EĞİTİM, AİLEDE BAŞLAR!
Ali AĞIR aliagir70@gmail.com
ÎMAN-İMTİHAN
İnsan hayatı, imtihanlarla iç içedir. Yaşanan her an, başa gelen her durum farklı bir imtihandır. Şükredilecek nimetler de sabredilecek belâlar da imtihanların bir parçasıdır.
Allah -celle celâlühû-, insanların mutlaka ve çeşitli sebeplerle sınanacaklarını şu âyetlerde belirtmiştir:
“Andolsun ki mallarınız ve canlarınız hususunda sınanacaksınız…” (Âl-i İmrân, 186)
“Yoksa insanlar; «Îmân ettik!» dedikten sonra, imtihana tâbî tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar?” (el-Ankebût, 2)
İmtihanlar, kimi zaman ferdî kimi zaman da içtimâî olabilmekte hattâ birçok toplumu etkileyebilmektedir.
İlk olarak Çin’de ortaya çıkan, oradan dünyaya yayılan ve neredeyse ülkeleri çaresiz bırakarak onlara diz çöktüren, birçok faaliyetin durmasına sebep olan korona virüs salgını içtimâî bir imtihandır. Aynı anda birçok kişiyi etkilemiş ve insanların çeşitli faaliyetlerinin kısıtlanmasına sebep olmuştur.
Îmân edenlerin, bu tür belâlar karşısındaki tavırları; îmânî seviyelerinin bir göstergesidir.
Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:
“Mü’minin durumu hayret vericidir. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik, sadece mü’minde vardır:
•Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur.
•Başına bir belâ gelecek olsa, sabreder; bu da onun için hayır olur.” (Müslim, Zühd, 64)
İMKÂNLARI DEĞERLENDİRMEK
Birçok ülke gibi ülkemizde de bir dizi tedbirler alındı. Kısmî olarak sokağa çıkma yasağı, seyahatin kısıtlanması, fuarların ertelenmesi, uçak seferlerinin iptal edilmesi…
Bunlardan biri de; yüz yüze eğitim öğretim faaliyetlerin durdurulması, okulların geçici süreliğine kapatılması ve 20 yaş altı için karantina günlerinin başlamasıydı. Öğrencilerin kendi sınıf seviyesindeki hedef ve kazanımlara ulaşmasını sağlamak ve bu zaman dilimini en az kayıpla atlatmak gayesiyle uzaktan eğitim verildi, verilmeye devam ediyor.
Karantina sebebiyle; yıllardır, -genellikle- yuvaya, kreşe, okula bırakılan evlâtlar artık ebeveynlerin yanı başındalar. Okul yok, sokak yok, park yok, alışveriş merkezi yok… Aile fertleri, günün yirmi dört saatini neredeyse beraber geçirmektedir.
Yukarıdaki hadîs-i şerifte geçtiği gibi bu süreçte bir yandan sabrederek hayra kanat açmak, diğer yandan bu süreci bir fırsat olarak değerlendirerek çocuklarımızın gönül topraklarına mânevî tohumları ekmek gerekir. Çünkü evlâtlarımızla bizzat alâkadar olma noktasında -belki de- hiçbir zaman böyle bir imkânımız olmamıştı.
“Mânevî değerlerin çocuklara aktarılmasının en güvenilir kalesi ailedir. Zamanımızda ilmî tahkiklerle bütün insanlar tarafından yeterince anlaşıldığı üzere, kendi değerlerimizi çocuklarımıza verme azmine girdiğimiz takdirde, bunun önüne geçecek hiçbir güç yoktur.”1
AİLEDE EĞİTİM
Ancak şunu da bilmek gerekir ki bu fırsat, sadece çocuklarımız için değildir. Öncelikle aile büyükleri, kendini yetiştirmenin gayreti içinde olmalıdır. Çünkü bilmeden öğretemeyiz. Yaşatmak için; istemek, doğru ve güzel olanı almak, öğrendiğini yaşamak gerekir. Ancak bu şekilde dilimizle ettiğimiz nasihatlerimizi, davranışlarımızla bütünleştirip iyi birer örnek olabiliriz.
“Hâl ile öğüt veren, sözle öğüt verenden iyidir.” (Mevlânâ)
Aşağıdaki satırlarda ailedeki bütün fertlerin eğitiminin ne kadar önemli ve gerekli olduğu çok güzel bir şekilde ifade edilmiştir:
“Aile içi eğitim deyince, sadece çocukların yetiştirilmesi kastedilmiyor. Hattâ «yediden yetmişe» tabiri de, bu noktada gayemizi ifadede nâkıs kalıyor. Çünkü aile içi eğitim «beşikten mezara» her ferdi kucaklamak zorunda.
