ŞEHR-İ RAMAZAN ve KORONA

Uzm. Dr. Abdurrahman SARMIŞ asarmis@gmail.com

Dünya çapındaki salgın devam ederken Ramazân-ı şerîfe kavuşmuş olmanın hayırlara vesile olmasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz ediyoruz. Bu mübârek ay yaklaşırken birçok kimsede;

“Oruç acaba vücut direncini düşürür de bu hastalığa daha kolay yakalanır mıyım? Oruçları ertelesek mi?” gibi vesveselerin yayıldığına üzülerek şâhit olduk, oluyoruz.

Hâlbuki oruç sağlıklı bir insanın mukavemetini düşürmez, bilâkis artırır. Tıbbî araştırmaların yaygınlaşmasıyla, bu mübârek ayın ve bu kıymetli ibâdetin insan sağlığı üzerindeki etkileri detaylı bir şekilde araştırılmıştır. Gelin önce bu araştırmalara kısa bir göz atalım:

İLMÎ ÇALIŞMALAR

Öncelikle Japon bilim adamı Dr. Yoshinori Ohsumi’ye 2016 yılında Nobel ödülü kazandıran çalışmasına bakalım:

1990’lı yıllarda kısıtlı imkân ve az bir bilgiyle ekmek mayaları üzerinde yaptığı araştırmalarda hücre döngüsünde bulunan otofajiyi düzenleyen genleri bulmuştur. Otofaji, hücrenin kendi kendini yok ederek yenilemesidir. Bu yenilenmeyi başlatan da uzun süreli açlıktır.

Zamanla uzun süreli açlık sırasında veya enfeksiyonlara cevap sürecinde hücrelerin kendini nasıl yenilediği, bu süreçteki sıkıntıların bu genlerdeki mutasyonlarla ilgili olduğu tespit edilmiş, bu rahatsızlıklar sonucunda kanser ve nörolojik hastalıklar oluştuğu görülmüştür.1

Bu çalışmaya göre bir hekim olarak şahsî kanaatimce; düzenli olarak tutulan oruç, bu genlerdeki mutasyonu önlemede ve dolayısıyla birçok kanser ve nörolojik hastalıkların önlenmesinde etkili olabilir.

Aslında Ramazan dışında da oruç ibâdetinden ayrı kalmamalıyız.

Şevval’de 6 gün orucunu, Zilhicce ve âşûrâ oruçlarını, kandil oruçlarını ihmal etmemelidir. Bu hususta, sünnette, her ay en az üç gün oruç, eyyâm-i biyd (kamerî ayların 13, 14 ve 15’i) oruçları mevcut. Bununla başlayarak, pazartesi-perşembe oruçlarına alışabilirsek, bu ilâhî ikrâmın sıhhatimize de faydalarını biiznillâh görürüz.

Yine ülkemizde yapılan bir araştırmada, (televizyon kanallarında da bahsedilen) Ramazan ayında oruç tutmanın bazı sıhhî faydaları ortaya çıkarılmıştır.

Ramazan ayını oruçlu geçiren kişilerden, ay öncesinde ve sonrasında alınan kan tahlilleri neticesinde; oruç tutanlarda, halk arasında iyi kolestrol diye bilinen HDL seviyesinin anlamlı derecede yükselmiş olduğu, kanama değerleri ile alâkalı bazı testlerin (PT, aPTT, fibrinojen ve D-dimer seviyeleri) ise Ramazan ayı öncesine göre anlamlı derecede düşmüş olduğu gösterilmiştir.2

Burada müthiş bir ilâhî hikmet ile karşı karşıyayız:

Bugün biliyoruz ki Covid-19 hastalarında D-dimer değerleri ne kadar yüksekse, o hastalar o kadar ciddî ölüm riski ile karşı karşıyalar.3 Ramazan ayında tutulan orucun bunu düşürmesi, ilâhî bir rahmettir.

Bir başka Ramazan ayı araştırmasında ise, bir ay sonunda kişilerde bakılan kan değerlerinde proinflâmatuar sitokinlerin (Yani enfeksiyon sırasında artan moleküllerin) Ramazan ayı sonunda azaldığı ama normal sınırlar içinde kaldığı gösterilmiştir. Bu çalışmada netice olarak, Ramazan ayında tutulan orucun vücuttaki iltihapları ve vücut yağını azalttığı gösterilmiştir.4

Yine bu çalışmaya istinâden kanaatimce, bu mübârek ayda tutulan oruçlar romatizmal hastalıklarda rahatlamaya vesile olabilir. Çünkü bu hastalıklarda da vücut kendine saldırmaktadır.

