«RAMAZAN’DA KULLUK ENDİŞESİ!»

Ali AĞIR aliagir70@gmail.com

Rahmet ve mağfiret ayı Ramazan geliyor. Samimî ve ihlâslı müslümanlar, heyecan ve sevinç içinde bereketi ve birçok güzelliği barındıran Ramazân’ı bekliyorlar.

Her yıl olduğu gibi, bu Ramazan öncesi de yüreğimde; heyecanıma ve sevincime eş değerde, beni sık sık düşündüren ve yüreğimin ortasına gelip oturan, dağ gibi hüzün ve endişeler mevcut.

Bizler için; kıymetli biri evimize misafir olacağında, günler öncesinden düşünce dünyamızda med cezirler oluşur. Gönül âlemimizde ve evimizde hazırlıklar başlar. Gelen kişiyi nasıl karşıladığımızdan tutun da ona nasıl davranacağımıza, hangi ikramları yapacağımızdan nerede yatıp kalkacağına, onun gönlünü hoş edip edemeyeceğimizden bir daha bizlere uğrayıp uğramayacağına kadar ince ince düşünür, istişâre eder ve kararlarımızı ona göre vermeye çalışırız. Bu durum, bizi heyecanlandırdığı kadar endişelendirir de. İşte hüznüm de endişem de bu cinsten.

Aşağıdaki hadîs-i şerif, Ramazan ayının önemini vurgularken endişemin de derinliğini artırmaktadır:

Ebû Mes‘ud el-Gıfârî -radıyallâhu anh- anlatıyor:

“–Bir gün Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den işittim. Ramazân’ı tebrik ettikten sonra buyurdular ki:

«Eğer ümmetim Ramazan ayının kıymetini, şerefini ve önemini hakkıyla bilmiş olsaydı, bütün bir yılın Ramazan olmasını temennî ederdi.»” (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:102)

Endişelerim aşağıdaki gibidir:

On bir ayın sultanı, bizlere yılda bir kez uğruyor. Bazen bu yıl uğradığı birçok kişiye, son nefeslerini verdikleri için bir dahaki seferinde uğrayamıyor. Seksen üç yıllık ömre bedel Kadir Gecesi’ni içinde barındıran Kur’ân’ın indiği bu mübârek ay gelirken, benim bu aya hazırlığım nasıl? Bu güzel misafire; gönlümü, rûhumu, bedenimi ve zihnimi hazırlayabilecek miyim?

Evimize gelen bir misafire gösterdiğim; «Acaba yanlış bir şey yapar mıyım, onu üzer miyim, bilmeden kırar mıyım, hâl ve davranışlarımla onu memnun edebilecek miyim?» gibi bir tedirginlik hâlini, bu kıymetli aya da gösterebilecek miyim?

Bu ayda zamanımı nasıl geçireceğim? Günleri ve geceleri nasıl değerlendireceğim?

Tuttuğum oruçlar, aç kalmaktan mı ibaret olacak?

Ramazân’ı karşılarken gönlüme cemreler düşecek mi? Bahar mevsiminde aylardır sessiz ve sakin bir şekilde bekleyen kapkara toprağın, rengârenk çiçeklerle süslendiği gibi, gönlüm de takvâ ve muhabbet çiçekleriyle süslenecek mi?

İlk günün sahuru/seher vakti, teheccüd namazı kılarken alnımı secdeye koyduğumda; yüreğimde huzurla huşû kol kola girerek, çilenin, hüznün hüküm sürdüğü bu âlemden alarak; özlenen, istenen âleme ulaşmak için beni mîrâca yükseltebilecek mi?

Bu ayda ihlâsım zirveye yaklaşacak mı? Yaptığım duâlarım daha samimî olacak mı? Okuduğum Kurân’ın, kıldığım namazların, dilimden dökülen zikirlerin önceki aylarınkinden farkı olacak mı? Bütün bunlar gönlümü kanatlandırıp aradaki mesafeleri azaltıp Hakk’a yaklaştıracak mı?

