MÜ’MİN OLARAK HASSÂSİYETLERİMİZ

Doç. Dr. Mustafa CANLI canli20@hotmail.com

BİR HADİS:

عَنْ اَنَسٍ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُ قَالَ : قَالَ رَسُولُ اللّٰهِ صَلَّي اللّٰهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ :

ثَلَاثٌ مَنْ كُنَّ ف۪يهِ وَجَدَ بِهِنَّ حَلاَوَةَ الْإ۪يمَانِ : أَنْ يَكُونَ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ أَحَبَّ إِلَيْهِ مِمَّا سِوَاهُمَا ، وَأَنْ يُحِبَّ الْمَرْءَ لَا يُحِبُّهُ إِلَّا لِلّٰهِ ، وَأَنْ يَكْرَهَ أَنْ يَعُودَ فِي الْكُفْرِ بَعْدَ أَنْ أَنْقَذَهُ اللّٰهُ مِنْهُ ، كَمَا يَكْرَهُ أَنْ يُقْذَفَ فِي النَّارِ

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh-’tan rivâyet edildiğine göre Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur:

Üç özellik vardır ki; bunlar kimde bulunursa o, îmânın tadını alır: Allah ve Rasûlü’nü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek, sevdiğini Allah için sevmek, Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak gibi çirkin ve tehlikeli görmek.” (Buhârî, Îmân, 9)

BİR MESAJ:Ey mü’min kardeşim! Hassâsiyetler içerisinde bir hayat yaşamaya çalış!”

Gönül yapmak, Halîl’im, Kâbe bünyâd etmeden yeğdir,
Dil-i mahzûnu şâd etmek kul âzâd etmeden yeğdir. (Hacı Bayrâm-ı Velî -kuddîse sirruhû-)

Mü’min; imtihan için geldiği şu fânî dünya hayatında hassâsiyet sahibi olmalı, gücü yettiği kadar hassas bir hayat yaşamaya çalışmalıdır.

Hassâsiyet kelimesi lügatte, Arapça his / حس kelimesinden gelir. Mastar ekini alan hassâsiyet kelimesi ise; hassas olma durumu, hassaslık, dikkatlilik, duyarlılık, ihtimamlılık gibi mânâlara gelmektedir. Yine lügatlerde hassâsiyet kelimesinin; hissetmek, tadını almak gibi mânâları da vardır.

Görüldüğü gibi hassâsiyet kelimesinin hangi mânâsını alırsanız alın, her birinin mü’minin sahip olması gereken hassâsiyetlerle bir bağının olduğu görülmektedir.

Mü’min öncelikli olarak îman konusunda hassâsiyet sahibi olmalı, îman hassâsiyetine sahip olmalıdır. Hassâsiyet kelimesinin; hissetmek, tadını almak mânâlarını da düşündüğümüzde mü’min îmânı hissetmeli, îmânın tadını almalıdır.

Serlevha hadîsimizde Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, îmânın tadını almanın bazı yollarını bizlere tavsif etmiştir.

Bu mânâda hassâsiyet içerisinde bir hayat yaşayan mü’min; îman nimetinin hayatında ne kadar mühim bir yerinin olduğunu idrâk ederek her zerresiyle îmânı hissedecek, îmânın tadını alacaktır.

Dolayısıyla mü’min; hassâsiyetlere bağlı kaldığı sürece, îmânın tadını alabilecektir.

Mü’minde bulunması gereken en mühim hassâsiyetlerden biri, namaz hassâsiyetidir. Mü’min; namaz hususunda çok hassas olmalı, tâdil-i erkâna uyarak dosdoğru bir namaz kılabilmek için hassâsiyet göstermelidir.