Covid-19 hastalarında da biliyoruz ki ilerleyen zamanda sitokin fırtınası diye bir evre oluşmakta, vücutta âdeta müthiş bir karışıklık meydana gelmekte, bağışıklık sistemi hücreleri, dost-düşman ayırımı yapamadığı için dokularda ciddî hasarlar oluşmaktadır.5 Ramazan ayında tutulan orucun buna sebep olan sitokinleri azaltması da yine müthiş bir hikmet tablosudur.

Bizleri en güzel şekilde yaratan Cenâb-ı Hak, bizler için elbette en iyisini bilmekte ve bizler için en iyisini emretmektedir:

“Ey îmân edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi oruç tutmak size de farz kılındı. Umulur ki böylece günah ve fenalıklardan korunursunuz.” (el-Bakara, 186)

Hayatıyla hepimize en güzel örnek (üsve-i hasene) olan Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de;

“Oruç tutun, sıhhat bulun!” (Taberânî, Evsat, VIII, 174) buyurarak 1400 sene öncesinden bizim için maddî ve mânevî hayırlı olanı emretmiştir. Salgını bahane edip bu ibâdetten kaçmak büyük bir hata olur.

Oruç hakkında; bir hekim olarak, anlattığımız bu hakikatler elbette ki; orucun, bir perhiz gayesiyle değil, dînî bir ibâdet niyetiyle tamamen Allah rızâsı için tutulması gerektiği esasını unutturmamalıdır. Bizler Allah rızâsını gözeterek, O’nun emirlerini tutarsak, bize bildiğimiz ve bilmediğimiz nice ikramlarda bulunacaktır.

PEKİ, KİMLER TUTMAMALI?

Tabiî ki âyet-i kerîmede tutamayacak derecede hasta olanların, Ramazan orucunu, daha sonraki günlerde tutabilmelerine ruhsat verilmektedir. Hiç oruç tutabilecek sıhhate kavuşamayacaklar ise, fidye vereceklerdir. Ancak bunun tespiti için hâzık bir hekim kararı gerekir.

Bu hususta geçen yazımızda da belirttiğimiz üzere tıpta; “Hastalık yoktur, hasta vardır.” düsturunca her hastanın ehil ve îmanlı bir hekime başvurması, gerekli tahliller neticesinde birlikte karar verilmesi gerekir. Bazı hastalara hekimler şartlı müsaade edebilir (aralıklı kan tahlili, tansiyon, kan şekeri takibi vs. gibi). Bu sebeple özellikle kronik hastalığı olanlar mutlaka hekimleriyle görüşmeli, gerekirse kan tahlili yaptırmalıdırlar.

SAHURDA ve İFTARDA İFRAT-TEFRİT

Oruçla birlikte önemli olan bir başka husus da; özellikle uzun süren açlık sonrası iftarda büyük bir hırsla, hızlı ve çok miktarda yemek, ciddî mide ve bağırsak sıkıntılarına, sonrasında da kalp ve karaciğer hastalıklarına sebep olabilir. Bu mevzuda da yine Sünnet-i Seniyye’de olduğu gibi yavaş yavaş, iyice çiğneyerek yemeli, midenin üçte birini yemeğe, üçte birini suya, üçte birini de havaya ayırmalıdır.

TERAVİH ŞİMDİ DAHA DA ÖNEMLİ

Bu sene salgın sebebiyle, maalesef camilerde cemaatle teravih namazı kılınamamaktadır. Birçok kimse evde kalmak durumunda olduğu için; hareketsiz kalmak, salgın sonrası için ciddî problemlerle karşılaşmaya sebep olabilir. Namazdaki hareketler; vücudumuzun kan dolaşımı için oldukça elzem olmakla birlikte, uzun teravihleri tam ve düzenli kılmak, sokağa çıkılmayan bu süreçte daha da önemli hâle gelmiştir.