«Eğitim» kelimesi öncelikle çocukları hatırlatır ise de; günümüz şartlarında çocukların sağlıklı eğitimi için, eğitim konusunda evvelâ anne ve babaların, hattâ çocukla bir şekilde ilgisi, teması bulunan bütün büyüklerin, terbiye meseleleri hususunda yetiştirilmeleri, hazırlanmaları gerekmektedir. Yani bu iş, öncelikle büyüklerin eğitimini gündeme getirmektedir.
Meseleye böyle yaklaşınca, güdülen maksadı; «Aile ortamının birer mektep mahiyeti kazanarak, bütün fertlerin, büyüğüyle küçüğüyle bir eğitim seferberliğine girmesi, her bir evin bir okul gibi teşkilâtlanması, eğitim-öğretim faaliyetlerine yönelmesi» olarak ifade etmek mümkündür.”2
ÇOCUKLAR SIRTIMIZDA YÜK DEĞİLDİR!
Köy okulunda vazife yaptığım zamanlardı. Bir Cuma namazı çıkışında birkaç veliyle konuşmaya başladık:
“–Nasılsınız?” diye sorduğumda bir tanesi şöyle dedi:
“–Hocam, çocuklar evde değilse keyfimiz yerindedir. Çünkü elimize, ayağımıza dolanmıyorlar.”
Her anne yahut baba böyledir demiyorum. Ancak böyle düşünen ebeveynler de az değil.
Çocuklarımızla vakit geçirmek, onları yetiştirmek ve hayata hazırlamak gibi bir gayemiz yoksa onları sırtımızda bir yük gibi görüyorsak; hatanın en büyüklerinden birini yapıyor, yarınlarımızı karanlığa itiyor ve verilen nimetin kıymetini bilmiyoruz demektir.
Gün gelir bu salgın geçebilir. Ancak geçen zaman geri gelmeyecek, televizyonun, internetin çocukların zihninde ve gönlünde bıraktığı menfî tesir, mânevî tahribat olduğu gibi kalacak, belki de çocuklarımızla birlikte büyüyecektir. Çünkü çocuklarımız; bizim geleceğimizdir. Onlar vatan ve millet aşkıyla ülkemizin yarınlarına yürüyecek ve yüce dînimizin sancağını kıyâmete kadar taşıyacak neferlerdir.
İLGİ ve SEVGİ
M. Ali EŞMELİ Hocam’dan duymuştum:
“Bir uğraşı, bir işi olmayan, hiçbir işe fırsat bulamaz; ama bir işi olan, ikinci, hattâ üçüncü bir işe fırsat bulabilir.”
Kendi yoğunluğumuzu ileri sürerek çocuklarımızı yetiştirmekten uzak durmak, kaçmaya çalışmak; bahanelere sığınmaktan başka bir şey değildir.
En büyük mükâfat, ilgi ve sevgidir. İnsanın yaşı kaç olursa olsun, ilgi ve sevgiden memnun kalır. İlgi ve sevginin ise çocukların gelişimine tesiri oldukça fazladır. Bu değerlerin; doğruyu öğrenme, yanlıştan uzaklaşma, ailesine güven duyma ve özgüvenini geliştirme gibi birçok noktada, evlâtların karakterine ve duygularına müsbet katkısı olacaktır.
Evlerimizde;
•Çocuklarımızla oyun oynama,
•Belirli bir vakitte herkesin ilgisine göre kitap okuma,
•Cemaatle namaz kılma,
•Aile fertleriyle birlikte Kur’ân okuma,
•Meal-tefsir okuma,
•Hadîs-i şerif öğrenme/ezberleme,
•Eksik kaldığımız davranış hâline getirilebilecek bazı sünnetleri uygulama gibi birçok faaliyet yapılabilir. Bu tür faaliyetler; aile içi iletişimi artırırken, sevginin serpilip gelişmesine imkân sağlayacaktır.
Gün bugün, fırsat bu fırsattır. Mazeret üretmeyi bırakalım, «cennet çiçekleri»ne yoğunlaşalım. Gün gelecek bizler de ilgiye ve sevgiye ihtiyaç duyacağız. Ailenin en büyük nimetlerden birisi olduğunu bilelim.
Bu dünyadan göçtüğümüzde geride bırakacağımız «en güzel eser» Peygamberî ahlâkla yoğrulmuş çocuklarımız olsun.
______________________________
1 Prof. Dr. İbrahim CANAN, Aile İçi Eğitim, s, 129.
2 a.g.e., s. 39.