Allah Teâlâ; Kur’ân-ı Kerim’de ebedî kurtuluşa eren mü’minlerin vasıflarından bahsederken, ilk olarak tâdîl-i erkâna uyarak huşû içerisinde namaz kılanları yani namaz hususunda hassâsiyet gösterenleri zikretmiştir. (el-Mü’minûn, 23/1-2)

Onun için önce kendimiz namaz konusunda hassas olmalıyız sonra da küçük yaşlardan itibaren yavrularımıza namaz hassâsiyetini kazandırmaya çalışmalıyız. “Ağaç yaşken eğilir.” diye bir atasözümüz vardır. Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- yedi yaşından itibaren çocuklarımızı namaza alıştırmamızı emretmektedir. (Ebû Dâvûd, Salât, 26)

Namaz hassâsiyeti hususunda İbrahim -aleyhisselâm- gibi biz de Rabbimiz’e şöyle duâ ve niyazda bulunmalıyız:

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! Duâmı kabul buyur!” (İbrâhîm, 14/40)

Yine mü’min olarak ihtimam göstermemiz gereken hassâsiyetlerin başında, helâl-haram hassâsiyeti gelmektedir.

Sevgili Peygamberimiz’in şu hadîs-i şerîfi; helâl haram hassâsiyeti hususunda bizim için yol gösterici mahiyette olup, mühim mesajlar vermektedir:

“Şüphesiz helâl bellidir. Haram da bellidir. Fakat bu ikisi arasında (helâl veya haram olduğu açıkça belli olmayan) birtakım şüpheli şeyler vardır ki, pek çok kimse onları bilemez.

Şüpheli şeylerden kaçınan bir kimse, dînini ve haysiyetini korumuş olur. Şüpheli şeylerden sakınmayan bir kimse ise, zamanla harama düşer.

Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arazinin etrafında otlatan çoban gibi ki, sürünün bu araziye girme tehlikesi vardır.

Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arazisi vardır. Unutmayın ki, Allâh’ın yasak arazisi de haram kıldığı şeylerdir.” (Buhârî, Îmân, 39)

Bu bakımdan helâl haram hususunda ihtimam göstermeli, yediğimiz içtiğimiz şeylere dikkat etmeliyiz. Zira yediğimiz içtiğimiz şeylerin, ruh ve bedenimiz üzerinde tesiri vardır. Helâl ile beslenen bir vücut ile haramla beslenen bir vücut arasında dağlar kadar fark vardır. Ayrıca haram yediğimiz sürece, rûhumuz inkişaf edemeyecektir.

Nitekim İbrahim Desûkî -kuddîse sirruhû- şöyle buyurmuştur:

“Ey kardeşlerim! Haram yediğiniz sürece, hikmet ve mârifet hakkında bir şey elde edeceğinizi zannetmeyin.”

Onun için müslüman; helâl haram hususunda hassâsiyet göstermeli, hattâ şüpheli şeylerden de mümkün mertebe sakınmalıdır. Zira şüpheli şeylerden sakınmak da, mü’minin hassâsiyet göstermesi gereken hususlardandır.

Üzülerek ifade edelim ki;

Günümüzde çoğumuz haram-helâle dikkat ederiz de şüpheli şeyler konusunda biraz gevşek davranırız. Unutmayalım ki helâle giden yol, şüpheli şeylerden kaçınmakla tam mânâsıyla tahakkuk eder. Veya bir başka ifade ile söyleyecek olursak; hadîs-i şerifte de işaret edildiği gibi, şüpheli şeylerden kaçınmayan kişinin harama düşmesi daha kolay hâle gelir.

Bu bakımdan takvâ ehli mü’minler; elinden geldiği kadar şüpheli şeylerden sakınır, bu hususta hassâsiyet sahibi olur. Bu mânâda hassâsiyetlerimiz ile takvâ arasında bir bağın olduğu görülmektedir. Yani hassâsiyetlere bağlı kaldığımız sürece takvâ üzere yaşamış oluruz.

Hakikatte hassâsiyetler içerisinde yaşamak, takvâ üzere yaşamaktır.

Mü’min, hassas olmalı, mü’min duyarlı olmalı, mü’min söz ve davranışlarına ihtimam göstermelidir. Bu bakımdan mü’minde bulunması gereken hassâsiyetlerden biri de söz ve davranışlardaki hassâsiyetlerdir. Mü’min, söz ve davranışlarında hassas olmalı, ihtimam göstermelidir.

Bu mânâda mü’min, ağzından çıkan kelimelere dikkat eder. Ağzından çıkan her bir sözün nereye varacağını hesap eder. Zira söz; yayından fırlayan ok gibidir, hedefine mutlaka ulaşır.

