VUSLATTAN HASRETE DÖNÜŞ…

Sami GÖKSÜN

Yüce Rabbimiz nasip etti bu yıl da Ramazan umresini yapıp döndük. Evet; bir umre mevsiminin tamamlandığı şu günlerde, hem Mekke hem Medine Allah ve Rasûlü’nün misafirleriyle doldu taştı. Ülkemize, yuvamıza dönmüş olsak bile gönüllerimiz ve ruhlarımız hâlen oradadır. Bu umreden sonra bazı sığ düşünen insanlar için bu dönüş, bir vedâ olabilir. Ama gönüllerini ve ruhlarını orada bırakanlar için; tekrar kavuşma noktasında, bir aşk ve muhabbet kıvılcımının heyecanı başladı.

Bu umrede müslümanlar, Medine’ye gelerek Hazret-i Peygamber Efendimiz’in kabrini ve mescidini ziyaret etmektedirler. Böylece umreye gelen her mü’min; büyük bir fırsat elde etmekte, gönlünü ve rûhunu Peygamber Efendimiz’in sevgisiyle tazelemektedir. Diğer bir ifade ile bu samimî aşk ve heyecan, mü’minleri bir mıknatıs gibi Ravza-i Mutahhara’ya doğru çekip getirmektedir. İnsanlar grup ve kafileler hâlinde; denize akan nehirler gibi, dünyanın dört bir yanından buraya akın akın gelmektedirler. Hepsinin ortak bir gayesi vardır o da; Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e bağlılığını, sevgisini, saygısını, salât ve selâmını arz etmektir. Duâ ederek Allâh’a olan inancını, kulluğunu ve bağlılığını bir kez daha bildirmek ve Allâh’ın izniyle O’nun şefaatini istemektir. Bu hedefe kilitlenen mü’minler, tam bir huşû ve sükûnet içinde nefeslerini tutup, düşünce âlemine dalıp gitmektedirler.

Yeri gelmişken, mevzuyla alâkasından dolayı bir makalede okuduğum şu hâdiseyi anlatmak istiyorum:

Mescid-i Nebevî’nin kıble tarafında bulunan otellerin birinde, bir umrecinin kaldığı otelde odanın cephesi, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kabr-i şerîfinin bulunduğu yöne bakmaktadır. Bu umreci; heyecan ve sevincinden dolayı geceleri uyuyamayıp, sabahlara kadar oturup pencereden Rasûlullâh’ın «Kubbetü’l-hadra»sının altında bulunan kabrini seyretmektedir. Sebebini sorduklarında hıçkırıklar içinde şöyle demiştir:

“Allah bu dünyada bana bir hafta boyunca Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e komşu olma imkânını nasip etmiştir. O’nun kabrinin bulunduğu yer, gözümün önünde iken nasıl uyuyabilirim? Gözlerimi nasıl kapatabilirim? Bu fırsatı değerlendirmek için Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e çokça salât ü selâm getiriyorum. Yüce Rabbime şükür ve duâ ediyorum.”

Asırlar öncesinde de şair Nâbî, Peygamber Efendimiz’in huzuruna girişin edep ve heyecanını şöyle dile getirmişti:

Sakın terk-i edepten kûy-ı mahbûb-i Hudâ’dır bu,
Nazargâh-ı ilâhîdir makām-ı Mustafâ’dır bu.

Bu umreyi gerçekleştirirken; Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in Mekke’de ve Medine’de yaşadığı zorlukları, Uhud’a yaptığımız gece ziyareti esnasında tekrar, bir daha hatırladık ve hicret ederken çekilen sıkıntılar bir daha gözümüzün önüne geldi. Vahyin gelmesi ve nübüvvetin açıklanması ânında; müşriklerin tavırları, câhillerin inatları ve taşkınlıkları ibret vericiydi. Tâif yolculuğunda karşılaştığı zorluklar ile tevhid inancının tebliği uğruna maruz kalınan katı ve kaba hareketleri, o gece tekrar hatırladık.

Ama Cenâb-ı Hakk’a şükürler olsun ki zaman içinde çekilen her türlü sıkıntılar ve zahmetler; berekete, rahmete, hayra ve rahmete dönüşmüştür. Bugün yerde ve gökte ins ü cin O’nu anmaktadır. Doğudan ve batıdan, kuzeyden ve güneyden gelebilen bütün müslümanlar, sel gibi O’nun kabrini ziyarete geliyorlar. Herkes O’na salât, selâm ve duâlarını göndermektedir.