KORONA İÇİN BİRKAÇ TAVSİYE DAHA

Daha önceki yazılarımıza ek olarak, koronavirüs salgınıyla ilgili toplumda sık gördüğümüz birkaç yanlıştan da bahsedelim:

•Maske kullanmanın dışarıda zorunlu olmasıyla birlikte, bazı yanlış kullanımlarla karşılaşmaktayız. Maske ağız ve burnu tam kapatmalıdır, burun açıkta kalırsa koruyuculuk ve bulaştırıcılık açısından pek faydalı olmaz.

•Cerrahî maskeler nemlendiği zaman değiştirilmelidir. Yaklaşık 3-4 saat içinde nemlenebilir, maskenin önüne elimizi koyup üflediğimizde nefesimizi hissediyorsak maalesef artık işe yaramıyordur. Bu süreyi daha da uzatabilmek için maskenin iç kısmına küçük bir kâğıt havlu iki kat olacak şekilde, yine ağız ve burnu kapatacak şekilde yerleştirilebilir. Ayrıca maske takıp çıkarmadan önce mutlaka eller güzel bir şekilde yıkanmalıdır.

•Cep telefonları çok sık kullanıldığı için her gün dezenfekte edilmelidir, özellikle eve gelindiğinde dezenfekte etmeden kullanmamak gerekir. Akıllı telefonlar için araştırmalarıma göre en güzel yol, telefonu kapatıp bir mikrofiber bezi (gözlük camı temizleme bezi) sabunlu suyla nemlendirip telefonu temizledikten sonra başka temiz bir mikrofiber bezle kurulamaktır. Bu yöntem kolonyadan daha etkili olabilir. Bazı telefonlar için üretici firma % 70’lik alkol bazlı dezenfektanlar tavsiye etmektedir. Bu temizlik günde en az iki kez gerçekleştirilmelidir.

SOSYAL MESAFEYE DİKKAT

Sokağa çıkma yasakları öncesinde marketlerde ve pazarlarda çok kalabalık kuyrukların, izdihamların oluşması; «Nasıl olsa maske var!» diye düşünülüp rahat davranılması, gerçekten çok üzücü bir durum. Hiç kimsenin maskeli olduğuna güvenmemek gerekir, kiminin burnu açıktadır, kimi de kim bilir kaç gündür aynı maskeyi kullanmaktadır.

Bu yüzden sosyal mesafeye dikkat etmek zarurîdir.

Ülkemizde 1,5 metre olarak belirlenmiş olsa da, ABD’de Hastalıkları Kontrol Merkezi’nce (CDC) yaklaşık 2 metre mesafenin korunması gerekliliği belirtilmiştir.

Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmada da; Covid-19 hastasıyla 10 ilâ 30 dakika arası, 1,5 metreden az mesafede yüz yüze temasın yüksek derecede risk içerdiği gösterilmiştir.6 Bazı kimseler belirtisiz bir şekilde virüsü taşıdığı ve kimin virüsü taşıdığı belli olmadığı için mesafenin önemi daha da artmaktadır.

Peygamber Efendimiz -sal­lâllâhu aleyhi ve sellem-;

“Cüzzamlılara sürekli bakmayın. Cüzzamlıyla konuşacağınız zaman onunla sizin aranızda bir mızrak boyu (yaklaşık iki metre) mesafe olsun.” (Ahmed, I, 78) buyurarak sosyal mesafeyi belirlemiştir.

Kısaca özetleyecek olursak;

•Sıhhatimiz imkân veriyorsa mutlaka oruçlarımızı tutalım.

•Beş vakit namaz ve teravih namazlarımızı tam kılalım.

•Tedbir ve tevekküle sıkı sarılalım.

•Mümkün mertebe evde kalmaya devam edelim, asla gevşemeyelim.

Şimdiden Ramazan Bayramı’nızı tebrik eder, hastalarımıza âcil şifâlar, vefat eden kardeşlerimize de Cenâb-ı Hak’tan rahmet dileriz.

Cenâb-ı Hak, afiyet ve sıhhat üzere dâim eylesin!..

___________________________

1 https://www.nobelprize.org/prizes/medicine/2016/press-release/

2 https://www.karger.com/Article/Abstract/84739

3 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/32306492

4 https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0271531712001820?via%3Dihub

5 https://www.thelancet.com/journals/lancet/article/PIIS0140-6736(20)30628-0/fulltext

6 https://www.nejm.org/doi/full/10.1056/NEJMp2006372