Onun için sözün bir mes’ûliyeti de vardır. Allah Teâlâ âyet-i kerîmede;

“İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında onu gözetleyen, yazmaya hazır bir melek bulunmasın.” (Kāf, 50/18) buyurmaktadır. Buna göre ağızdan çıkan her bir söz kaydedilmektedir.

Hassâsiyetler içerisinde yaşayan bir mü’min, sözüne ve ahdine sâdıktır. Bu konuda büyük bir hassâsiyet gösterir. Rabbimiz âyet-i kerîmede;

“Mü’minler emânetlerine ve ahidlerine sadâkat gösterirler.” (el-Mü’minûn, 23/8) buyurmaktadır.

Müslüman güvenilirdir, emîndir, dilinden ve elinden diğer müslümanların güvende olduğu kimsedir. (Müslim, Îmân, 162) Emânet hususunda hassastır. Söz de bir emânettir. Mü’min söz verdiğinde iki eli kanda da olsa verdiği sözü yerine getirmeye çalışır.

Îman hassâsiyetine sahip olan bir mü’min; îmânını davranışlarına yansıtır, yaşadığı hayatta hâl ve hareketlerine dikkat eder, hassâsiyet sahibi olur. Burada karşımıza müthiş bir mefhum çıkıyor: Edep…

Edep, müslümanın süsüdür.

Şairin dediği gibi;

Edep bir tâc imiş nûr-i Hudâ’dan,
Giy ol tâcı emîn ol her belâdan.

Onun için müslüman, yaşadığı hayatta âdâb-ı muâşerete riâyet eder.

Mü’min, nazargâh-ı ilâhî olan mü’min kardeşinin gönlünü incitmez. Daha da önemlisi ve daha da zoru incinmez. Mü’min hassas ve rakîk bir gönle sahiptir. Mü’minde bir gönül hassâsiyeti mevcuttur. Onun için mü’min; elinden geldiği kadar kalp kırmaz, öfkelenmez, sabır gösterir.

Mü’min, öyle rakîk bir gönle sahiptir ki; bırakınız insanı, hayvanı incitmeyi, eşyayı bile incitmez. Zira eşyanın da bir canlı olduğunu bilir. Malûm olduğu üzere maddeyi oluşturan en küçük yapı birimine atom denir. Atom, kendi içinde hareket hâlindedir.

Bu bakımdan mü’min, eşyaya canlı gözüyle bakar ve ona edeple yaklaşır.

Mü’min, kardeşlik hukukuna riâyet eder. Kardeşlerinin hukukunu gözetir, bu hususta ihtimam gösterir.

Bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Müslümanın müslüman üzerindeki hakkı beştir:

•Selâmı almak,

•Hastayı ziyaret etmek,

•Cenâzeye iştirak etmek,

•Davete icâbet etmek,

•Aksırana; «Yerhamukellah» demek.” (Buhârî, Cenâiz, 2)

Mü’min, elinden geldiği kadar bu hassâsiyetlere ihtimam gösterir.

Kardeşlik hukuku arasında yer alan hususlardan biri de kul hakkıdır. Bunun için mü’min, kul hakkı konusunda da çok hassâsiyet sahibidir. Kul hakkına asla girmek istemez. Gıybet de kul hakkına girmektir. Onun için mü’min; mü’min kardeşinin gıybetini yapmaz, ayıplarını araştırmaz. Mü’min, mü’min kardeşine karşı kin beslemez.

Bütün bu hassâsiyetlerinin yanında mü’min, vakit hassasiyetine de sahiptir. Mü’min; söz verdiği saatte, söz verdiği yerde hazır bulunur.

Mü’min; temizlik hususunda, tahâret hususunda hassastır.

Velhâsıl mü’min; gerek ferdî hayatında gerekse içtimâî hayatında, yerken içerken, kendi hâlindeyken, insanlarla beraberken mütemâdiyen, bütün bu hassâsiyetler içerisinde bir hayat sürmeye çalışır. Mü’min bu şekilde bir hayat yaşadığında da hem dünya hayatında mutlu ve huzurlu olur hem de âhiret hayatında Rabbimiz’in «Naîm cennetleri»nde ebedî saâdete nâil olur.

Rabbimiz; hassâsiyetler içerisinde bir hayat yaşamayı cümlemize nasip ve müyesser kılsın, bizleri rızâsından ayırmasın!

Âmîn…