İslâm tarihi boyunca gelip geçmiş âlimlerin tamamı, Efendimiz’e yapılan bu ziyaretin fazîleti üzerinde görüş birliğindedirler. Hazret-i Peygamber Efendimiz’in kabrini ziyaretin mazeretsiz olarak ihmal edilmesi, büyük bir gaflet ve katı kalplilik olarak değerlendirilmiştir.

Rahmetli Kâmil MİRAS Hocamız «Sahîh-i Buhârî ve Tecrid-i Sarîh Tercümesi»nde, bu hususla alâkalı bir bölüm açmış ve şu hadislere işaret ederek şümullü bir biçimde yer vermiştir:

“Kim ki kabrimi ziyaret ederse, onun için şefaatim sâbit bir hak olur.”

“Kim ki sevap kastederek Medine’de beni ziyaret ederse, o benim komşum olur. Kıyâmet gününde ona şefaat ederim.”

“Kim ki vefâtımdan sonra beni ziyaret ederse, hayatımda beni ziyaret etmiş gibidir.”

“Kim ki beyt-i şerîfi kast ve ziyaret edip de beni ziyaret etmezse, bana cefâ etmiş olur.” (Tecrid-i Sarîh, VI, 198)

Kadı İyaz ise; Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kabrinin bulunduğu yerin fazîleti hakkında şunları ifade etmektedir:

“Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in merkad-i mübâreki olmakla şerefyâb olan bu mukaddes yer, hiç şüphesiz yeryüzünün en fazîletli ve en şerefli bir noktasıdır. Bu hususta bütün müslümanların görüş birliği vardır.”

Nitekim Sevgili Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bir hadîs-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır:

“Evimle minberim arasındaki saha, cennet bahçelerinden bir bahçedir…” (Tecrid-i Sarîh, VI, 213)

Fahr-i Âlem Efendimiz’e hayatta iken nasıl hürmet ve tâzim edilmişse, vefâtından sonra da O’na aynı derecede hürmet ve saygı gösterilmelidir. Bir diğer hadiste ise buradaki ibâdetin fazîletine işaret edilmiştir:

“Benim şu (Medine’deki) mescidimde kılınan bir namaz (Mekke’deki) Mescid-i Haram müstesnâ olmak üzere, başka mescidlerde kılınan bin namazdan hayırlıdır.” (Tecrid-i Sarîh, VI, 198)

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e hürmet ve saygı gösterilmesi hususunda da yüce Rabbimiz, Kur’ân-ı Kerîm’inde dikkatlerimizi Hucurât Sûresi’nin bir ve ikinci âyetlerine çekerek şöyle buyuruyor:

“Ey îmân edenler! Allah’tan ve Peygamber’inden öne geçmeyin. Allah’tan sakının; Doğrusu Allah işitir ve bilir.”

“Ey îmân edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesini bastıracak şekilde yükseltmeyin. Farkına varmadan, işlediklerinizin boşa gitmemesi için, Peygamber’e birbirinize bağırdığınız gibi yüksek sesle bağırmayın.” (el-Hucurât, 1-2)

Günümüzde de ziyaret esnasında bu âdâba büyük ölçüde riâyet edilmektedir. Birçok insanın aynı anda ziyaret ederken, huzur ve huşû içinde oradan selâm ve duâ ile geçtiklerini görüyoruz. O esnada mü’minler; içlerinde ve ruh dünyalarında Allâh’a şükür ve duâ ediyor, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e de salât ve selâm okuyor. Efendimiz’in yanı başında bulunan en yakın arkadaşları Hazret-i Ebûbekir ile Hazret-i Ömer -radıyallâhu anhümâ-’ya da selâm verip duâ ediyorlar.

Bu umre ziyareti bizlerde bir dönüm noktası oluşturmalıdır ve Efendimiz’e olan bağlılığımızı, muhabbetimizi, aşkımızı artırmalıdır. Yine; hata, kusur ve günahlarımızın bağışlanmasına ve mânevî kazançlarımızın artmasına vesile olmalıdır. Nefsimize, ailemize, komşularımıza, arkadaşlarımıza, çevremize, milletimize ve vatanımıza karşı daha hassas olmamızı sağlamalıdır.

Yüce Rabbimiz yaptığımız bu umreyi ve ziyaretimizi, bütün müslümanların umre ve ziyaretleriyle birlikte makbul eylesin. Gidenlere tekrar, gidemeyenlere de en yakın zamanda gidebilmeyi nasip ve müyesser eylesin inşâallah…

Âmîn…