“Oruç koruyucudur. Biriniz oruçlu olduğu zaman, çirkin söz söylemesin ve kabalık yapmasın…” (Ebû Dâvûd, Sıyâm, 25) hadîs-i şerîfinde belirtildiği gibi; çirkin sözlerden, çabucak öfkelenmekten, kabalık yapmaktan uzak durabilecek miyim? Yoksa şeklen kıldığım ama rûhen de uzağında kaldığım namazların, zaman zaman bizleri ahlâksızlıktan ve kötülükten alıkoy(a)madığı gibi, orucumun da ahlâkıma tesiri olmayacak mı?

Şeytanların zincirlere vurulması, tavırlarıma yansıyacak mı? Nefsin isteklerine önceki aylardan daha güçlü, daha net bir şekilde karşı koyabilecek miyim?

Ramazan ayı öncesi kulluğumla, Ramazan ayındaki kulluğumun arasında ne kadar fark olacak?

Hakikî ihtiyaç sahiplerini araştırarak onlara ulaşabilecek miyim? Soframda eşime, dostuma yer verebildiğim kadar yoksullara da yer açabilecek miyim?

“Nice oruç tutanlar vardır ki, orucundan kendisine kuru bir açlıktan başka bir şey kalmaz!

Geceleri nice namaz (terâvih ve teheccüd) kılanlar vardır ki, namazlarından kendilerine kalan yalnız uykusuzluktur.”
(İbn-i Mâce, Sıyâm, 21)

Oruç; ahlâkımı güzelleştiriyor, îmânımı kemal derecesine yaklaştırıyor mu? Pişmanlık içinde yaptığım nasûh tövbelerimi çoğaltıp; kalbimde günahlardan geriye kalan ve bir sur gibi kalınlaşan siyah lekeleri, gözyaşı yağmuruyla silebilecek miyim?

Bana bakanlar; Peygamber Efendimiz’in Allâh’a olan muhabbetinden, Kur’ân’da övülen ahlâkından, tevâzuundan, insanlara ve diğer mahlûkāta karşı nezâketinden, merhametinden, hisseler bulabilecekler mi?

Bu ayda, gönlüm rahmet dergâhı hâline gelebilecek mi? Sabrım, şükrüm, tevekkülüm, kanaatim, şefkatim artacak mı? İslâm dünyasındaki mazlumlara duâlarımın ne kadarında yer vereceğim?

Cömertlik noktasında birkaç basamak yukarılara çıkabilecek miyim?

Ramazân’ın son on gününde îtikâfla tanışabilecek miyim yoksa benim için her zamanki gibi hayalden ibaret mi kalacak? Yine bu günlerin gecelerinde Kadir Gecesi’ni arayabilecek miyim? Bu geceyi bulduğumda bu gecenin, belki de ömrümün son Kadir Gecesi olduğunu idrak edebilecek miyim?

“Ramazân’a eriştiği hâlde bir insan; buna rağmen Ramazân’ın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allâh’ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allâh’ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!” (Buhârî, el-Edebü’l-Müfred, 1419/1998) diye Cebrâil -aleyhisselâm-’ın bedduâ ettiklerinden mi olacağım?

Ramazân’ın sonunda; mideme tutturduğum orucu, rûhuma ve gönlüme de tutturabilecek miyim? Bu düşüncelerimin çoğu için; «Elhamdülillâh!» diyebilecek miyim?

Günahlarımdan arınmış, tertemiz ve affedilmiş bir şekilde bayram sabahına erişebilecek miyim?

Yıllardır yüreğime çadır kuran bu endişeler, Ramazan ayında ayrı bir düşünceye sevk edip farklı bir hüzne boğar beni. Gelişinde yaşadığım bu hüzün, gidişinde daha da çoğalır. Bir yandan bu kıymetin hakkını verememenin ateşi yüreğimi yakarken diğer yandan on bir aylık bir hasretin gölgesi de üzerime düşer…