengin (varlıklı) denir. Fakat; «Vâridâtım var, zenginim!» diye har vurup harman savurmak, zenginlik değil müsrifliktir. İsraf ise, insanı helâk eden bir haramdır.

Yüce Allah, açıkça buyurmakta:

“Yiyin, için, israf etmeyin!” (el-A‘râf, 31)

Şüphe yok;

Bu âyete riâyet etmeyenlerin sonu iki cihanda da hüsrandır. Giyecekte, yiyecekte, binekte, evde, süs eşyasında yapılan israf; haddini aşmış bir zamanın en kötü hastalığıdır.

Çocuklarımıza;

-İyi bir eğitim,

-Güzel bir ahlâk,

İslâmî bilgi ve yaşayış,

Mütevâzı davranış,

Zorluklara tahammül, sabır,

-Hatasız tedbir,

Dürüst çalışma şuuru kazandırmalı.

Bunlar için ne gerekiyorsa yapmamız, biz anne ve babaların mazeretsiz vazifesidir. Bir de olmazsa olmaz en temel mes’ûliyetimiz şudur:

Çocuklarımıza helâl gıdâ yedirmek.

Çünkü;

Haram ile beslenen çocuklara ne yapsan nâfiledir. Bu sebeple kazancımıza haram karıştırmamak şart. Hele fâize bulaşmak, çok berbat bir harama bulaşmak demektir. Onun için fâiz mikrobundan ateşten kaçar gibi kaçmalıyız. Fâizin her türlüsünü Allah -celle celâlühû- Kur’ân-ı Kerim’de yasaklamıştır. Bu yasağı dinlememek, Cenâb-ı Hakk’a karşı savaş açmak anlamına gelir ki; Allah Teâlâ ile harp eden de elbette helâk olmuştur.

Maalesef;

Günümüzde fâizin girmediği yer yok hâline gelmiş, fâiz normal bir şeymiş gibi benimsenmiş vaziyettedir. Oysa;

Fâizi almak da vermek de aynı şeydir. Fâiz ile alâkalı olarak; «Çok kazanç getirir.» ya da; «İhtiyacımızı görüyoruz.» şeklindeki mazeretlerin hiçbir hükmü yoktur.

Gerçek, asla öyle değildir.

Fâiz; eninde sonunda serveti kasırga gibi götürür, mağdur eder.

Hâsılı;

-İşlerimizi yürütürken harama ve helâle âzamî derecede dikkat etmeliyiz.

-İşimizi, tıpkı aşımızı sevdiğimiz gibi sevmeliyiz.

-Hâdiselere karşı sabırlı olmalıyız, bilhassa olur olmaz yere öfkelenmemeliyiz.

-İşimizi yaparken bize emânet olan sıhhatimizi de bozmamalıyız. Bizi durmadan sıkıntıya sokan ve sinirlendiren iş, sıhhatli değildir.

-Aşırı şekilde üzülmemeli ve aşırı şekilde de sevinmemeliyiz! Hepsi geçicidir. Ne demişler:

«Bu da geçer yâ Hû!»

Ey beni can kulağıyla dinleyen!

Yine hiç unutma;

Ne kadar üstün olsan da senden üstünü vardır.

Gerçek kazanç, helâl kazançtır.

Mutluluk, kanaat etmektir.

Dünyada yaptığın her şeyden, zerreden bile hesaba çekileceksin!

Âhirette herkesin her yaptığından hesaba çekileceğini unutmamamız şarttır. İşte hesabını sağlam ve tertemiz verebilirsen, o zaman gerçek ve sonsuz mutluluğa ermişsin demektir.

Onun için;

-Din ve îman istikametinde düzgün yaşamaya mutlaka dikkat gerek,

-Davranışlara dikkat gerek,

-Kazanca dikkat gerek,

-Âhiretten önce bu dünyada kendini inceden inceye hesaba çekmek gerek,

-Ölümün olduğunu, her an Hazret-i Allâh’ın huzûrunda yaşandığını, yüce Mevlâ’nın, kullarının her hareketinden haberdar olduğunu hiç unutmamak gerek.

Sizler hakkında niyâzım şu:

“Allah -celle celâlühû- sizi iki cihanda da azîz eylesin!

Ne verirse hayırlısını versin.

Allah Teâlâ sizden râzı olsun!

İstikamet üzere başarılar, sıhhat ve afiyetler içinde yaşatsın!

Rabbimin yüce rahmeti ve bereketi daima üzerinize olsun!

O merhametli Mevlâ, sizi görünmedik kazalardan ve belâlardan da muhafaza buyursun!

Nihayet ebedî kazanca ulaştırsın!

Hepimizi sonsuz cennetinde ve Hazret-i Peygamber’in yanında buluştursun!

Âmîn…”

Sizlerin de bu duâlara gönülden; «Âmîn» dediğinizi hissediyor, ifade etmeye çalıştığım nasihatlerimi tutacağınızı da ümit ederek diyorum ki:

“Hepiniz Allah Teâlâ’ya emânet olun! Bâkî selâmlar…”